Türkiye 2001’de önce örtülü olarak benimsediği enflasyon hedeflemesi rejimini 2006’dan sonra açık, 2010 yılından itibaren de ‘geliştirilmiş’ olarak sürdürüyor. Fiyat istikrarı her meseleyi çözer ezberi 2008 krizinin ardından bozulunca, içine finansal istikrarın da katıldığı karma bir sistem şu an uygulanmakta.

Sondan söyleyeceğimizi baştan söyleyelim. Kağıt üzerinde her şey tamam da, ülkede ne fiyat istikrarı ne de finansal istikrar var. Hatta bu politikaların yüksek bir dalgalanmayı getirdiğini yani istikrar değil istikrarsızlığı ülkeye getirdiğini görmek gerekiyor.
Nitekim faize karşıyız deniliyor, yüksek faiz politikası izleniyor…

Enflasyon hedeflemesi, düşük enflasyon deniliyor, enflasyon uzun zamandır çift haneden inmiyor…

Döviz kuru kontrol altında deniliyor, ABD’de ağaç kıpırdatan rüzgar bizde çatıları uçuruyor.

Ne uygulanıyor, ne gerçekleşiyor?

Öncelikle enflasyon hedeflemesi altında MB, tahmin ve beklentileri yönetmeyi hedefliyor. MB, yılsonu enflasyon tahminlerini Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında Enflasyon Raporu aracılığıyla kamuoyuyla paylaşıyor. Kamuoyunun yani firmaların, bireylerin bu enflasyona göre davranış geliştirmeleri bekleniyor.

MB bu program altında döviz kurunu değil, faiz aracını kullanıyor. İlke olarak sıkı para politikasını benimseyen enflasyon hedeflemesinde yüksek reel faiz vaat edilerek küresel sermayenin ülkeye yüzünü dönmesi amaçlanıyor. Bu programın doğal bir sonucu olarak dış kaynak girişleriyle döviz ucuzlatılmış ve böylece ‘kontrol altına alınmış’ oluyor.

Bu saadet zinciri işin tasarlanan kısmı.

Gerçekte ise yüksek reel faizle ucuzlayan kur sayesinde dış borç rekorları ve finansal istikrar yerine finansal bağımlılık oluşuyor. Dış kaynak hareketlerindeki en ufak bir gerileme, üretimden borç dengesine tüm piyasalarda sarsıntıya bazen de yıkıcı depremlere sebep oluyor.

Bu durum, döviz üzerinde herhangi bir kontrol ve denetim mekanizmasının olmadığını ortaya koymakta.

Fiyat istikrarına gelince…

Enflasyon çift hanelerde dolaşırken, hükümetin izlediği ithalat politikası, enflasyonun ipini MB başta olmak üzere ekonomi yönetiminin elinden alıyor. Temel makro iktisat bilgilerimizi gözden geçirirsek, bir ekonomide enflasyon ya talep fazlalığından ya da maliyet kaynaklı oluşmaktadır. Türkiye’de de enflasyonun temel kaynağı maliyetlerdir. Maliyet kaleminde işgücü maliyetleri günden güne düşürülmekte, esnek-enformal çalışma rejimi altında ücretler ‘istikrarlı’ bir biçimde aşağı çekilmektedir. Bunun yanında yoğunluklu olarak kullanılan ithal girdilerin fiyatlarındaki yükselmeye bağlı olarak izlenen maliyet artışı ise enflasyon sonucuyla karşımızdadır.