15-16 Haziran Direnişi; yüzbinlerce işçinin katılımıyla, birçok fabrikayı, işyerini, işletmeleri, mahalleleri, kentleri, bölgeleri ve hatta tüm ülkeyi kapsayan, kitlesel boyutları olan bir genel grev niteliğindedir

Haziran işçi eylemlerinin bugün hatırlattıkları

KEMAL IRMAK

1967 yılında kurulan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve bazı bağımsız sendikalar işçi sınıfı içinde hızla örgütlenmeye ve ilgi odağı olmaya başladılar. O günlerin toplumsal mücadelelerinin etkisi, 68 kuşağının Dünya’yı ve ülkemizi sarsan hareketi, işçi sınıfı içinde de karşılığını bulmaya başlamıştı. DİSK’in içinde cisimleşmeye başlayan devrimci dalga DİSK’i ve bazı bağımsız sendikaları sınıf hareketlerinin adresi yaparken, Türk-İş vb. sarı, bürokratik sendikal anlayışları derinden sarsmaya başladı. Gelişmeler patronları, hükümeti ve hatta muhalefeti (AP iktidar, CHP muhalefetti o dönem) sarsıyor, düşündürüyor ve kaygılandırıyordu.

Türk-İş’in önerileri doğrultusunda iktidarı, muhalefeti, iş veren çevreleri bu dalganın önüne geçmek için hazırlıklar başlattı. DİSK’i kapatmak ya da etkisiz hale getirmek, beraberinde gelişen devrimci dalgayı kırmak için yasal ve toplumsal hazırlıklar içine girdiler.

Dönemin Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk katıldığı Türk-İş kongresinde “Yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız” açıklamasıyla hedeflerini ve muratlarını açık etmişlerdi.

Öncesinde, son bir iki yıldır birçok fabrikada işçi eylemleri ve direnişler sürmekteydi. Özellikle metal-iş kolunda (ki direnişin motor gücüdür) ciddi örgütlülükler ve eylemler söz konusudur. Yasa yürürlüğe girer girmez işyerlerinde hızla “Anayasal Direniş Komiteleri” adı verilen komiteler kurulur. Bu komiteler aracılığıyla örgütlenen işçiler 4 gün sonra 15 Haziran sabahında protesto eylemlerini başlatırlar. Yaklaşık 70 bin civarında işçi sabah fabrikalarına giderler, fakat işbaşı yapmadan beklerler. Ardından koordineli bir şekilde aynı zaman dilimlerinde fabrikalarından çıkarak büyük yürüyüşlerini başlatırlar. Anadolu yakasındaki işçiler, Gebze’den, İzmit’ten akın, akın Kartal’a doğru yürüyüşe geçerler. Avrupa yakasındaki işçilerde farklı kollardan Taksime doğru yürüyüş başlatırlar. Ortak kararları, Anadolu ve Avrupa yakası Taksim’de buluşarak büyük bir miting gerçekleştirmekti. Haliç ve Galata köprülerinin açılmasıyla Devlet bu planı engeller.

16 Haziran’da protestolar İstanbul ve İzmit’in yanı sıra İzmir, Ankara, Adana, Gaziantep gibi birçok işçi havzasına yayılır. 16 Haziran işçi eylemleri oldukça görkemli ve kalabalıktır. 150 bin civarında işçinin direnişte olduğu ifade edilir. İşçiler son derece direngen, kitlesel, örgütlü ve kararlı bir tutum içindedirler. 16 Haziran akşamı bunun önüne geçmek için İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edilir. Çok sayıda sendika yöneticisi gözaltına alınır. 5-6 bin civarında işçi işlerinden atılır. Ancak eylemin etkileri o kadar büyük olur ki birçok fabrika eylemlerine devam eder. Özellikle, İzmir, Ankara, Adana ve Gaziantep’te bir süre daha devam edilir.

Sınıfın gerçek sendikal adresi belli olmuştu. DİSK Psikolojik, düşünsel ve örgütsel üstünlük sağlamış ve örgütlülükte ciddi ivme kazanmıştı. CHP Geri adım atarak tutum değiştirdi. Anayasa Mahkemesi de 7 ay sonra yasayı iptal etti.

Ancak, o gün işçilerin örgütlenmesinin ve sınıf hareketinin büyümesinin önüne çekilmek istenen yasalar 1980 Askeri darbesiyle çok daha ağırlaştırılarak gerçekleştirildi. DİSK kapatılırken birçok yöneticisi ve birçok işçi önderi tutuklanarak cezaevlerine atıldı. Sendikal örgütlenmeyi daha da zorlaştıracak işyeri barajı, il barajı, bölge ve ülke barajları konuldu.

15-16 Haziran direnişi; yüzbinlerce işçinin katılımıyla, birçok fabrikayı, işyerini, işletmeleri, mahalleleri, kentleri, bölgeleri ve hatta tüm ülkeyi kapsayan, kitlesel boyutları olan bir genel grev niteliğindedir. Tam bir siyasal genel grev özelliği taşıdığı çok aşikar. Gözaltına alınan işçilerin serbest bırakılması için, karakollara girilerek işçilerin serbest bırakılmasını sağlayacak kadar geniş boyutları vardı. Sendikacıların beklemediği, sendika yöneticilerini şaşkına çevirecek devrimci bir durum ortaya çıkmıştı. Bu şaşkınlık ülkeyi yönetenlerde de vardı. O nedenle 60 günlük sıkıyönetim ilan ettiler. Burada anlatılamayacak boyutlarda sosyal, siyasal, boyutları oldu. Toplumsal muhalefet hareketlerinde oldukça olumlu yansımaları yaşandı. Her kesimi etkiledi.

Evet 15-16 Haziran bir genel grevdi ve bize bazı hatırlatmalarda bulunuyor.

■ İşçilerin ve emekçilerin örgütlenmesinde ve ortak hareket etmesinde en önemli mücadele aracı olan Grev Hakkı için mücadele etmenin önemini hatırlatıyor. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda hâlâ grev hakkı olmadığını bunun için mücadelenin şart olduğunu hatırlatıyor.

■ O gün tabanın bürokratik sarı sendikacılıktan, devrimci sınıf sendikacılığına doğru bir yönelimi varken, bugün tam tersi bürokratik, işbirlikçi sarı sendikacılığa yönelimin bütün boyutları ile sorgulanması gerektiğini hatırlatıyor.

■ Alınan “grev eylemi” kararlarının sonuçları itibariyle yeniden gözden geçirilmesini; grev kararının çaresizlikten değil, bir çare olmasına dayalı olarak alınması gerektiğini hatırlatıyor.

■ Ve bu topraklarda mücadele geleneklerimizin azımsanmayacak kadar çok ve güçlü olduğunu hatırlatıyor.