MEB’in eğitim öğretim yılı tatil takvimi düzenlemesi Eğitim Sen‘in önerisiydi. Eğitim Sen, müfredat değişikliğine ilişkin raporunda “Akademik takvimin 7 haftadan oluşan 5 döneme ayrılmasının öğrencilerin verimini ve motivasyonunu artıracağını” 2017’de açıklamış, raporu hazırlayanlardan Prof. Adnan Gümüş ise 6 Şubat 2017’de BirGün’e yaptığı değerlendirmede ara tatillerin Kasım ve Nisan aylarında olması gerektiğini gerekçesiyle belirtmişti. Eğitim Bakanlığının […]
MEB’in eğitim öğretim yılı tatil takvimi düzenlemesi Eğitim Sen‘in önerisiydi. Eğitim
Sen, müfredat değişikliğine ilişkin raporunda “Akademik takvimin 7
haftadan oluşan 5 döneme ayrılmasının öğrencilerin verimini ve
motivasyonunu artıracağını” 2017’de açıklamış, raporu hazırlayanlardan
Prof. Adnan Gümüş ise 6 Şubat
2017’de BirGün’e yaptığı değerlendirmede ara tatillerin Kasım ve Nisan
aylarında olması gerektiğini gerekçesiyle belirtmişti. Eğitim
Bakanlığının ara tatil kararı, görünüşte Eğitim Sen’in önerisinin
dikkate alındığını gösteriyor. Fakat uygulamanın Eğitim Sen’in
düşündüğünden farklı olacağı görülüyor.
Eğitim
Bakanlığına hâkim olan merkeziyetçi kafanın, ara tatilleri öğrenci,
öğretmen ve ebeveynlerin burnundan getirme niyetinde olduğu anlaşılıyor.
Bakanın “her tatilin bir teması bir konusu olacak; tatillerde
öğretmenler okulda görev başında bulunacak” açıklaması bunu gösteriyor.
TDK,
tatili ‘çalışmaya ara verileceği belirtilen süre, dinlenme’ olarak
tanımlıyor. Bu tanıma ve bizim de bildiğimize göre tatili, tatile çıkan
planlar; o süreyi nasıl geçireceğine, ne yapar veya yapmazsa
dinleneceğine tatilci karar verir. Tatil gerekçesini, aralıksız
eğitimin öğrencileri ve öğretmenleri yormasıyla gerekçelendirip ardından
onları yoran çalışmaya yönlendirmek büyük bir çelişkidir.
Eğitim
Bakanı, öğrenci ve öğretmenlerin bakanlığın belirlediği konularda
‘telafi eğitimi’ne devam edeceğini, “Bilimsel araştırmaların ara
tatillerin öğrenmeyi kolaylaştırdığını”, “Öğretmenlerin kesintisiz
olarak ders faaliyetlerinin yürütüldüğü bir durumda çok yorulduğunu, bu
amaçla öğretmenlere de bir nefes alma süresi tanımayı çok elzem
gördüklerini” belirttiği cümlenin hemen ardından söylüyor! Eğer
öğrenciler belli bir konuya ya da temaya yönlendirilip o bir haftayı bir
şekliyle müfredat içinde geçireceklerse buna tatil değil, çok sayıdaki
Belli Gün ve Haftalar’a ekleme yapıldı, eğitim-öğretim iş günü 180’den
190’a çıkarıldı demek daha doğru olur.
Şu ifadeleri Bakanlığın WEB sitesindeki Ziya Selçuk’un
açıklamasından aldım:“Tatiller, öğrencilerin bilim, kültür, sanat,
spor, gezi, huzurevleri ziyareti, yardımlaşma faaliyetleri, aile
ziyaretleri; okuldaki bazı kulüp çalışmalarına, devamı olan etkinliklere
ve benzeri çalışmalara katılmalarına imkân sağlayacak.” “Tatillerde
öğretmenlerimiz, okullarda öğrencilerin olmadığı bir durumda
görevlerine devam edecekler.” Bu ifadeler tatili değil ek iş yükünü
tarif ediyor. Bu kadar iş yükünü tatil diye pazarlamak ya kendisini
olağanüstü zeki ya da karşıdakini aptal sanmakla mümkün olabilir.
Bana
kalırsa bu ara tatiller, özel okullar arasındaki gösteri yarışını da
başka bir boyuta taşıyacak. İşletmeler, müşterinin önüne yapacakları
veya vaat edecekleri tatil programları ile çıkacak. Her biri aynı
zamanda tur operatörü olan özel okullar renkli (ve tabi pahalı) turlar
düzenlerken bazı devlet okulları umre ziyaretini kasım ve nisan aylarına
kaydıracak. Öğrencisini özel okula gönderen ebeveynlere iki masraf
kalemi daha çıkacağını ve tatillerin onlara pahalıya mal olacağını
şimdiden görebiliyorum.
Öğretmen,
öğrenci ve ebeveynlere önerim, MEB’in veya özel okulların programına
uymak yerine kendi programlarını yapmaları; tatillerini ‘tatil’
kavramının anlamına uygun bir şekilde geçirmeleri olacaktır. Çünkü tatiller bireyin sosyal hayatını planladığı kullanım hakkı
kendilerine ait olan sürelerdir. Başkasının planladığı tatiller, bireye
bu fırsatı vermez. Eğer bu bir tatilse, bırakın bari insanlar
tatillerini özgürce kullansın. Eğer eğitimin bir parçasıysa yine
bırakın, insanların tatillerini nasıl geçireceğini düşünüp planlamaları
da eğitimin bir parçasıdır.
Az önce okuduğunuz haber, bağımsız bir medya organı tarafından size sunuldu. Bağımsız gazetecilik; sermayeye karşı halkı, sömürüye karşı emeği, eşitsizliğe karşı adaleti, savaşlara karşı barışı, piyasacılığa karşı temel hakları, talana karşı doğayı, erkek şiddetine karşı kadınları, istismara karşı çocukları savunmanın olmazsa olmaz koşuludur. Siz de gerçeğin sesini yükseltmek adına sorumluluk almak istiyorsanız, sadece birkaç dakikanızı ayırarak BirGün’e abone olabilir ve ‘#BirGünBenim’ diyebilirsiniz. Şimdiden sonsuz teşekkürler… BirGün bizim; hepimizin.