Bir buçuk aydır süren “normalleşme” de tiyatroların yaralarına merhem olamadı. Oyuncusundan mekân sahibine mağduriyetin sürdüğü sektörde yaz aylarıyla birlikte açıkhava sahnelerine bağlanan umutlar da suya düştü.

Heba bir yaz daha

Işıl ÇALIŞKAN

Pandemi nedeniyle yasakların sürdüğü dönemde çok kan kaybeden özel tiyatrolar için “normalleşme” süreci de çözüm olamadı. Tiyatroların var olan sorunlarına 14 aylık pandemi süreci de eklenince sonuç yazık ki ekonomik sorunlar nedeniyle kapanan salonlar ve meslek değiştirmek zorunda kalan birçok oyuncu oldu. Yeterli devlet desteğinden faydalanamayan tiyatrocular kendi çabalarıyla varlığını sürdürmeye çalışırken umudu “normalleşme” sürecine bağlamıştı. Ancak bu yazın da heba olduğunu belirten tiyatrocular geleceklerinden endişeli. Tiyatrocularla sorunlarını konuştuk.


YOK SAYMA POLİTİKASI İYİCE AYYUKA ÇIKTI

Tiyatronun sorunları “normalleşme” adımları ile çözüldü mü?” diye sorduğumuz tiyatro oyuncusu Cenk Dost Verdi, içinde “normalleşme” geçen bir soruyu öncelikle tiyatronun kendisinden bağımsız olarak cevaplamak gerektiğinin altını çiziyor. Verdi, düşüncelerini şöyle aktarıyor:

heba-bir-yaz-daha-911102-1.
Cenk Dost Verdi - Tiyatro oyuncusu

“Çünkü mevcut iktidar süreci ne toplumu önceleyerek ne de hassas kamusal dengeleri gözeterek yönetti. Pandemi ile birlikte içine büyük bir aymazlıkla itildiğimiz kaos, değil tiyatroyu en küçüğünden en büyüğüne tüm kamusal faaliyeti neredeyse durdurdu. Özel sanat faaliyetleri ise kaderine terk edilmiş halde. Bu bağlamda bahsi geçmesi gereken konu özel tiyatrolardır; pandemi ile birlikte zaten iktidarın daha önceden yürüttüğü yok sayma politikasının daha kati delillerle ayyuka çıktığını görüyoruz. Verilmeyen destekler, destek vermek adına attırılan taklalar, bakanlığın oyalama görüşmeleri, destek niyetine bir parmak bal çalmalar özel tiyatrolar açısından durumu daha da vahim hale getirdi, artan borçları yüzünden tiyatrolar tek tek kapanmış ve birçoğu kapama noktasına geldi. Bu yüzden mesleğinden olan, yaşadığı gelecek kaygısı ve belirsizlik yüzünden artık bir tiyatroda çalışamaz hale gelmiş, başkaca işler yapmak zorunda bırakılmış binlerce ve hatta yaşadığı ekonomik problemler yüzünden intihar etmiş başkaca sanat dallarından yüzlerce sanatçılık bir “sanat” mezarlık haline gelmiş durumda Türkiye.”

Verdi, bir özel tiyatro emekçisi olarak her güne “bir önceki gün daha iyiydi” diyerek uyanmanın giderek katlanılmaz bir hal aldığını belirtiyor. Tekrardan kapanmaya ilişkin haberleri, öngörüleri kaygıyla takip ettiğini ifade eden oyuncu, “Fakat bütün bu yaşananlarla beraber tiyatronun hacmen ne kadar daralırsa daralsın en ufak bir motivasyon kaynağıyla kendini mevcut süreçten edindiği büyük nitel birikimi ile yeniden var edeceğini düşünüyorum” diyerek sözlerini sonlandırıyor.

DÜNYA GÖRÜŞLERİNDE TİYATROYA YER YOK

Moda Sahne’nin işletmecisi Kemal Aydoğan ise, “Normalleşmeyi pandemi koşulları çerçevesinde düşünmek gerekiyor. Birtakım kısıtlar kalktı sadece. Ancak yaz olduğu için kapalı salonlara dair durumu gözlemleyemiyoruz. Kapalı salonlara yüzde 60 oranında seyirci alınabiliyordu, bu henüz değişmedi. Yani salonların yarı kapasitesi zaten kullanılamayacak. Salonlara hangi kriterler çerçevesinde seyirci alınacak bu belirsiz şu an. Seyircinin kapalı alan tedirliği hakkındaki tutumunu henüz gözlemleyemedik. Nasıl bir sürpriz bekliyor bizi eylül ayıyla birlikte hep beraber göreceğiz” şeklinde konuşuyor.

heba-bir-yaz-daha-911103-1.
Kemal Aydoğan - Moda Sahne’nin işletmecisi

Aydoğan, açık hava oyunlarının ise 17 aylık çalışmamanın doğurduğu mali krizi aşmaya yetecek sıklıkta olmadığını vurgulayarak düşüncesini şöyle aktarıyor: “Çünkü ne devlet, ne yerel yönetimler özel tiyatroların kullanımı için açıkhava sahnesi kurmadılar. Kış aylarından beri yerel yöneticilerle açık hava sahneler için görüşen tiyatrocular oldu. Fakat açıkhava sahnesi kurdurmaya muvaffak olamadılar. Bir tek Kadıköy var. Tüm yükü onun omuzlarına yüklediler ve diğerleri kenara çekilip beklediler. Beşiktaş, Bakırköy, Maltepe vs. uygun mahallerdi ancak bu yaz da tiyatro açısından heba oldu.”

Aydoğan, pandemi boyunca özel tiyatro çalışanları için zor bir 17 ay geçtiğini belirterek devletin bahşiş niteliğindeki bir takım maddi desteklerinden bahsediyor ve ekliyor: “Devlet özel tiyatroların niçin olması gerektiğini bilmiyor. Dünya görüşünde tiyatroya yer yok. Tiyatroların yaşamaması yeğler gibi bir tutum içinde.”

4 Eylül’de sezonu açacaklarını belirten Aydoğan, “Bu güne devlet ya da yerel yönetimlerin 1 kuruş desteği olmaksızın gelebildik. Hepimiz kendi yaşamlarımızdan kısarak başarabildik bunu” diye konuşuyor. Aydoğan önümüzdeki sürece dair kaygılarını şöyle sıralıyor: “Sezon açıldığında hâlâ yüzde 8 KDV, yüzde 20 gelir vergisi, yüzde 20 stopaj ödeyeceksek, varılan vergi SGK borçlarımız silinmeyecekse, prodüksiyon için verilen destek gerçek bütçe değil de simgesel üzerinden verilecekse, elektriğimiz suyumuz zamlı ödenecekse kira desteği sağlanmayacaksa biz kaç TL’ye bilet satacağız? Seyirci bunu alabilecek mi? Yarım salon az gelirle bu faaliyeti sürdüremeyeceğimizi söylemek için müneccim olmaya gerek yok.”

heba-bir-yaz-daha-911104-1.
Kımız Bozkır - Bağımsız Tiyatrolar Birliği Başkanı


TİYATRONUN SORUNU ÜLKENİN DE SORUNU

Bağımsız Tiyatrolar Birliği Başkanı Kımız Bozkır, tiyatrocuların sorunlarının ülke sorunlarından ayrı düşünülemeyeceğini vurgulayarak başlıyor söze. Bozkır, düşüncelerini şöyle aktarıyor: “Anayasada olan haklar uygulanmadan ve kurumsal tiyatrolara kadro açılmadan bitmez, vergi bu kadar yüksekken bitmez. Seyircimizin çalışma saatleri uzadıkça, çalışan ve emeklilerin maaşı hayata yeter hale gelmedikçe bitmez… Ve salgın dönemi çalışmaları diye seyrettiğimiz birçok tiyatro insanının ve bizim de kabul etmediğimiz biçimde yapılan ayrımcı toplantılar ve salgın dönemi için istenenler hatırlatıldığında, “Bunlar üç Bakanlığın insiyatifinde” diyerek (vergi SSK dondurulması) geçiştirmeyle hiç bitmez. Bu durumda yapılan çalışmaları net duyamıyoruz zaten bittikten sonra sonra duyulur oldu. O da her zaman değil. Anayasa’nın 64’üncü maddesi uygulanmadan ve kültür sanat politikaları ve sanata bakış açısının değişmesi gerekiyor. Yapılan çalışmalar diye anılan toplantılar bizlere tiyatroların dizaynı gibi geliyor. Yasa dedikçe “tusak” çalışması anlıyoruz ve artık bir şey istemiyoruz öncelikle tiyatronun okullu alaylı amatör hep beraber üretilmesinden ayakta kalabilmesinden yanayız...”