2002’den beri bir seçim sonrası ilk defa daha mutlu ve daha umutlu bir şekilde geleceğe bakabiliyoruz. Aslında 7 Haziran seçimi sadece AKP rejimiyle hesaplaşmak fırsatı değil, 12 Eylül faşizmi kalıntılarını da temizleyip daha eşitlikçi daha özgürlükçü bir Türkiye’ye yelken açmak için de sıçrama noktası olabilir. Şimdilik işe bir durum saptamasıyla başlayabiliriz.

1-AKP’nin seçimde yenilmezlik efsanesi sona erdi. Böylece kazanacak ata oynamaya meyilli seçmen için de ; “Nasıl olsa sonuç belli. Bari kendi köyümü, beldemi, kasabamı… cezalılar listesine yazdırmayayım” kaygısındaki yurttaş açısından da tercihlerini daha özgürce şekillendirme fırsatı doğacaktır. Belki de en hayırlısı “başkanlık rejimi” hülyasının hayal olmasıdır.

2-Aslında 7 Haziran, Gezi İsyanı’yla başlayan RTE’nin geriletilmesi sürecinin doğal bir sonucudur. 17-25 Aralık hamlesi de kimden gelirse gelsin, hırsızlık, rüşvet ve talana dayalı bir sistemin teşhiri açısından RTE ve şürekâsının kaçınılmaz akıbetini hızlandırdı. Ne var ki malum şahsın kirli tezgâhını devam ettirmek için akıl almaz düzenbazlıklara başvuracak, her türlü provokasyonu tasarlayacak bir karakterde olduğu unutulmamalıdır. Bu çırpınışların diktatörlük heveslisinin er veya geç yargı önüne çıkarılmasını engellemese bile, topluma zaman kaybettirebileceği, yeni maliyetler yükleyebileceği göz önüne alınmalıdır.

3-Yüzde 10 seçim barajının artık hükmü kalmamıştır. AKP’nin 12 Eylül cephaneliğinden devraldığı silah bu kez dönüp kendini vurmuştur. Toplumun Meclis’ten ilk talebi bu barajın kaldırılması olmalıdır. Artık kimsenin ne HDP’ye baraj tedirginliği yaşatmaya, ne Haziran Hareketi gibi yapıların siyasi iradesini rehin alabilmeye, ne de AKP’yi geriletmek kaygısıyla CHP’nin doğal seçmenini “stratejik tercihlere” zorlamaya hakkı yoktur.

4-En geniş anlamda solun yükselişi, Türkiye halkının önünde bir seçenek olabilmesi açısından ortaklık çağrılarımız karşılık bulsa, bugün farklı senaryoları konuşuyor olabilirdik. CHP’nin Kürt bölgelerinde, HDP’nin ise metropoller ve Bölge dışında siyasi varlığının bulunmaması gibi temsil sorunları bu denli belirgin yaşanmazdı. Tüm seçim sürecinde CHP ve HDP örgütlerinin dayanışma içinde bulunması, gelecekteki diyalog ve işbirliği olanaklarını daraltacak olumsuzluklar yaşanmaması önemli bir kazançtır. Bu karşılıklı hoşgörü ve anlayış ikliminin yaratılmasında Bir Gün gazetesinin ve Haziran Hareketi’nin küçümsenemeyecek payı bulunduğunu görmek gerekir.

5-Hâlâ Türkiye’nin tümüne yayılmış yüzde 40 civarında bir AKP desteği bulunduğu unutulmamalıdır. Laiklere karşı, Müslümanlar; şehirli elitlere karşı, millet ikilemleri üzerinden; hırsızlıklar, yolsuzluklar konusunda şüpheleri bulunsa da, başkanlık sistemi dayatmasını benimsemese de oy tercihini değiştirmeyen masif bir blok yerli yerinde duruyor. Bu blok ancak ekonomik başarısızlıklar teması üzerinden dağıtılabilirdi. Ekonomik büyüme yalpalasa da, makro göstergeler sinyal verse de, 1994, 1999, 2001 krizinin acı hatıralarıyla karşılaştırılacak, sade yurttaşı doğrudan vuracak bir tablo henüz ortaya çıkmadı. 2001’deki gibi koalisyonun ekonomik başarısızlığından AKP’nin tekrar ihya olduğu bir senaryoya karşı bu kez uyanık durulmalıdır.

6-Olası bir koalisyonun ilk sorumluluğu dış politikayı felaketin eşiğinden döndürmek olmalıdır. En azından topraklarından silah sevkıyatının yapılmadığı, Cihatçıların kamplarda eğitilmediği, mezhepçi saiklerle komşu ülkelerin rejimlerini devirmek sevdası güdülmediği bir dış politika anlayışı Türkiye’ye de, bölgemize de nefes aldıracaktır.

7-Burjuva demokrasisinin sınırları içerisinde de olsa, kuvvetler ayrılığı ilkesinin iyi kötü tesis edildiği; yargı bağımsızlığının rayına oturtulduğu; bürokraside liyakat ilkesinin tekrar hatırlandığı bir dönem yaşanmadan gerçekleştirilecek bir erken, seçim umulan sonucu vermeyecektir. Biraz sabırlı davranılırsa, AKP rejiminin mutlaklığı miti dağılınca, gerek sermaye, gerekse de medya ve bürokrasiden ricatlar hızlanacak, şimdiden ilk belirtileri görülen çözülmelerle normalleşme süreci tahminlerden daha hızlı yaşanabilecektir.

Açık söylemek gerekirse seçimlerde AKP’yi geriletecek dinamiklere zarar vermeme kaygısıyla eleştiri hakkımızı yeterince kullanamadığımız bir dönemi geride bıraktık. Barajı geçebileceği öngörülen partilerden metal işçileri direnişine açıkça destek veren, emperyalizmle sorununu çekinmeden dile getiren, kapitalizmi güç ve mülkiyet ilişkileri üzerinden sorgulayan bir öznenin bulunmayışı da, Haziran Hareketi dahil sosyalist,devrimci bir seçeneğe olan gereği ortaya çıkardı.