Türkiye’deki spor yapılanması ekonomik değer olarak cari açık verme üzerine kurgulanmıştır.
Genel ekonomik değer içindeki değerlendirme argümanları arasına, sporu, özellikle de futbolu koyduğumuz zaman bu açık daha da belirgin hal alabilir.

Sayın Tuğrul Akşar’dan başka kimse bu işlere kafa yormadığı için, Sayın Akşar sayesinde bu bilgilerin bir kısmına ulaşabiliyoruz.
Gerçi kimsenin de bu konuda kaygı taşıdığını sanmıyorum…
Ama esas cari açık insan kalifiyesinde görülmektedir! Bunu dış borç, sıcak para ile kapatamazsınız.
Aslında rantın özü de bu açık üzerinden kurgulanmıştır.
Ama bazı güzel olaylar yaşandığı zaman; en azından bu olumsuzluklar içindeki kaygılarımızı bir nebze rahatlatıyor.
İşte Can Çelebi de bunlardan biri…
Hentbol oyuncusu.
Can, profesyonel spor yaşamı ile tahsilini aynı anda ve başarıyla yürüten bir sporcu, Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu Öğretmenlik Bölümü mezunudur.
İşini yaparken, branşı ile ilgili içerik açısından neyin, nasıl olacağı hakkında bilgiyi de oyuncu olduğu süreç içerisinde aldığı eğitim sayesinde bir yerlere oturtmaktadır.
Bunu başaran tüm sporcular, oyunculuk esnasında, oyun içinde çok rahat yorum yaparak, genel oyunun ve kendisinin oyununun yönlendirmesi hakkında çok rahat strateji belirlemektedirler.
Bu ciddi bir ayrıcalıktır.
Asıl önemli olan; yurtdışı hedefini önüne koymasıdır.
Bunu her zaman çok önemli bir amaç olarak görüyorum. Hangi sporcu böyle bir hedefle yarışmacı pozisyonunda olursa, ayrıcalıkları da beraberinde kendisi ortaya koymaktadır.
Bu hedefi amaç edinmiş sporcular ciddi bir saygınlık vesilesidir.
Çünkü ülke koşullarını aşan bir hedef, her zaman diğerlerin beklentilerinden farklılıkları uygular, bu da onun başarısını, ayrıca istikrarlı ve sürdürebilir başarıyı ortaya koymasına neden olur.
Bu hedef, öyle “ben istedim oldu” denebilecek bir şey değil.
Bu hedef, aynı zamanda bir misyonun ve ülke sorumluluğunun da beraberinde taşınmasının nedenidir.
Asıl önemlisi; başarısızlık diye bir şeyi asla kabul edemeyecek bir sorumluluktur.
Can Çelebi hentbol branşındaki bu sorumluluğu ve misyonu üstlenerek Avrupa arenasında oynama cesaretini gösterdi.
Kâğıt üstünde nasıl durur bilemem ama reel anlamda uygulamanın nasıl olacağını kestirmek zor değil…
Bir sene Hırvatistan gibi hentbolü ekol edinmiş bir ülkede ve bu sene de Fransa’da oynamak sanırım ne demek istediğimi iyi anlatan iki önemli tercihtir.
Ülkemizde hentbolün yıllarca süren var olma sürecini göz önüne alırsak, gelebileceği yerin ne olacağını da kestirmek zor olamaz sanırım…

Otuz-kırk yıldır hentbol branş olarak bir türlü var olma sürecini tamamlayıp gelişim sürecine geçemedi, belki bunda ülke spor politikaları en baş etken olabilir ama, insan faktörü de bu süreci etkileyen bir argümandır.
Var olan kısırdöngü içinde varlığını sürdürmek, hem kurumsal olarak, hem de kişisel olarak süreci bitme noktasına taşır.
Can, bir çıkış noktası yakalayarak kişisel var olma cesaretini ortaya koymuştur. Bu hem kurumsal olarak hentbol branşı için, hem de Can için önemli bir örneklemedir.
70 milyon içinde lejyoner sporculardan bahsederken parmakların sayısı kadar sporcudan bahsetmek, sanırım nerede olduğumuz hakkında da bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır.
Tüm renklerin kirlendiği spor camiasında; direnip olması gerekenin mücadelesini tek başına yapan sporcuların varlığı, alttan gelenler için aynı zamanda ahlaki bir misyon olarak mesleki kriterin oluşmasını sağlamaktadır.
Hele hele sporu tüm beklentilerin üstünde değer olarak gören anlayışın temsilcilerine sahip olmak, sporun kendi değerinin korunması açısından insanı mutlu ediyor.
Popüler kültürün dışındaki amaçlar her zaman bizim gibi spor kültürü, alt başlıklarla oluşmuş ülkelerde pek rağbet görmez.
Görmediği için zaten yazıyorum.
Can’a karşı borcumu ben kişisel olarak yerine getiriyorum.
Eline sağlık.