Malum bugünlerde herkes Yunanistan’a bakıyor ve herkes kendince bir şeyler görüyor.

Ve elbette “bakmak ile görmek” çok farklı. Sadece bakmakla yetinenler, bakıp da görmeyenler var. Asıl önemlisi olup biteni görmek ama tozpembe görmek de fena…

Şimdi…

Hem SYRIZA hem HAZİRAN bir isyan örgütlenmesidir.

SYRIZA 3 yıl önce adından söz ettirdiğinde de yazmıştım: Bu Yunanlılar, bizim yoldaşlarımız, yani bizim çocuklar. 12 Eylül günlerinde bizi ziyarete gelip mahkeme salonunda faşizme inat yumruklu yıldız bayrağı açanların, hapiste bizimle yatmayı göze alanların çocuklarıdır bunlar. O çok sevdiğimiz Aris Velihyotis’in torunlarıdır. Tuzluçayır’ın, Okmeydanı’nın devrimcilerinden hiçbir farkları yok.

Başımıza musallat olan zalimlerin de özünde hiçbir farkları yok. Metal işçileri grevinin engellenmesiyle aynı anda yine harlatılan başkanlık tartışması, neo-liberalizmin ancak örtük veya açık bir dikta rejimiyle sürdürülebildiğini göstermiyor mu? SYRIZA bu dayatmaya isyan edebildiği için başardı.

Türk-Yunan fark etmez, tüm zalimlerin bizlerden, sosyalistlerden gıcık kaptıkları besbelli, anti sosyalist kişilik bozukluğundan mustaripler. Ama bizlerin, sosyalistlerin öncelikle yolları aynı; dün biz “devrimci yol”, Yunanlı yoldaşlarımız “epanastatiko dromo” derken hiç farklı değildik, şimdi biz “Haziran” onlar “Ioúnios” derken de farklı olmayacağız.

Şunu da unutmayalım, SYRIZA bir çırpıda seçim kazanmadı. Nazi faşizmine direnişten, iç savaştan edindiği devrimci birikimin ardından gelen son yedi yıllık aktif bir mücadelesi var. HAZİRAN ise kendi devrimci geçmişinin devamında ancak üç beş aylık bir iddia ve bu iddiasıyla ülkenin devrimci kurucu iradesinin yollarını açabilecek.

SYRIZA Yunanistan için bir modeldir, HAZİRAN da Türkiye için…

SYRIZA’yı model alıp bakmak, seyretmek bir işe yaramaz. Bakmakla usta olunsa kediden kasap olurdu! SYRIZA’ya dürbünün tersiyle bakanlar ise, onu küçümsüyorlar ve üstelik fena gözle bakıyorlar; sosyalist-komünist statüko adına konuşup “sahte umut” filan diyenler dahi var.

SYRIZA dersleri HAZİRAN için önemli. Ona bakınca birleşik halk gücü olabilmenin ötesindeki özellikleri de görülmeli: SYRIZA siyasetin devrimcileştikçe gençleşmesi, gençleştikçe devrimcileşmesi ve sosyalist–komünist statükoyu aşabilmesi sınavında da çok başarılıydı. Genç bir önderlik ve gençlik, halk hareketlerine doğal olarak daha karizmatik ve dinamik bir güç kazandırıyor.

Türkiye’de denklem çok açık: Sosyalistlerin henüz yeterli gücü yok. Bu halleriyle seçenek olamıyorlar. Birleşik güç olarak faşizme karşı direniş hattında yer almak şimdi en acil çözüm. Direniş kervanı birleşik yolda düzülecek.

Peki ama CHP mi? Bu haliyle CHP bir şey yapamaz. Tartışmaya gerek bile yok. Öyleyse bu haliyle sadece CHP ile birlikte olmak bir işe yaramaz.

Peki ama HDP mi? Bu haliyle HDP (kendi ulusal davası öncelikli olduğundan) pek bir şey yapamaz. Bunun sebeplerini ise epey tartıştık. Bu haliyle sadece HDP ile birlikte olmak da bir işe yaramaz. (Selahattin Demirtaş, “sandıktan HDP’nin çıkmamasının telafisinin mümkün olduğuna, asıl kıyametin ulusal birliğin sağlanmamasıyla kopacağına” dikkat çekmişti. HAZİRAN’ın hedefleri arasında ise ne Türk ulusal birliğinin ne de Kürt ulusal birliğinin sağlanması yer alıyor.)

Keşke hep söylenildiği üzere AKP faşizmi karşısında sosyalist güçler ile CHP ve HDP birleşik güç oluşturabilse. Ama CHP ve HDP böyle bir şeyin adeta imkânsız olduğunda hem fikirler.

Peki ama biz ne yapalım? Haziran deyince takvim yaprağına bakıp sadece 7 Haziran’ı görmemiz mi lazım? Birleşik Haziran’ın tılsımı ve iddiası Haziran’ın 7. gününde yatmıyor ki, sonrasında yatıyor.

Evet “bakmak ile görmek” farkı önemli. Öyleyse şunu mutlaka görelim:

Gözünü aşımıza, işimize, yaşam tarzımıza ve özgürlüklerimize diken AKP faşizminin mutlaka icabına bakmak lazım!