AKP ve onun organik aydınları, demokratik devrimci bir dalganın diri tutulmasından hala büyük bir endişe duyuyor.

Haziran'ı hatırlamanın ötesine geçmek

GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN- grkanoztan

Toplumsal ve siyasal yaşamda büyük kırılmalar yaratan günlerin yıldönümünde yazmak hep zordur. Anımsama, unutturmama arzusu ile geçen zaman içersinde ne olup bittiğine dair bilanço çıkarmanın çekiciliği arasında salınır kalem sahibi. Kimi zaman romantikleştirir yaşananları kimi zaman da ders çıkarma, öğüt verme hastalığına kapılır. Neticede öyle ya da böyle büyük bir dönüşüm yarattığı düşünülen ana ve o anın biricikliğine yabancılaşılır. Tutkunu ya da hayranı olduğumuz an, hiç istemesek de uzakta bir yerdedir artık. Haziran direnişleri bu hatırlama-değerlendirme çizgisinin neresinde? Aradan geçen iki yıl sonunda ne kadar Haziran’ız, ne kadar Haziranlaştık? Bu sorunun cevabını ararken nostaljik bir unsur olarak Haziran ile siyasi bir öğüt biçimindeki Haziran iki kutupluluğundan çıkabilir miyiz? Kolektif belleğimizde yer tutan bugün için bizim içinden konuştuğumuz bir farkındalık hali mi yoksa sadece bir anı nesnesi mi? Bu sorulara cevap vermek hiç de kolay değil. Ancak böylesine soruları sormaya devam etmek Haziran’ın içinden konuşabilmenin de bir gereği sanki.

İKTİDARIN GÖZÜ
Gezi Parkında başlayan ve tüm ülkeye yayılan, hatta etkisi çok uzaklara Güney Amerika’ya kadar uzanan direniş dalgası, direnişin özneleri ve onun karşısında sarsılan iktidar çevreleri tarafından çok farklı şekilde tecrübe edildi. İktidarın ve çevresindeki kalemşorların Haziran direnişlerini nasıl değerlendirdiğini yeniden yazarak sizlerin canını sıkmak değil niyetim. Ancak aradan geçen iki yıl sonrasında iktidar çevrelerinin Haziran şokunu atlatamadığının altını çizmek gerek. AKP son iki yılda bir dizi yasal değişiklikle ve toplum üzerindeki markajını arttırarak direnişlere cevap vermeye çalıştı. Bunun ötesinde iktidar çevresi Haziran’ın hatırlanma biçimine müdahale etme girişimlerine de hız kazandırdı. TRT başta olmak üzere iktidarın medya organına dönüşmüş her mecrada Haziran direnişlerini ve siyasal öznelerini karalayan, kriminalize eden, aşağılayan bir propaganda sürüp gidiyor. Bu çerçevenin içinden konuşanlar iktidar merceğinden bakıp direnişin kendine özgü niteliklerini tahrif ederek yaşananları bildikleri dile tercüme etme telaşını sürdürmekte. Direnişin doğrudan ya da dolaylı tüm katılımcılarını büyük bir komplonun parçasına ya da haz/görünürlük peşinde koşan “sanal yurttaşlara” indirgeyerek onların failliklerini ellerinden alma iştahları, kendilerinin pozisyonunu/edilgenliğini “düşman” olarak gördüklerine yansıtma çabasının hazin bir yansıması sadece. Öyle görünüyor ki AKP ve onun organik aydınları, demokratik devrimci bir dalganın diri tutulmasından ve orta vadede kendilerini silip süpürmesinden hala büyük bir endişe duyuyor.

NOSTALJİ- STRATEJİ ARASINDA
Haziran direnişleri 2015’te muhalif demokratik devrimci güçler için ne anlama geliyor peki? Haziran’ın çeşitlilik arz ede kompozisyonu bu soruya tek bir cevap verilmesini imkansızlaştırıyor elbette. Hatırı sayılır bir kısım direnişçi bugün “Gezi nostaljisi” diyebileceğimiz bir yerden geçmişe bakıyor. “Nostalji”den kastım yaşanılanı, var olan zamanın ötesinde başka bir kategoriye yerleştirerek onu “butik” bir şey olarak hayal nesnesi kılmak. Nostaljik bakış, yaşanılanı donuklaştırır; onu zihinde kalan benzersiz fotoğraf karelerine indirger. Hep yeniden kavuşulması istenen ve fakat bizzat özne tarafından tekrar ulaşılmayacağı bir şey olduğu bilinen müze an’a dönüştürür. Dolayısıyla siyasal özneyi bugüne dair karamsarlığa itme ve pasifleştirme riskini içinde barındırır. Halbuki Haziran tam da doludizgin aktive olmayı, geçmişe değil geleceğe bakmayı müjdeleyen bir direniş pratiği. Kimsenin duygu dünyasına müdahale edemeyiz ancak Gezi’yi nostalji nesnesi kılmanın Haziranca bir eylem olmadığını ifade etmekte özgürüz sanırım.

Haziran’ın coşkusunun başlanmış ve fakat bitirilememiş bir dinamiğe işaret ettiğine inanan demokratik devrimci güçlerin hatırı sayılır bir kısmı Gezi direnişinin yeniden canlanmasıyla yarım kalanın tamamlanacağına inanmıştı. Bir başka ifadeyle Gezi’den Geziler çıkarma stratejisi gibi bir arzu çoğu zaman açıkça dillendirilmese de geniş bir kesim tarafından paylaşılıyordu. Haziran direnişlerinin Gezi Parkı’nın zorla boşaltılması sonrasında da bir süre enerjisini kaybetmemesi bu düşünme biçiminde etkilidir şüphesiz. Fakat burada es geçilen en önemli nokta, direnişlerin bir büyük strateji dahilinde gerçekleşmemiş olması. Tam da böyle olduğu için bu denli güçlüydü ve tekrar yine bu özelliği ile olanaksızdı.

POTANSİYELİ GÖR AMA GERÇEKÇİ OL
Haziran direnişleri ve sonrasındaki gelişmeler demokratik devrimci güçlere üzerlerine siyaset inşa edebilecekleri muazzam bir potansiyelin bu toplumda mevcut olduğunu gösterdi. Direnç, korkusuzluk, beraber mücadele pratiği, enternasyonal dayanışma, yaşamın akışını değiştirebilme gücü eski deyimle kuvveden fiile çıktı. Türkiye’nin demokrasi güçleri, bu topraklarda ne denli farklı başkaldırı olanakları olduğunu sahada bir kez daha tecrübe etti. Gezi’den Gazi’ye, ODTÜ’den Tuzluçayır’a, Mersin’den Eskişehir’e mevcut siyasi düzenin eşitsizliklerine, baskısına hayır diyen milyonlarca insan sokaklardaydı. Bu dinamizm bir süre de forumlar aracılığıyla temsili demokrasinin yetersizliğini göstererek sürdü. Ancak son kertede sokağın direniş ateşi de forumların canlılığı da sönümlendi. Bunun temel nedeninin Haziran’ın işaret ettiği şeyin tam manasıyla kavranamaması olduğunu düşünenlerdenim. Haziran direnişleri ceberut bir iktidara ve onunla özdeşleşen sisteme bir başkaldırıydı. Hedefinde öncelikle AKP vardı ama sadece AKP yoktu. Müesses siyasetin tüm yetersizlikleri, maduna kayıtsızlığı, sesini duyuramayanlara hoyratlığı, hor görülene kibirli ve araçsal bakışı vardı. Direnişleri takip eden günlerde muhalefeti sadece ve sadece AKP’ye indirgeyerek onun nemalandığı ve sürdürücüsü olduğu müesses siyasetin açmazlarını dillendirmekte yetersiz kaldık. Bugün için dahi toplumsal muhalefetin bir bölümü AKP’yi salt parlamentoda zayıflatmaya endekslenmiş bir siyasete angaje olmuş durumda. Haziran direnişlerinin somut talepleri ve somut hedefleri vardı. Bunlar mikro ölçekte görülen ama sonuçları itibariyle makro siyaseti değiştirme potansiyelini barındıran taleplerdi. Son iki yılda demokratik muhalefetin bir bölümü Haziran’ın talepler-hedefler-sonuçlar diye özetlenebilecek yalın ama etkili dilini pek de iyi konuşamadı. Genel ilkelere ve reel siyasetin mevzi savaşlarına uygun bir hareket edişi benimsedi. Çuvaldızı kendimize batırma zamanı şimdi, Haziranı, Haziranca konuşmayı sürekli bir mücadelenin omurgası haline getirmeye çalışan meclislere, çabalara omuz verelim. Önümüzde çetin mücadelelerin olduğunun farkında olarak somut talepler ve hedefler üzerinden konuşalım. 7 Haziran gecesi nasıl bir Türkiye olursa olsun belli ki biz mücadeleyi sürdürmek zorunda kalacağız, o mücadelenin dili Haziran olsun!