Hakan Karahan, hem hasta hem doktor, hem mikrop hem ilaç olabilmeyi başarmış. Karakteri üzerinden anlattığı tüm sorgulamalar asla tek taraflı değil. Yenilgi de kazanma da bu tesadüf dediği kurgu etrafında biçimleniyor

Hem doktor hem hasta hem mikrop hem ilaç

Ayhan Bozkurt

Oyuncu ve yazar Hakan Karahan’ın yeni romanı ‘Lütfen Beni Öldür’ Mona Yayınları’ndan çıktı. Her zamanki üslubundan farklı bir yere koyduğum bu romanda Karahan, başkarakteri Ejder Aydın’ın yaşamını anlatıyor. İstanbul’da başlayıp Miami’ye uzanan yalnız bir adamın hikÂyesi… Karakterinin kendi söylemiyle tesadüfen yaşadığını anlatsa da Ejder’in aslında bu yaşadığı tesadüfler onun hayatı sorgulamasına neden olduğunu çok açık bir dille ifade ediyor. Tesadüfler her zaman iyi olmayabilir ama bazen de hayat karşısında beraberinde yanılgıları da getirebilir. Karahan, yanılgılardan çok hayatı keşfetme üzerine yerleştiriyor. Karakteri Ejder’e, yalnızlığı, aşkı, kaybetmeyi, kazanmayı hepsini birden yaşatarak ortaya lezzetli bir kurgu koyuyor. Aslında bir anlamda kendisiyle konuşuyor. Kendisine kızıyor, kendisine üzülüyor. Vicdanını sorguluyor. Bir yazar için doğru olan bu. Gerisi okura kalmış.

Karahan’ın dili o kadar sade ve anlaşılır ki, okuyucuyu yormuyor. Böyle psikolojik derinliği olan romanlarda anlatım dili çok önemlidir. Önemli olduğu kadar da zordur bir yazar için. Kafa karıştırmadan, okuru yormadan anlatmak ustalık ister. Taraf tutmadan anlatmak beceri ister. Hayata dair birçok saptamalarında bu din, siyaset, para her şey olabilir, öncülük etmez. Beylik laflardan kaçınır ama dibine kadar sorgular. İşte bu noktada felsefe devreye girer. Sonuca ulaşmaktan çok soru sorar. Karahan bu hassas konulara değinirken felsefeyi roman boyunca yedeğinde taşımış. Biraz önce sözünü ettim. Karahan’ın bu romanını diğer romanlarından üslup olarak başka bir yere koydum okurken. Aslında ne yazdığınız değil nasıl yazdığınız önemlidir. Bunu belirleyen şey de yazarın üslubudur. Aynı zamanda “bir yazarın kişisel tarihi o yazarın üslubunu belirler.” Karahan da kişisel tarihinden yola çıkarak kendi üslubunu oluşturmuş bu romanında. Bu, samimiyeti de beraberinde getiriyor. En küçük ayrıntı bile dikkat çekiyor, belirgin bir hal alıyor. Fazlalık olarak göze batmıyor. Gereksiz diyemiyorsunuz. Tadında dokunup geçiyor okuyucuya…

Karahan, hem hasta hem doktor, hem mikrop hem ilaç olabilmeyi başarmış. Karakteri üzerinden anlattığı tüm sorgulamalar asla tek taraflı değil. Yenilgi de kazanma da bu tesadüf dediği kurgu etrafında biçimleniyor. Bir anlamda olgunlaşıyor karakteri. Bu anlamda yazmak ustalık ister, sabır ister.

Gelelim olmazsa olmaz aşk hikâyesine… Neden olmazsa olmaz dedim çünkü bu romanda başka bir belirleyici nokta var o da aşk. Aşkı aşk yapan yalnızlık ve acı… Hiç o bildiğiniz geleneksel bir aşktan söz etmiyorum. Karahan, burada geleneğin ve alışılmışlığın dışına çıkmış. Bence doğru da bir tercih yapmış. Çünkü bu romandaki lezzet ancak böyle ortaya çıkardı. Yer yer yüzünüze tokat gibi çarpan acı hikâye hak ettiği değeri buluyor. Giderek artan sıradan ilişkileri gözümüzü sokuyor. Ders vermiyor tam aksine sorguluyor. Haklı da.

Bence Karahan bu romanında istediğini yapmış. Kişisel tarihinden yola çıkarak yazdığını söylediğim, -okurken benim anladığım -bu roman sonuçta her şeyi okura bırakmış. Yarattığı karakterle kavga etmiş, yeri gelmiş ona acımış, merhamet duymuş. Yazarın kurgusu, yazarın karakterleri size finalde hayatın kaybetme ya da kazanma sanatı olduğunu ve başka hayatların içinde aslolanın kendi hayatınız olduğunu açıkça ve tarafsızca söylemiş.