Sizler de farkındasınızdır, Şahıs’ın tek “meşru” sıfatı şimdiki makamı değil önceki makamı, yani “eski başbakan”; işte bir başbakan eskisiyle Türkiye yine eskitiliyor, eksiltiliyor.

Öyle bir beterlik içindeyiz ki bunlar yerine geçecek her şey sanki öpülüp baş üstüne konulabilirmiş duygusu var haliyle. Üstelik “hele bir gitsinler” bile değil, “hele bir gitsin de…” deyip duruyor ahalinin yarısı, belki daha fazlası.

Basit kuraldır: Kötülüğe teslim olmamak için her şeyden önce iyi olmak lazım.

İyi de, “iyi olan” niye kazanamıyor?

Çünkü kuralları kötüler koyuyor!

Şimdi kurallarını kötülerin belirlediği bir seçimin sonuçlarıyla yine üzüm üzüm üzülecek miyiz? Asıl derdimiz üzüm yemek midir, bağcıyı dövmek midir?

Kendi kuralımızı koyacağız: Üzüm yiyebilmek için, bağımızı gasp edenlerle hesaplaşmak kaçınılmaz.

Aslında burjuva demokrasilerinin tarihinin özeti de budur. Burjuva demokrasisi, mesela, iyi olanların hep kazanamasa bile nefes alabildikleri, beklentilerinin tümüyle imha edilmediği, bağdaki üzümden nasiplenebildiği bir kurgulamadır.

Şimdi burjuva demokrasisi kuralları dışındaki şu seçimlerle ilgili bir nebze iyimserlik kaldıysa, o da, insanlarımızın önemli bir kısmının artık bu yalancılara itiraz edebilme ihtimali olsa gerek.

Bakın işte, Şahıs bugünlerde en fazla ekonomik konularda asıp kesiyor. Bunların küresel sermayeye bağımlılığı, uyuşturucu bağımlılığı gibidir, kestim deyince sorun bitmez ki... Kesince derhal “Kriz” başlar, yoksunluk sendromu bu krize düşenleri çıldırtır...

Çıldıracaklar.

“Asmak, kesmek, kelle uçurmak, 40 haramileeer” deyince artık yetmiyor.

Şimdi: “400 haramileeer!”

(Aslında aklımda onları çıldırtacak çılgın bir proje var! Hani seçim deyip duruyorlar ve kötülüklerini bile “inanç” meselesi olarak yutturuyorlar ya… Madem çoğunluğun İNANÇLARI üzerinden yaptıkları tercihler, demokrasi gereğidir... Yani “toplumun çoğu zaten öyle düşünüyor” deyip dinsel inançlar adına her şey mubah görülebiliyor... O zaman çoğunluğun İHTİYAÇLARI üzerinden yapacakları potansiyel tercihler niye demokrasi gereği sayılmıyor? Çoğunluk yoksul! Haydi, bir referandum yapalım... Devrim, üretim araçlarının kamulaştırılması filan, bunlardan vazgeçtik. Forbes dergisinde Türkiye’nin dolar milyarderleri listesi yayınlanmıştı ya... İşte referandumda “bu zenginlerin malları yoksullara eşit olarak dağıtılsın mı dağıtılmasın mı?” diye soralım! Referandumun sonucu nasıl olur?! “Demokrasi dediysek bunu kastetmedik!” derler, değil mi? İşte bunun için “demokrasi” dedikleri, sadece kendi işlerine gelenlerdir, sadece kendi çıkarları için bir demokrasidir, kendi işlerine gelmeyen talepler, çıkarlarına ters düşen talepler karşısında ise tıynetleri bellidir: Diktatörlük!)

Evet, “400 haramileeer!” Demek ki çıldırmaya başladılar. Ekonomide işler hakikaten berbatlaşıyor. Milli içkimiz ayrana bile zam yapıldı. Seçim vakti gelip çattığında, “Yahu ayranımız yok içmeye tahtırevanla mı gideceğiz seçmeye” demesin hiç kimse.

Hep birlikte sandık başına gidelim.

HAZİRAN meclisleri de “seçimde katile, hırsıza değil inandığın partilere oy verin, ama unutmayın HAZİRAN, seçimler için değil mahalleleri savunmak için kuruldu!” demeye getirdi işte...

Öyleyse bu yıl “Haziran”ın iki anlamı var, biri kalıcı biri geçici. Seçimimizi aslında buna göre de yapacağız.