Şimdi biz doktoruz ya; hemşireyiz, laborantız, eczacıyız, ebeyiz…
Ezcümle sağlıkçıyız.
Ne zaman hasta olsak çevremizdekiler espriyi patlatır.
Doktor da hasta olur muymuş?
Efkâr-ı umumiyeye göre biz sağlıkçılar hiç hasta olmayız.
(Olursak da ancak türkülerde oluruz.
Hekim hasta, ben hasta!)
Çevremiz her daldan, her branştan her biri kendi alanında uzman envai çeşit hekim, hemşire, diş hekimi kaynıyordur.
Zaten hastanede çalışıyoruzdur.
Her istediğimizde kolayca muayene oluyoruzdur, tahlillerimiz hemen yapılıyordur, ameliyathane desen, her daim emrimize âmâdedir.
Hülâsa…
Sağlıkçı olduğumuza göre sağlığımız emniyettedir.

• • •

Gerçek ise hiç öyle değildir.
Bir kere, mum dibine ışık vermez kuralı, herkes gibi sağlıkçılar için de geçerlidir.
Üstelik, malûm, terzi de söküğünü dikemez.
Üstüne bir de, ebe çok olunca çocuk ters gelir.
Hele bir hastalanmayalım, ortalıkta kalıveririz!
Ya da, bir gün, yıllardır çalıştığımız hastaneye ölüm haberimiz geliverir.
Akşam evde aniden fenalaşmış, hastaneye bile yetiştirilemeden ex olmuşuzdur.
Cenazenin telaşı, ölümün hüznü biraz dağıldıktan sonra hastanedeki dolabımızın boşaltılması gerekir.
Çekilmiş EKG’ler, yaptırılmış tahliller, sevki yapılmış da bir türlü vakit bulunup yaptırılamamış anjiyolar ortalığa dökülür.
Meğerse, bu memleketteki her hasta gibi çaresiz, sahipsiz olduğumuz anlaşılır.

• • •

Aslında, tabii, eskiden de böyleydi de…
Sürekli aşırı üretim baskısıyla çalışıldığı şimdilerde durum daha da kötüleşti.
Herkesin önce hastanenin gelirini arttırabilmek, sonra da bu gelirden kendi payına düşeni alabilmek için durmaksızın koşturduğu “performans sistemi”nde…
Kimsenin kimseyi düşünecek, kimsenin kimseyle ilgilenecek hali kalmadı.
Hastanenin personeli olsan ne yazar!

• • •

İzmir’de, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Polikliniği hemşiresi Meliha Kulalı hayatını kaybetti geçen hafta.
Kalpten değil, kanserden değil, trafik kazasından değil…
Pnömoniden; zatürreeden, yani!
Kendi hastanesinin göğüs hastalıkları kliniğinde yer bulunamadığı için acil serviste tutulmuş üç gün boyunca.
Servisin yatak sayısı, daha bu ayın başında, personel yetersizliğinden, kırk üçten on beşe düşürülmüş, çünkü.
Sonra Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi’ne sevk edilmiş.
Sevk dediğim, öyle AKP reklamlarındaki gibi hava, kara, deniz ambulanslarıyla filan değil…
Çıkışı yapılıp bir başına gitmesi söylenmiş!
Tepecik Hastanesi’ne geldiğinde durumu öyle kötüymüş, belli…
Hemen yoğun bakıma almışlar ama iş işten geçmiş.
İki gün sonra vefat etmiş Meliha hemşire.

• • •

Hani şimdi geçen hafta seçim oldu da, halk AKP’ye şamarı vurdu, Tayyip Erdoğan’ı da Ahmet Davutoğlu’nu da bir vuruşta yere serdi.
On üç yıllık yolsuzluk, hukuksuzluk, soygun, zulüm düzenine son verilmesini istedi.
Ve fakat, AKP’liler, iktidardan düştükleri gün kendilerini yargının karşısında bulacaklarını biliyorlar da…
Yaptıklarının hesabını nasıl vereceklerini bilemiyorlar…
Onun için var güçleriyle iktidara asılıyorlar.
Sonuç ne olur, kim kimle nasıl koalisyon kurar bilemeyiz de…
AKP karşıtlığıyla oy toplayan birileri AKP’ye koltuk değneği olur ve de kendi hemşiresinin zatürreesini bile tedavi edemeyen bu rezil sağlık “reformu”nu devam ettirmeye çalışırsa…
İki elimiz yakasındadır!