Helal et…

Helal et abicim…” cümlesini en çok nerede duyduğumu söyleyeyim. Belki sizin de böyle bir anınız olmuştur. Hani taksi şoförü kendince mini çakallıklar yapıp taksimetreyi bir iki lira daha kitlemiştir size, sonrasında da ücretin üzerini verecek bozuk parası yoktur. Sizi hem kazıklar hem de paranızın üzerine yatar ya. İşte o anda ağızdan çıkar o tuhaf tonlamalı “Helal et abicim” lafı… Sanki ben “Helal olsun” desem, yaptığı tüm mini çakallıklar, adam kazıklamalar, görevini hakkıyla yapmamalar birden buharlaşıp uçacaktır.

Ben genelde birisi bana “Helal et” dediği zaman hep “Ya nerede kazıklandık acaba?” diye düşünüyorum. Çünkü zaten ücretini verdiğim hizmetten memnun kalsam parayı uzatırken “Üstü kalsın, çok teşekkürler” derim. Öyle olduğu durumlar da oldu illa ki. Tüm taksiciler sizi Game of Thrones’taki gibi kazıklamaya çalışmıyor. Ama ne zaman bana birisi “Helal et abicim” dese, ister istemez kazıklandığımı hissediyorum. Tamam her zaman nerede kazıklandığımı tam anlamasam da bir şekilde üçkağıda gelmişiz işte. Bir de üzerine çakallık yapan “Helal et” deyip kendini aklamaya çalışıyor ya, işte o zaman contalar biraz zorlanıyor. Diyeceğim o ki Mersedes İşleri Başkanımız veda konuşmasında “Helal edin” dediğinde de aklıma direkt bu geldi.

Şimdi bizde biliyorsunuz hiçbir şey üretmeden sırf şekille işleri yürütmek mümkün. Mesela meclis başkanı olup yaptığınız işinizin kalitesini artırmak için “2012 tarihli Mercedes makam aracımız iyice ‘beni bırak’ dedi. Tamircinin adresini almış hep orada git gel, git gel. Yeni araba lazım…” diyebilirsiniz. Sonuçta 5 yıllık Mersedes zaten iyice cacığa bağlamıştır diye düşünüyorum. Bir de bizimkilere Mersedes’in en kalitesiz modellerini alıyorlar herhalde. Sonra da Mersolar modifiye üzerine modifiye geçirince herhalde 4 yılda pert, 5 yılda da hurda hale geliyorlar. Ayrıca bizim şoförlerimiz sürekli 7000 devirde manuel vitesli kullandıklarından (bu arada prosedür gereği ayak sürekli debriyajda ve el freni çekili olarak kullanılıyor bizim makam araçları) araba artık konuşmaya başlamış… İşte böyle Alman kardeş, gururla Alman diye araba yaparsın, “Almanya akıllı olsun” diyenler gelir, senin o 10 yılda bozamadığın arabayı 4-5 yılda bayıltırız. Araban bile kendini tanıyamaz hale gelir bir de üstüne Türkçe öğrenip “Beni bırak” demeye başlar… Ya işte bizde böyle seçmen kardeş. Neyi seçecen ki ortamda?

Devlet ve Mersedes işleri bizde birbirinden bir türlü ayrılmaz. Şaibeli taciz skandallarına adı karışmış vakıflar pışpışlanır, Mersedes’e binilir, “İbret olsun diye iade edeceğiz” denir, sonra yine aynen ful mama yenerek Mersedes’e binilir. Sonuçta bizi bu dünyada zırhlı Mersedes, öteki dünyada ise güzel ahlakımız koruyacak. Hadi öteki tarafta işler sıkıntılıysa bari adamlar bu tarafta rahat yaşasınlar. Bi zırhlı Mersedesleri var, onu da çok görüyorsunuz şu insanlara. Yazık yani…

Neyse dedim ya bizde devlet ve Mersedes işleri birbirine girmiş durumdadır. Kimse Mersedes’i bırakmak istemez. Bırakmak istemez ama sürekli de yeni Merso gelsin ister altına. Çünkü şu güzel ülkenin bizi en güzel ve ahlaklı şekilde yöneten güzel insanları için en güzeli o zırhlı Mersedes’tir. Başka bir yerde değil, huzur zırhlı Mersedes’te.

Ha bir de “Babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur” ve “Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir”…