Son bir yıldır olup bitenlerin AKP- Cemaat, Erdoğan- Gülen çatışmasının ötesinde olduğu daha da netleşiyor. Türkiye’nin son on iki yılını belirleyen bu ittifakın ikisi de tasfiye olurken ortaya mezhepçi faşist bir gulyabani çıktı. Yakın akraba evliliğinden doğan bir garabet.

AKP- Erdoğan, Cemaatle kavgaya girişince, daha doğrusu kendisinin düşürülüp sistemin devam etmesine yönelik hamleye karşı çıkınca gelişti bu kargaşa. Evet, tabii ki şu günlerde Cemaat’e yapılanların hukukla, demokrasiyle, insan haklarıyla en küçük bir ilgisi yok. Ama onlara uygulanan muameleyi onaylamak ‘kısasa kısas’ ilkesine göre davranmak olur, bu da net. Aynı şekilde onların ‘ucuz kahramanlıklarına’ alkış tutmanın da manası yok. Ali Tatar’ın da, Roboski’nin de, Ali İsmail Korkmaz’ın, Berkin Elvan’ın ve daha nicelerinin de kanları iki tarafın da ellerinde kurumadı.

Cemaat ve medyası, iktidarla müttefik oldukları dönemde onlar adına yaptıkları tüm hukuk dışı yöntemler şimdi kendilerine uygulanınca bağırıyorlar. ‘Oh olsun, müstahak size’ demek onlarla aynılaşmak demek. Ama Cemaat’in nedamet getirip demokrasinin, hukukun değerini anlayacağını beklemek de ham hayalden öte değil.

AKP- Cemaat ittifakının en belirgin özelliği her kavramın içini boşaltmak, her ilkeyi kullanım değerine göre fiyatlandırmak, her şeyi ‘çakma mal’ olarak pazarlamaktı. Bu yüzden birbirlerinin ciğerini biliyorlar. Ama ortaklıklarının pisliklerini tam olarak ortaya dökmekten hâlâ kaçınıyorlar. Şimdi düşmanlaşanların kardeş oldukları ve ikisini birden karşısına alanlara karşı hemen güç birliğine gidecekleri açık.

Yine de kardeşler arası mal paylaşımının özellikleri bundan sonra gelişecek olanlar için belirleyici olacak. AKP- Cemaat yarılması ile çapsızlar, lümpenler, donanımsızlar AKP’de kaldı. Kısmen mürekkep yalamışlar ise Cemaat’le. Şimdi bakın AKP kadrolarına, özellikle medya ve bürokrasiye bakın; ne denli niteliksiz varsa kendisine kolayca bir yer bulabilmeye başladı. Sosyal medya kullanıcılarının özellikleri ve yazdıkları da bu durumu kanıtlıyor. Cemaat yanlılarının nitelikleri ve üsluplarıyla AKP’lilerinkini karşılaştırdığınızda aradaki fark daha da belirgin. AKP taraftarları galiz küfürden başka bir cevher yumurtlayamıyorlar, çapları yok. Diğer taraf çakma da olsa, yalandan da olsa eli yüzü düzgün laflar edebiliyor.

Bu yarılmanın ‘vatandaş’ düzleminde de benzer özellikte olduğu görülüyor. Cemaat yanlıları o çok sevilen terimle daha çok ‘mütedeyyin’lerden oluşuyor. AKP yanlıları ise eğitimsiz, donanımsız, lümpen, dinle ilgisi göstermelik olan, ırkçı, milliyetçi bir güruh. Cemaat yanlıları daha çok imalat ve küçük sanayide; AKP yanlıları ise hizmet, al sat ve inşaat sektörlerinde yoğunlaşmış. AKP ancak parayla, ulufeyle, çıkar sağlayarak taraftar toplayabilecek gibi. Cemaat ise kırk yıllık yatırımına ve yetiştirdiği mensuplarının aidiyet bilincine güveniyor.

Erdoğan AKP’si iktidardan düşerse çil yavrusu gibi dağılır. O cenahta en başlarındaki dahil herkes bir yandan savaşırken aynı anda ‘bireysel kaçış planı’ da yapıyor. Bu durum hemen tümünü birbirine karşı en küçük bir güveni olmayan, herkesin herkesi her an satabileceğini bildiği bir kuşku girdabına sokmuş durumda. Ama bu hal iktidarı öyle kolay kolay bırakmayacaklarını, ne ekonomik kriz ne yolsuzluk ne de seçimle bile gitmemeye çalışacaklarını gösteriyor. Ucunda ölüm gördükleri için ölümüne iktidarda kalmaya çalışacaklar. Düşmemek için iç savaş, dış savaş her şeyi göze alabilirler.

Bu savaşı önlemek ancak birbirine düşen bu iki kardeşten uzak durarak örülecek bir muhalefet ve özgürlük hareketiyle mümkün. Böylesi bir hareket Kürtlerden CHP’ye kadar geniş bir siyasal alanın aktörlerine yönlerini bulabilecekleri bir ışık yakmalı.

Haziran’ın yaktığı ışık mezhepçi faşist karanlıkta yolunu kaybetmek istemeyenler için yakılıyor. Orada parlamaya başladı bile, bakmak isteyen herkes görebilir…