“Ne Kitapsız Ne Kedisiz”de dertlenir Karasu. Kitapların okunmak için gerekli nesneler olduğundan söz eder ve dolaplar dolusu biriken kitapların, zamanla yük olduğunu söyler

Oturduğum yerden çok görkemli bir fikir bulmuş gibi sıçradım. Nasıl bir hırs ve öfkeyle saldırdım kütüphaneme anlatamam. Çocukluktan beri üzerimde bir gerilim yaratır okuyamadığım kitaplar. İnsanın bir kütüphanesi olmalı mıdır? Mülkiyet duygusundan mı biriktiririz kitapları, arşivcilik bir hastalık mıdır, yoksa giderek yaşadığımız belgesi halini mi alır kütüphane? İkircikli bir ruh hali taşırım öteden beri. Geniş kütüphanesi olanlara imrenerek bakardım ilk gençliğimde. Bir araya nasıl geldiklerini merak ederdim kitapların. Rastlantısal da olabilirdi elbet seçilen kitaplar, eğer bir ev kütüphanesiyle söz konusu olan bir yanıyla kişiliği yansıtır diye düşündüm sonra. Kitaplarla yaşayanlar bilir; tuhaf bir yük, tarifsiz sorumluluk ve bitmez bir tutkudur bu. Okudukça çoğalır kitaplar ve elbet bir ömür yetmez.

İnsanın iki ömrü olmalı

hediye-kitaplardan-nefret-ederim-103057-1.

Sanırım Goethe’nin bir sözüdür: “İnsanın iki ömrü olmalı, biri okumak diğeri yaşamak için” der. Kitapların dünyasına katılmamış biri bunun anlamını bilemez elbet. Okuyan her kişi er ya da geç yazmak isteyecektir. Her zaman iyi sonuç vermez. Yazmak düşünme kolaylığı sağlar, diğer düşünmekten başka türlü bir düşünmedir. Yazarlar eli altında kitapların olmasını önemser. Bir insanın geniş kütüphane ihtiyacı olduğundan kuşkuluyum. Okurluk geliştikçe, tersine rafine, incelikli kitaplara gereksinim duyulur. Bir de ve belki en önemlisi; sürekli okumak, yazar için tehlike olmaya başlar. Yazıdan kaçınmaya, korkmaya neden olabilir. Kimi zaman okumanın yasasını değiştirmek, yazmanın doğasına bakmak lazım!

Kalem; ekmek parasıdır

Yusuf Atılgan bir kütüphane sahibi olmak istememiş. Kitapları ödünç alır, okur, iade edermiş. İlginç yazarın, ayrıksı tutumu! Bazı yazarlar uzun uzadıya, ciltler dolusu yazmak istemez. Sanki sözünün ne kadar olacağını kestirir, onu idareli kullanıp tükenince geri çekilmeye niyet etmiş gibidirler. Çoğu buna talihli olmayabilir. Kalem, ekmek parasıdır. Yaşamak için yazmak gerekir. Orhan Kemal’in her gün sağa sola bakarak türlü öyküler araması bundan. Aziz Nesin, “Yazdıklarım okunsun diye üste para vermeye razıyken, yazdıklarımdan para kazanıyor olmak çok şaşırtıyor beni” der. Edebiyatımız kendi kitaplarını bastıran nice önemli yazarla doludur.

Anneanneme okurdum öyküleri

Kitap sevgim ustam Feriden Benden’den geçme. Küçüklüğümde anneanneme okurdum yazdığım öyküleri, oyunları. Sanırım “Arkası Yarın” dinlemek etkilerdi beni. Düşlerim tiyatro için atardı. Çocukluğumda nedense hiç kitap okumadım. Yatılı okulun kütüphanesinde zalim bir kütüphaneci vardı. Günlük güneşlik bahar zamanı ya da bembeyaz kar düşmüşken yere, kapalı bir yere tıkılıp, zorla okumak için dayatılması, soğutmuştu beni kitaplardan. Bunu zaman zaman romanlarımda kullanıyorum. Sadece okumaya ve yazmaya yönelik bir roman taslağım var. Bir türlü yazamadım…

Çocukları eleştirmeli

Ustama şiirlerimi gösterince yumuşak bir dille, kaldırılması güç bir tepki verdi. O güne dek böyle bir eleştiriyi işitmemiştim. Çocuklar ne yazsa, ne söylese alkış alır. Oysa alkış, kişiyi yaratıya taşımaz. Tersine sert ve gerçek eleştiriye gereksinim duyar çocuk. Biri ustama, “Ya çocuk bu eleştiriye dayanamaz yazmaktan vazgeçerse” demişti. Feridun, “İyi ya baştan kurtulur beladan. Bu eleştiriye, ağır sözlere dayanan ancak yazabilir” demişti. Sonra çok faydasını gördüm bu deneyimin. Edebiyat, basın, sanat çevresi zalimdir. Geçen sene romanım için çapsız eleştiri yazan biri vardı. Üzerimden tanınmak istedi. Eleştiri ile kişisel saldırı arasında fark var. Bunu öğrenmek için demlenmek, bilgeliğe yelken açmak gerek.

hediye-kitaplardan-nefret-ederim-103058-1.Zaman harcanmamalı

Kütüphanelerin kimliği zamanla oluşur, olgunlaşır. Yeni okumaya başlayan kimsenin tercihleri zamanla değişir. İlk başta alınan kitaplar çoğu zaman deneyimsizliğin ürünüdür. Zamanla, iyi okur, bu kitaplardan kurtulmanın yolunu bulur. Ustam Feridun okurluğun ilk aşaması için “Kesekâğıdı okurluğu” derdi. Genellikle ne okuyacağını, nerden başlayacağını bilmeyen okur için söylenebilir bu. Ne bulursa okur kişi. Bu süreç zevklidir ve uzun sürmemesi gerekir. Aksi halde sürekli boş okumalar yapılabilir ki zaman bunca kolay harcanmamalı. Eskiden seri kitaplar satılırdı; Nobel serisi, klasikler serisi. Genellikle kesekâğıdı okuru bu pazarlamaya kanar. Serinin tamamını okuyana hiç rastlamadım. Deneyimli okur çeviriye, yazar tercihlerine, basım biçimine dikkat etmeyi bilir.

İkinci okurluk aşaması bir tür, üzerine yoğunlaşmayla olur. Eğer edebiyat okuruysanız, bu disiplin içinden, söz gelişi romanları yeğlersiniz. Romandan romana düşsel, yaratıcı, biraz da geveze bir yolculuk başlar. Geveze demem biraz Bilge Karasu’ya özgü bir söylemdir. “Ne Kitapsız Ne Kedisiz”de okumak “alışveriş değildir”, der. Her ne kadar kitabı yazan kimseyle okur arasında bir didişme, söyleşme varmış gibi dursa da, esasen, okur kendiyle tartışmaktadır. Bundan büyük gevezelik olmaz. Bastırılamayan, susturulamayan "öteki ses"tir bu. Romanların içinden de bir ayıklama başlar. Hangi tip metinlerden hoşlandığını fark eder okur. Kimi polisiyecidir, kimi ruhsal çözümlemeleri sever. Zamanla bazı yazarlar iyiden tercih nedeni olur.

İyice okurluk birikimi kazanmış bir kimse daha doyumsuz olmaya başlar. Derinleşmek, ayrıntılarla zihninde kurduğu dünyaya biçim vermek ister. Başka türlü söylersek; türlü sorular, yeni imgeler içinde, izini sürdüğü her neyse sonuna dek yürümek ister. Bir yazarın tüm dünyasını kavrama isteğidir bu. Onca çeşitlilik içinden, obur bir okuma süreci ardından en yalın haliyle görmek ister yazarını… Bu aşama iyice lezzetlidir. Artık önüne gelen kitapla, rastlantısal karşılaşılanla yitecek vakit yoktur. Bir yazarın yapıtı kadar, yazma serüveni, yaşamı, okudukları, sorunları da ilgi çekici olmaya başlar. Ki bu süreç artık iyice yalnız başına olma isteği doğurur. Çevrede ayrıntılı biçimde Bilge Karasu tartışacak kimse bulmak kolay değildir. Yazarların bir ya da iki kitabı öne çıkar, bilinir. Bu sığlık iyi okura asla yetmeyecektir.

Yürek sızlatan yük

“Ne Kitapsız Ne Kedisiz”de dertlenir Karasu. Kitapların okunmak için gerekli nesneler olduğundan söz eder ve dolaplar dolusu biriken kitapların, zamanla yük olduğunu söyler. Hak vermemek elde değil. Farklı zamanlarda, üstelik belki acele okunma arzusuyla edinilen pek çok kitap, giderek birikir, görünmez olur ve kimi unutulur. Bu yürek sızlatan bir yüktür. Kaçan bilgiler, öyküler, hazlar kayıp gider göz önünden. O halde, kütüphaneni, hele de yaş ilerliyorsa rafine bir hal alması esastır. Kitap koleksiyonculuğuyla okurluk arasında bir fark var. Evet, kitaplarla yaşamak bir tercihtir ama onları salt sergilemek için takıntılı biçimde biriktirmek pek anlamlı olmasa gerek!

Diyeceğim; koca bir günü kitaplarımı azaltmakla geçirdim. Önümü kayda değer bir birikinti çıktı. Birçoğunu okumak isterdim belki. Ama biliyordum ki sıra gelmeyecekti onlara ve bu yükten, bu azaptan kurtulmam gerekiyordu. Sevdiğim dostları aradım. Onlara sergiledim bu ayrılanları. Kederli vedalaşma olmasın diye işi gırgıra vurdum. Meraklısı için fena kaynak değildi. Kalanını sahaf bir dosta verdim. Pek heyecanlandı. Farklı ilgi alanları için epeyce çeşit vardı aralarında. Dönüp kütüphaneme bakınca sanki tek bir kitap eksilmemiş gibi öylece durduğunu görünce eşyanın şaştım kaldım. Yeni bir ayıklama gerekir belki yakında.

hediye-kitaplardan-nefret-ederim-103059-1.Diyeceğim; şimdi önümde iştahla okuduklarım duruyor. Ama yazdığım hiçbir duygudan sıyrılmış değilim. Bu okuroburluk hali pek tedavi edilir türden değil. Yaşadığımız günlerin siyasal ortamını anlamak için günce, hatırat okurum hep. Bir kitap, diğerlerinin anahtarını verir. Birçoğunun da baskısı kalmadığı için yolum sahafa düşer. Eh yine yol göründü. Sözde kitap eksiltmiştim. Eve döndüğümde bir raf dolusu kitap edinmiştim yine. Bu tuhaf ve vazgeçilmez bir yaşam. Kitabın kokusu, kapağı araladığın an vaat ettiği o bambaşka dünya, tutku işte.

Okumak ve yazarlık...

Bilge Karasu deyince, nasıl da incelikli işlediğini o denemeleri, söz etmemek olmaz. Karasu da okumak, okurluk, yazmak, yazarlık üstüne düşünenlerden… Sanırım yazma isteği üstüne düşünmek de yazarlığa dâhil. Bir kişi tüm zamanını yazma ekseninde geçiriyorsa kaçınılmaz olarak çıkarımlarda bulunuyor. Deneme türü bunun için ne güzel bir zemindir. Uçuşan düşüncelere, akıl yürütmelere, övgüye, yergiye, okurla oynaşmaya, bilgiye, uydurmaya yer vardır.

Diyeceğim; hırsla fırladım oturduğum yerden kütüphaneme doğru ve yine başladığım yerde olduğumu gördüm. Zaman az, okunacak kitap çok. Bu arada, bir okur-obura kitap hediye etmeyin sakın. Kaş yapalım derken, göz çıkarmış olursunuz!