Batı elitleri, tüm dünyayı kuşaklar boyu tanıklık edilmemiş boyutta bir büyük savaşa sürüklüyor. ABD'nin 'küresel liderliğinin bir zorunluluk olduğunu' söyleyenlerin, aksi halde neler yapabileceklerini kestiremediğimiz bir iklimdeyiz. Nükleer savaş retoriğini bile sorumsuzca tımandıranların hiç anmadığı iki kelime 'barış ve müzakere'. Ve liberal ideolojik sulta altındaki Batı kamuoylarında bir barış hareketi şekillenmezse eğer, gidişat gerçekten vahim.

AVRUPA SİYASİ ELİTLERİNİN HALLERİ

Ukrayna savaşının neden-sonuçlarını örterek müzakereli barışı anmaktan uzak Avrupa elitleri, ABD yönetiminin en başta kendi halklarını vuran politikalarının gönüllü katılımcıları. Yüksek enerji fiyatları, yüksek enflasyon, artan faizler ve artan huzursuzluğu umursamıyorlar. Hatta 'fırsat' görüyorlar. Rusya Federasyonu'na açtıkları yaptırım savaşında şimdi de petrolün ardından doğalgaza tavan fiyat getirerek yine en başta kendileri vuracakları bir süreci zorluyorlar. Rasyonel akılla düşünen herkesi şaşkına çeviriyorlar.

Süslü 'değerler dünyaları' alenen alt-üst olmuş durumda. Yıllardır dünyanın dört yanında -bu arada Türkiye'de de- 'özerklik, azınlık hakları, anadil haklarından' bahsedip duranlar, Ukrayna'nın Ruslarına bu hakları sunan BM onaylı Minsk anlaşmasını anmıyorlar bile. Aşırı sağcı ve banderist zihniyeti bağırlarına bastılar, şimdi kendileri ona dönüşmekte. İsveç ve ardından İtalya'da aşırı sağ ağırlıklı hükümetler kuruldu. NATO'cu olduktan sonra 'aşırı sağmış' umurlarında değil.

Örneğin liberal Batı'nın 'faşist' diye andığı İtalya'nın kadın lideri Georgia Meloni, NATO'culuğunu ispatlayarak 'faşistlikten' kurtuldu, hükümetini kurdu. Son dakikada Ukrayna çatışmasının nedenlerini yarım yamalak dile getirmeye cüret ettiği anlaşılan ses kayıtları sızan eski kuşak sağcı Silvio Berlusconi şimşekleri üzerine çekti. Partisi Forza İtalya derhal geri basarak İtalya'nın savaş cephesinde hizalanmasının yolunu açtı.

Britanya'nın sarsılan ekonomisi için getirmeye kalkıştığı önlemlerle rezil olan Muhafazakar Başbakan Liz Truss'ın görev süresi, İngiliz siyasi magazininin ironi zenginliğini yansıtan 'marulun raf ömrü' şakası eşliğinde 45'inci gününde sona erdi. Baltık denizi ile Karadeniz'i karıştırmasıyla cehaleti dünyaya mal olmuş Truss'ın yerini almaya kim aday dersiniz? Donbass için İstanbul uzlaşmasını Kiev'e giderek bizzat baltalamış BoJo (Boris Johnson). Pandemideki partigate'i ve facia yönetimiyle partisinin kovduğu Johnson, ciddi ciddi yeniden başa gelebilir!

Almanya'nın 'zayıf' Şansölyesi Olaf Scholz, vahimleşen ekonomik koşullar altında kesenin ağzını açarken, militarizme para ayırmayı ihmal etmiyor. Koalisyon ortağı Yeşillere adeta rehin. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, daha önce 'Alman seçmenlerin arzusu hilafına' Ukrayna'ya askeri desteği sürdürme kararlılığını açıkça dile getirebilmişti. Scholz liderliğinin, Almanya'nın milyarlarca euro yatırdığı sivil altyapısı Kuzey Akımları hedef alan 'failleri belli' terör saldırıları karşısında gıkı dahi çıkamıyor.

'Devrimci Fransa'nın Rothschild yaratımı Başbakanı Emmanuel Macron, 'sağı-solu kolluyor' görünümü altında Ukrayna çatışmasını körüklüyor. Donbass'ın sivillerini öldüren Ceasar'ları göndermekten gururlu. Fransız devlet televizyonu, savaş alanından Ukrayna ordusunun hastaneler gibi sivil tesisleri vurduğunu aktarmaya başladıklarında yayından atılabiliyorlar. Macron'un bakanları müttefik Amerika'nın kendilerine astronomik fiyatlara sattığı LNG'sinden şikayet ederken, Fransız sokaklarına yansıyan huzursuzluk polis şiddetiyle bastırılıyor.

Avrupa'da müzakereden, barıştan söz eden yok.

'YA ABD LİDERLİĞİ YAHUT YOKOLUŞ'

ABD'de 8 Kasım ara seçimleri yaklaşırken 'Armageddoncu' Biden yönetiminin milyarlarca dolar boca edilen Ukrayna sahasında 'kazanıma' ihtiyacı var. Komedyen Zelenskiy'nin Herson bölgesinde sivil nüfusun yanı sıra Rusya ve müttefiklerinin savunma hatlarının sular altında kalmasına yol açacak olan barajı patlatmaktan, Moskova'ya mal edilecek taktik nükleer silah kullanımına uzanan 'false flag'lerin (yanıltma operasyonları) bile göze alındığını varsayabiliriz. Eylül ayında başlatılan Ukrayna karşı saldırısının kazanımları büyük kayıplara rağmen çok sınırlı kaldı. Kuzey Akım sabotajlarının ardından Kırım köprüsüne yönelik terör saldırısı Rusya'nın 8 ay sonra gelen sert misillemesiyle sonuçlandı. Rusya'nın bugün Ukrayna'nın askeri/idari ve enerji altyapısını vurarak yapabildiğini sekiz aydır neden yapmadığını sorgulayabilecek bir akıl yok. Batı elitlerinin 'yanıt vermeleri lazım', öfkeliler ve 'varoluş' retoriğini devreye soktular.

ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, son olarak "Eğer Ukrayna düşerse 'kurallara dayalı uluslararası düzen' düşer" buyurdu. 80 yıl önce yaratılmış düzeni kendilerinin 30 yıldır çökertmekte olduklarını, BM sistemi geçit vermeden ülkeleri işgal ettikleri, haritaları yeniden şekillendirdiklerini unutması bir yana, bu sözler, Batı'nın neoliberal sosyo-ekonomik yapıyı dayattığı dünya sistemini tehlike altında gördüklerine işaret. Eğer öyleyse, durumu tırmandırmak yerine diplomatik çıkış arayışından bahsetmemelerini 'dünya savaşını' göze almalarından başka neye yoracağız?

ABD siyasi ve askeri elitlerinin kimi çıkışlarına (Savunma Bakanı Llyod Austin) karşın ABD ordusu Ukrayna sahasına giderek görünür oluyor. Rusya Federasyonu ve müttefikleri sahada zaten Ukrayna ile değil UkroNATO ile savaşıyor. Eski CIA direktörü ve Afganistan'daki işgal güçlerinin komutanı David Petraeus ise açıkça ABD ordusunun Ukrayna savaşında rol oynayabileceğini söylerken, 'ABD öncülüğünde çok uluslu birlik' kurmayı anıyor. Hangi uluslararası hukuka ve kurallara dayanarak?

Pek çok yorumcu ABD'de 8 Kasım'daki ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin kazanacağından hareketle Ukrayna çatışmasında 'geri basma' olasılığına işaret ediyor. Şahsen, Cumhuriyetçi parti içindeki kimi çatlak seslere karşı, müesses nizamın çizgisinden şaşmayacaklarını düşünüyorum. Hatta Çin'i de işe katacak çatışmacı hesapların gayet güzel parçası olabilirler.

Geçen hafta Stanford Üniversitesi konuşmasında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın "Dünya ABD liderliğinde kalmalı" temalı konuşmasına yeminli ÇKP düşmanı Cumhuriyetçi Kongre liderliğinin bir itirazı olacağını hiç zannetmem. Blinken, Soğuk Savaş sonrası dünyanın bittiği ve bir dönüm noktasında olduklarını söylerken, 'orduların reformdan geçirileceği ve gezegendeki insanların hayatlarını yeniden şekillendirecek' bir süreçten söz etti. "ABD lider kalmazsa ya Çin gelir yahut kaos olur" resti çekti.

Amerika'daki düşünce kuruluşları ve savaşçı medya şimdiden Çin'le çatışmayı pişiriyor. Biden yönetiminin en son Çin'e IT sektöründe kullanılacak gelişmiş mikroçipler ve hassas iletkenlerin tedarikini men eden kararı bu kesimde büyük coşku yarattı. Çin'in 'tek ülke' ilkesi uyarınca parçası gördüğü ve barışçı birleşmeyi öngördüğü Tayvan bu alanda bir numara. ABD liderliği ağustos ayında Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'yi Tayvan'a yollamıştı, Çin'in yanıtı sınırlı kaldı. Şimdi farklı yollardan Pekin'in harekete geçmesini provoke ediyorlar. Yaptırım savaşı başlattıklarında 'Rusya ekonomisinin çökertileceği' saptamaları yapıp büyük yanılanlar, şimdi 'Çin'in çökertileceğini' söylüyorlar.

MUSK İÇİN 'ULUSAL GÜVENLİK SORUŞTURMASI' AÇAN ZİHNİYET

Neoconlar ve 'büyük sıfırlamacıların' geri adımı yok ve bu çok ürkütücü. Bu yolda SpaceX ve Tesla'nın CEO'su Elon Musk'ı bile hedef tahtasına oturttular. Musk, sırf Ukrayna çatışmasının gidişatını ve nükleer riski sorgulayıp müzakereli çözüm çağrısı yaptığı için başı belaya girdi. Geçmişte ABD sisteminin iki siyase partisine de bağış yapmış olmasına rağmen 'Trumpçı' ilan edildi. Ve son olarak bir özel girişimci olarak Twitter'ı satın alması şimdi 'ulusal güvenlik soruşturmasına' bağlanmış görünüyor.

Elon Musk'ın da işaret ettiği gibi nükleer savaşın kazananı olamaz. Rusya'nın 'ilk saldıran olmama' ve 'varoluşsal tehdit'le sınırlı nükleer doktrininin aksine, ABD'ninki 'savaşın gidişatını etkileme durumunda önleyici nükleer saldırıya' alenen geçit veriliyorken, bu retoriği devreye sokabiliyorlar. Kiev'de pop-nazizme bulanmış komedyen alenen nükleer savaş için yalvarırken, 'Armageddon Biden' sorumsuzca konuşabiliyor.

Ukrayna çatışmasının tetikçisi ABD elitleri, aslında bu savaşı daha önce, neocon Victoria Nuland'ın Kiev'de tezgahladığı 2014 darbesinin sonrasında kafalarına koymuştu. 2016 seçimlerini Hillary Clinton kazanmış olsaydı, belki de çok önce görecektik. İronik olarak seçimi kazanan Donald Trump'a müteşekkir bile olabilirdik! Aynı şekilde 32 yıllık devletliliği 'iki Ukrayna' üzerine kurulu Kiev'de 2014 darbesiyle başa getirilen aşırı sağcı blok, BM onaylı Minsk anlaşmalarıyla Angela Merkel liderliğine 'toslamışlardı'. Bugün ne Trump var, ne de Merkel var. ABD, Minsk'i taammüden öldürdü.

Batı siyasi elitleri, kasırga ekip dev dalgaların üzerinde sörf yapmak istiyor. İnsanlık tehlike altında.