Hem dizi hem film: Haftanın önerisi ve dikkat çekeni
Hazırlayan: Murat TIRPAN
HAFTANIN ÖNERİSİ
Moda alanından son derece iyi çekilmiş ve bilgilendirici bir belgesel önerimiz var. Disney+’ta izlenebilecek olan In Vogue: The 90s belgeseli, 90’ların moda dünyasını hem büyüleyici hem de nostaljik bir bakışla ele alıyor. Buna ek olarak dönemi analiz eden metni de gayet doyurucu. Vogue editörleri Anna Wintour, Hamish Bowles ve Edward Enninful gibi moda dünyasının dev isimleri, izleyiciye bu çalkantılı dönemin perde arkasını sunuyorlar.
Belgesel, 1989’da Wintour’un Vogue’un başına geçişiyle başlıyor ve 90’lar boyunca modada yaşanan devrim niteliğindeki değişimlere -örneğin grunge‘ın ortaya çıkışı- odaklanıyor. Bu dönem, yalnızca podyumlarda değil, aynı zamanda Hollywood, hip hop ve grunge gibi alt kültürlerin moda sahnesine damga vurduğu yıllardı. Dizide, Naomi Campbell, Kate Moss ve Gianni Versace gibi ünlü isimlerle yapılan röportajlar, dönemin ihtişamını ve trajedisini gözler önüne seriyor. Versace’nin ölümü ve hip hop’un moda üzerindeki etkisi gibi önemli olaylar, belgeselin en çarpıcı anlarından.
Ancak, belgesel Vogue’un kendi yapımı olduğu için bazı eleştiriler de aldı. Moda dünyasının karanlık yönleri, özellikle model dünyasındaki zorbalıklar ya da endüstrinin yarattığı sağlık sorunları gibi konular evet biraz yüzeysel bir şekilde ele alınıyor. Ama buna rağmen, In Vogue: The 90’s görsel açıdan son derece etkileyici; ikonlaşmış defileler, tasarımlar ve dönemin en çarpıcı moda anları izleyiciye adeta bir zaman yolculuğu yaptırıyor. Moda meraklıları için bu belgesel, hem nostaljik hem de öğretici bir deneyim sunarken, dönemin kültürel etkilerini de keşfetmek isteyenler için ideal bir yapım.
HAFTANIN DİKKAT ÇEKENİ
Bu hafta gerilim-korku türünü sevenler için kalburüstü bir filmimiz var: Speak No Evil (2024) Yönetmen James Watkins’in imzasını taşıyan bu gerilim dolu yeniden yapım, 2022 tarihli Danimarka filmiyle aynı temayı koruyarak, daha bir Hollywood izleyicisine hitap eden yeni bir hikâye sunuyor. Film, ABD’li Dalton ailesinin, tatilde tanıştıkları İngiliz bir çiftin kırsal bir malikânesinde geçirdikleri hafta sonunu anlatıyor. Başlarda basit bir arkadaş ziyareti olarak başlayan bu hafta sonu, kısa sürede gerilim dolu bir kabusa dönüşüyor. James McAvoy’un karanlık, şüphe uyandıran performansı, özellikle film boyunca kibar görgü kurallarının altında yatan ince bir tehdit duygusu yaratıyor. Film, mikro saldırılar ve sosyal gerilimlerle başlayıp, karakterlerin hayatta kalma mücadelesiyle sonuçlanıyor ve bu süreçte arkaplanda hem Amerikan hem İngiliz aile yapıları ve toplumsal normlar sorgulanıyor.
Watkins, Speak No Evil’in tonunu daha da sertleştirirken, orijinal filmin minimalist psikolojik gerilimini korumayı başarmış durumda. Özellikle üçüncü perde, hem şiddetin dozu hem de karakterlerin umutsuz mücadeleleriyle izleyiciyi koltuğa çivileyecek bir noktaya geliyor. McAvoy, Scoot McNairy ve Mackenzie Davis’in başarılı performanslarıyla, izleyiciyi sürekli tetikte tutan bir atmosfer ortaya çıkmış. Eğer psikolojik gerilim türünün hayranıysanız, bu film sizin için kuşkusuz hem rahatsız edici hem de merak uyandırıcı bir seyir deneyimi sunacaktır. Ancak, tüyler ürpertici final sahnesi ve beklenmedik şiddet dozu, türe uzak izleyiciler için zorlayıcı olacaktır.