Son yıllarda Çinli TV dizisi yapımcıları Çin imparatorlarının saraylarında kadınlar üzerinden yaşanan saray içi güç çekişmelerini ve entrikaları keşfetti. Tahmin edileceği gibi, diziler genellikle imparator ve saraydaki bir metres arasındaki aşk, diğer kadınların kıskançlığı, imparatorun gözüne girmek için birbirleriyle (özellikle gözde metresle) rekabetleri vs üzerine kurulu. Bir metrese yatırım yapan saray içi güç odaklarının izlediği “kokteyl” stratejinin bir parçası, kadını yatakta imparatorun aklını başından alacak kadar incelikli beceri ile donatmak. Böylece, sekizinci derece metreslikten birinci dereceye ve gözde metresliğe yükselmenin yolunu açmak.

Anladığım kadarıyla, eski Çinliler cinselliği bir nevi sanatsal yaratıcılık olarak kabul etmişler. Fakat bir de bazı “sanatçı” uzmanların imparatorların cinsel yaşamını renklendirmek için yazdıkları fantezi içerikli resimli kitaplar var ki, yaratıcılığın zirvesi sayılır desem yeridir. Bir ara, tarihçi akademisyen dostum Ma’ya “Bütün fanteziler imparatorlar için yazılmış. Kadınlar için yazılan bir şey yok mu?” diye sormuştum. Varmış. Hangisi daha pornografik diye sorarsanız, “sanatçı” kadınların metresler için yazdıkları, imparatorlar için yazılanlara açık ara fark atar. İnsanoğlunun cinsel fantezi dünyası (en az) bin yıl sonra bile bu kadınların yazdıklarından bir adım ileri gidememiş diyeyim, anlayın.

Ma, Osmanlı saraylarında durumun nasıl olduğunu sordu. Bildiğim kadarıyla bir şeyler söyledim. Fakat Çin imparatorları yanında, cihan imparatorluğunun padişahlarının cinsel yaşamı pek sönük kaldı. Konu ister istemez İslam dininin, İŞİD vb İslamo-faşistlerin ve bunların bizdeki kravatlı versiyonlarının kadına ve cinselliğe bakışına kaydı. Üç yıl kadar önce okuduğum o kitap aklıma işte bu sohbet sırasında geldi. Yani Mustafa K. Erdemol’un “Dinci ahlak” yazısında anlatılanların geçtiği kitap. Erdemol’un yazısını okuyunca, yukarıda bahsettiğim anımı hatırladım. Bir türlü aklından çıkaramadığı takıntılı (İslami) cinselliğin kitabını yazan o zatın kitabını okumuş ve “Ulan ne fantezi deryası be!” demiştim. Sonra unuttum gitti. Ta ki Ma ile yaptığımız o eğlenceli sohbet sırasında hatırlayana kadar.

Ma, anlattıklarımı ilginç ve eğlenceli buldu ve “Kitabı belki burada yayınlatabiliriz. Bana kitaptan birkaç sayfalık bir çeviri gönder. Yayıncıyla görüşüp sana haber veririm” dedi. Kitabın çeşitli bölümlerinden toplam on sayfalık bir çeviri yapıp gönderdim. Bir taraftan da, sevabında gözüm olmasa bile, çoğunluğu dinden imandan bihaber Çinlileri İslami cinsel yaşamın fazileti ile tanıştırmanın hayalini kurmaya başladım. Ma’nın dediği gibi, “Sırf kitapta anlatılanlar aşkına aralarından İslamiyeti seçenler çıkabilirdi”. Lakin bu kutlu hevesim kursağımda kaldı, naçizane cihad yürüyüşüm tökezledi.
Birkaç gün sonra Ma aradı ve “Kam, bu kitap düpedüz pornografi. İslamiyet’in tanrısının ve dini otoritelerin cinsellikle bu kadar derinlemesine ve takıntılı bir tutkuyla ilgilendiğini bilmiyordum” dedi. “Bu kitap yayınlanırsa, hem yayıncı hem de çevirmen olarak sen ceza alırsınız. Çünkü pornografi Çin’de ciddi bir suç” diye ekledi ve “Türkiye’de suç değil mi?” diye sordu. “Ülkeyi siyasal İslamcılar yönettiği için herhalde ‘helal pornografi’ suç değildir” dedim, gülüştük.

Arkaik İslamcı akıl ne zaman yüzlerine ayna tutan (hırsızlık dâhil) bir ahlaki düşüklük ile karşılaşsa, daima durumu bir ayet, hadis veya sünnet ile bir şekilde kılıfına uydurup “helal kılmaya” çalışıyor. Bu işin sonu kaçınılmaz olarak “helal pornografi” ve “helal domuz eti”ne varacak. Bir de “helal sübyancılık” mevzusu var ki, bu kesimde zaten çok yaygın. Örneğin on beş yaşındaki bir kız çocuğunu (eğitimini yarım bıraktırıp) yirmi beş yaşında sakallı hacıyağı kokan bir hırtla evlendirmek iki aile için de aile boyu sübyancılıktır. Lakin buna cevaz veren bir ayet veya hadis mutlaka bulurlar ve böylece bir ahlaki düşüklüğü yüzleri kızarmadan “helal” kılarlar. (Siyasal) İslamcı akıl bu; bir ahlaki düşüklük ve müptezellik dünyası…