Altındaki zeminin hızla kaydığını gören iktidarın umudu muhalefet blokunun bölünmesi. Bunun için, bir yandan tartışmayı cumhurbaşkanı adayının ismine kilitlerken öte yandan da “şeytanlaştırdığı” HDP’yi kullanma çabasında.

HDP, açıkladığı demokrasiye çağrı deklarasyonuyla, iktidarın en önemli silahını elinden aldı. “HDP meşru muhataptır” diyenleri rahatlattı ve “Seni başkan yaptırmayacağız” benzeri bir hamleyle kendisini “Türkiye partisi” konumuna çekti.

İktidarperest muhalefetologlar aday isimleri üzerinde eşelenip dursun, olması gereken oluyor ve siyasi aktörler “kim olsun”dan çok daha önemli olan “ne olsun”a odaklanıyorlar. Cumhurbaşkanı adayının isminden önce, yapacakları konusunda herkesin olmazsa olmazlarının ortaya konulmasıyla oluşacak bağlayıcı bir metne doğru ilerliyorlar.

Umarım ilerliyorlar!

HDP Eş Genel Başkanı Prof. Dr. Mithat Sancar’ın, manifestolarını açıklarken söylediklerine kim itiraz edebilir: “Hep beraber sorumluluk alalım. Kişisel hesaplar, partizan faydacılık yerine ortak akıl ve birlikte inşa anlayışı esas olmalıdır. Türkiye halkları çözüm üretmeyen, ortak akıldan uzaklaşan politikalara ve yönetimlere; ayrımcılık, nefret söylemi ve toplumsal kutuplaşmaya mahkûm değildir.

Seçimlere resmen iki yıl olsa da, yarın seçim olacakmış gibi bir siyasal iklim oluştu ve tüm veriler de gidici olana işaret ediyor! Erdoğan karşısında kim olsa kazanır diyen araştırmalar eşliğinde gelişen “Yeter ki gitsin” ruh hali, kısa vadede bir fırsat gibi görünse de, uzun vadede içinde tehlike barındırıyor: İnsanları boğan, yoksullaştıran, ezen düzenden kurtulma fırsatının temel kazanımlarla taçlandırılması fırsatını kaçırma tehlikesi!

HDP ilan ettiği tutum belgesiyle “Yeter ki gitsin”in ötesine geçip, gelmesi gerekene dair şeyler söyledi. Bir yandan seçime kadarki sürece dair siyasal manevra alanını genişletirken öte yandan seçim sonrasına dair önceliklerini sıraladı. Parlamento seçimlerinde bir ittifak içinde olmayacağını, cumhurbaşkanlığında bir ismi değil ama ortaya koyduğu ilkelere yaklaşan adayı destekleyebileceğini ilan etti. Muhalefet blokunun bel kemiği olan “cumhurbaşkanlığı sistemine hayır” tavrına katıldı.

Güçlü bir demokrasi, Tarafsız ve bağımsız yargı, Kayyım rejimi değil halk iktidarı, Kürt sorununa demokratik çözüm, Barışçı dış politika, Kadına özgürlük ve eşitlik, Ekonomide adalet, Kamu yönetiminde liyakat, Doğaya saygı, Gençlerin özgür yaşamı ve Demokratik anayasa… HDP’nin istediği yönetim anlayışına dair 11 olmazsa olmazı!

Sanırım CHP ve İYİ Parti’nin başını çektiği muhalefet blokunun 6 parti ile yürüttüğü ve belki başka partilerin katılacağı tartışmalardan da böylesi bir metin çıkacak.

Yine sanırım, o metinde de laiklik vurgusunu göremeyeceğiz! CHP muhafazakâr “dostlarınıHDP de kendi muhafazakâr seçmenini ürkütmemek için laikliği öne çıkarmıyor. Oysa toplumu değiştirmekten uzaklaşan, kendi değişmeye başlıyor!

İktidarın laiklik karşıtı uygulamalarının ayyuka çıktığı ve demokrasinin belkemiğini oluşturan laikliğe en ağır darbeleri indirdiği şu dönemde, nasıl bir yönetim anlayışı görmek istediğimizi yazarken listenin başına laikliği koymak gerekiyor. “Kamucu ekonomi” de soldan bir bakışın öncelemesi gereken diğer nokta.

HDP’nin açıkladığı kadar geniş bir manifestoda Alevilerden ve LGBTİ bireylerden söz edilememesi de eksiklik sayılabilir. Ancak, bunlar atılan adımın önemini gölgeleyecek şeyler değil.

Sosyalistler de, olabildiğince ortaklaşarak kendi tutum belgelerini ortaya koyduklarında, laikliğin şu biraz sahipsiz hali sona erecek ve gidenin yerine gelecek olana dair tavırlar daha da netleşecektir.