Helikopterler ve kabuslar

Latin Amerikan diktatörlüklerinde yaşanan insan hakları ihlallerine dair resimleriyle tanınan Amerikalı aktivist ressam Nancy Spero’nun 1968’de yaptığı bir resim var. ‘Savaş’ olarak adlandırdığı serinin bir parçası olan resmin adı, Victims thrown from helicopter (Helikopterden atılan kurbanlar).

Spero’nun özellikle Vietnam’dan etkilenerek yaptığı belli olan resimdeki o alçaklık, ‘helikopterden insan atma’ alçaklığı özellikle Arjantin’deki 1976-’83 arası korkunç dönemin bir uygulaması olarak bilinir.

Söz konusu dönemde Arjantin’de muhalifler, yaşlarına bakılmaksızın kaçırılmakta, işkenceden geçirilmekte ve çoğu için bu süreç ölümle sonuçlanmaktaydı. Bunun için, devlet malı ama plakası olmayan yeşil Ford otomobiller kullanılıyordu. Tıpkı 1990larda Arjantin’den çok uzaktaki bir ülkede insanları ölüme taşıyan ‘gayrıresmi’ resmi hizmete mahsus beyaz Toroslar gibi...

Bu sürece ilişkin filmlerden biri, Türkiye’de ‘Kayıp Hayatlar’ adıyla gösterime giren 2003 tarihli Imagining Argentina’dır. Bu hüzünlü filmde, iktidar tarafından kaybedilen insanların ve yakınlarının dramı anlatılır: Muhalif gazeteci Cecilia’nın faşist iktidar tarafından kaçırılmasından sonra, tiyatrocu kocası Carlos’ta siyasi kayıplarla ilgili bir tür medyumluk yeteneği gelişir. Çaresizce kayıplarını arayan Plaza de Mayo annelerinin ellerini tuttuğunda, yakınlarına neler olduğunu ve neler olacağını görebilmektedir.

Filmin en feci sahnelerinden birinde, Carlos’un arkadaşı olan tiyatrocu Silvio’nun Buenos Aires açıklarında helikopterden denize atılışını izleriz. Ama, Carlos ile Cecilia’yı muhalif görüşlerini açıkça dile getirmemeleri için sık sık uyaran Silvio, belki de filmdeki en apolitik karakterdir. Carlos’un yanında olduğu için kaçırılan Silvio, onca işkenceden sonra faşistler tarafından helikopterden atılırken iktidarın zulmüne isyan eden bir muhalif olmuştur.

‘Faşistlerin hiçbir zaman anlayamayacağı şeyler’ listesinin ilk sıralarında yer alan bu direnç sayesinde Arjantin, katilleriyle yüzleşmeyi başardı. Arjantin’den çok uzaktaki o ülkedeyse...

O ülkede çok kötü şeyler oluyor ve bu kötü şeylerle ilgili haber yapılması yasaklanıyor.

Hatırlarsınız, Good Morning Vietnam/Günaydın Vietnam (1987) filminde, Vietnam’da ABD ordusuna moral vermek amacıyla yayın yapan radyocu Adrian (Robin Williams), Saygon’daki Vietkong saldırılarıyla ilgili haberlere yayın yasağı geldiği zaman mikrofonda şunları söylüyordu: “Saygon'da ise, resmi kaynaklara göre hiçbir şey olmadı. Resmen olmayanlara gelince... Bir bomba resmen patlamadı ve Jimmy Wah barını resmen harabeye çevirmedi. 3 asker resmen yaralanmadı. Kimliği belirsiz iki kişi resmen ölmedi. İtfaiye resmen olay yerine gelmedi.”

Benzer bir durumdayız: Tarikatlerde çocuklar taciz ve tecavüze uğramıyor, halkın varlıkları ulusal ve uluslararası kapitalistlere peşkeş çekilmiyor, “Bu milletin a.ına koyacağız!” diyen hükümet destekli müteahhitler yok. Bu ülkede kadın yok -varsa da adı yok- bu yüzden kadın cinayeti de yok. Bu ülkede halkın seçtiği 50 belediyeden 45’ine neo-faşist iktidar tarafından kayyum atanmadı. Bu ülkede kimse helikopterden atılmadı.

Belki de böyle bir ülke yok; bu bir kâbus, uyanacağımız anı bekliyoruz.