AKP-MHP iktidarı, elindeki basın yayın ve yargı kaynaklı “büyük gücü” kullanarak her türlü muhalefeti, “şiddet söylemiyle” baskı altına alıyor.

Böylece, bir taraftan işsizlik, açlık, yoksulluk, haksızlık ve salgının yarattığı “ekonomik şiddeti” gündemden çıkarıyor, bir taraftan da iktidarı eleştiren siyasetçi ve gazeteciler “sokak saldırılarına” uğruyor.

Bu ortamda iktidarın özellikle iki partiyi, HDP ve CHP’yi hedef seçmesinin doğru değerlendirilmesi gerekiyor.

İKTİDARIN HDP DERDİ

Geçen hafta Halkların Demokrasi Partisi-HDP’nin Esenyurt ilçe merkezinde terör suçlusu olarak hapiste bulunan Abdullah Öcalan’ın posterinin bulunması, iktidarın özellikle MHP kanadının bu partiyi kapatma isteğine yeniden ivme kazandırdı. Oysa, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nin hemen öncesinde AKP, Abdullah’tan getirttiği “mektupla”; kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman’ı TRT’de konuşturarak ve diğer kardeş Mehmet ile kurduğu bağlarla, Kürt oylarını almak için Öcalan ailesinden açıkça destek aramaktaydı.

O destek alınamayınca HDP’nin siyaset yapması, sürekli olarak engelleniyor. HDP 31 Mart 2020 Yerel Seçimlerinde üç büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde olmak üzere 65 belediye başkanlığı kazanmıştı. Bugün HDP’nin elinde dördü ilçe, ikisi belde olmak üzere yalnızca altı belediye başkanlığı kaldı.

Önceki eş genel başkanlarından Selahattin Demirtaş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları hiçe sayılarak yıllardır hapiste tutuluyor. HDP’nin Haziran 2018 Genel Seçimlerinde yüzde 11,7, 5 milyon 866 bin 309 oy alarak çıkardığı 67 milletvekili sayısı, bugün 11 eksiğiyle 56’ya düşürülmüş bulunuyor. HDP’nin Meclis çalışmaları da olabildiğince engelleniyor.

Kısaca çok sayıda HDP siyasetçisi terörle ilişkilendirilerek siyaset yapamaz duruma getirilmiş bulunuyor. Bu durumda kurum olarak HDP’nin kapatılmasının istenmesinin gerçek nedenlerinin ayrıca irdelenmesi gerekiyor.

İki noktayı eklemeliyim.

Bugün HDP eş genel başkanlarından biri olan Prof. Dr. Mithat Sancar, AKP’nin 2013 yılında başlattığı Barış Süreci’nde görevlendirilen “Akil İnsanlardan” biri, Marmara grubunun ikinci başkanıydı. Bu durumda sormak gerekiyor: AKP iktidarı olarak, dün, bu ülkeye barışı getirmesi için seçtiğiniz bir kişinin başında bulunduğu partiyi bugün nasıl bölücü terörist olmakla suçluyorsunuz?

Yine bugün tüm Meclis’in “kadın milletvekili” oranı yüzde 17,3’tür. Bu oran HDP’de ne kadardır dersiniz? Yüzde 41,1. Ülkemizin görece azgelişmiş bölgesinde oy yoğunluğu kazanmış olan HDP’nin sergilediği bu çok anlamlı eşitlikçi anlayış ve onu tamamlayan eş genel başkanlık uygulaması, bu toplumun demokratik geleceği açısından yok edilmesi değil, güçlendirilmesi gereken değerlerdir.

CHP “ŞAMAR OĞLANI” MI?

AKP-MHP ikilisinin CHP’ye karşı kullandığı şiddet dili de giderek şiddetleniyor.

On yıldan fazla bir süredir Kılıçdaroğlu tarafından ısrarlı ve kararlı bir biçimde “sağcılaştırılması CHP’yi iktidarın içi boş şiddet saldırılarından kurtarmıyor.

Oysa, son olarak üç milletvekilinin istifasıyla da su yüzüne çıkan yönetim sorunları, ideolojik körlük ve bilinçsizlik bir tarafa, CHP, “özünde”, yalnızca bir siyasal parti değildir.

CHP bu köşede sıkça özetlendiği gibi, bir değerler bileşimidir. Kökenleri Kurtuluş ve Kuruluşa dayanan insan hakları, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğüdür; kurumlaşmadır; yerli üretimdir; laik ve çağdaş eğitimdir; kadın- erkek eşitliğidir; dürüstlüktür; bilimsel bilginin yol göstericiliğidir; yurtta ve dünyada barıştır; çevre duyarlılığıdır; “emek en yüce değerdir” diyenlerin partisidir.

Erdoğan AKP’si ve militan destekçileri, gerçekte, CHP’yi değil, bu değerleri dövüyor; bu değerlerin tamamıyla unutulmasına uğraşıyor.

Eğer bu ülkede insanlığın evrensel değerleri bir gün egemen olacak, özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik bunların üzerinde yeşerecek ve güçlenecekse-- ki bu kaçınılmazdır—CHP kendi değerlerine sahip çıkmalı ve HDP de mutlaka varlığını sürdürmelidir.