Çin’in bu eyaletindeki dostlarla yaptığımız ve bu yazıya konu olan sohbet Rusya ile yaşanan uçak krizinden önceydi. Bu dostlar, bu eyalette yabancıların yatırım projelerini değerlendirmekle görevli. Fu, “Türkiye’den son birkaç ayda aldığımız yatırım başvurusu çok arttı. Bu artışın nedenini anlamakta zorlanıyoruz” diye lafa girdi. Uzun ve daldan dala atlayan sohbeti kısaca şöyle özetleyebilirim:

“Çin, hem yatırım avantajları hem de dünya pazarlarına erişim açısından yabancı yatırımcılar için bir cennet sayılır ama asıl nedenin bu olduğunu sanmıyorum. Türkiye’de yatırımcıları tedirgin eden bir gidişat söz konusu. Ülkede Mussolini’nin faşist devlet tanımında anlatılanlar yaşanıyor. Dünya uzun bir süre AKP’yi bir muhafazakâr parti olarak görme yanılgısı yaşadı – artık uyanmaya başladılar. Oysa AKP muhafazakâr değil İslamcı-faşist karakterde bir parti. Mussolini’nin “Faşist Parti”sinin neredeyse aynısı. Nazi partisinin daha “beceriksiz” bir versiyonu. Aynen onların yaptığı gibi, her şeyi faşist parti (devleti) safında hizalamaya çalışıyorlar ve herkesi de orada hizalanmaya zorluyorlar. Hizaya gelmeye pek gönlü olmayan işadamlarının yatırımlarını kaybetmesi işten değil. Çin’de yatırım başvurusu yapanların gidişatı gördüğünü ve bu kötü sonu yaşamak istemediğini düşünüyorum.

Bir adam istedi diye devletin mafyanın bile kullanmaktan ar edeceği yöntemleri kullanarak bazı işletmelere el koyduğunu, hakkınızı aramak için tek araç olan hukukun karşınızda yer aldığını görseniz ve sıranın bir gün size de gelebileceğini bilseniz, siz ne yapardınız? Türkiye’de olup biten tam da bu. Uydurma bir suçlama, ağır vergi cezaları, mal müsaderesi yoluyla bir işletmeye el koymalarını engelleyecek hiçbir şey yok. İstedikleri yatırıma el koyup kendi yandaşlarına rahatlıkla peş keş çekebilirler.

Bu adamların iştahını kabartan, çökmek için fırsat kolladıkları başka işletmeler de olduğundan eminim. Çöktükleri işletmelere kayyum olarak atadıkları adamlarına kırk bin dolar maaş ödüyorlar. Aslında, bu yolla sermaye transferi yapılıyor. Yani çöreklendikleri işletmeleri finansal olarak çökertmeye çalışıyorlar. Böylece, iflas etmiş gibi gösterip bir yandaşa peşkeş çekmeye hazırlanıyorlar. Satın almak için kullanacakları parayı bile bu sermaye transferi yoluyla karşılayacaklar.

Bir zamanlar Türkiye üreticileri için büyük bir pazar olan Ortadoğu’da artık mal satabilecekleri bir ülke kalmadı ve ölü bir pazara dönüştü. Çünkü Türkiye tüm bölgeyle düşman. Sadece iki Arap diktatörlüğü ile ilişkileri normal denebilir. Fakat onlar Türkiye’den mal ithal etmeyi zül addedecek kadar kibirli görgüsüzler.

Eski pazarların kaybı ve iktidara güvensizliğin yanı sıra, Suriye savaşındaki rolü nedeniyle, ülkenin dünyaya verdiği kötü görüntünün de sonuçları olacak. Çin’e yatırım başvurusu yapanların ülkeye bu nedenle bir bedel ödetileceğini de sezdiklerini sanıyorum.

Emperyalizmin faturayı birine kesip ellerini temizleme niyeti bir tarafa, insanlık bu dünyada İŞİD vb islamo-faşistlere yer olmadığını artık anladı. Bunların entarili ve vahşi primat sakallı olanları ile kravatlı olanları arasında pek fark olmadığını da görmeye başladı. Bunların uygarlığın değerleri ile barışmalarını ummak hayalden de öte. İslamcı karakteri nedeniyle, AKP’nin de aydınlanma ve modernite ile ilişkisi, muhafazakârlıktan ayırıcı özellik olarak, rezerv koyma değil açıkça reddiye üzerine kurulu (Aynen Suriye ve Irak’taki ilkeller gibi). Velhasıl, bedel ödeme ve çöplüğe atılma sırası kravatlılara da gelecek. Bunun nasıl olacağını bilemiyorum ama insanların bunu fark ettiğini sanıyorum. Ödenecek bedelden korktuklarını ve güvenli yatırım limanına sığınmaya çalıştıklarını düşünüyorum”.

Sermaye adına konuşmama bakıp “Bu ne sermaye muhabbeti böyle” demeyin. Yok öyle bir şey. Sadece Çinli dostlara durumu açıklamaya çalıştım. Ayrıca, burada öyle sermaye karşıtlığı yaparak komünist olunmaz. Çin’de komünistlik, hâlihazırda, kapitalizm olsun ama kuyruğu bizim (ÇKP) elimizde olsun demektir. O da sonraki yazıya…