Dediklerine göre hakikat yüzeyde değil, derinlerdeymiş. Hakikat, derinlere dalmasını bilenlerin işi; ancak onların sayesinde hakikate erebilirsiniz. Onlar ki derinliğin ve hakikatin efendileri; vurgun yedikleri için dilleri anlaşılmaz; o yüzdendir derinlerden muamma dolu mesajlar getirmeleri. Kafalarını kuma gömenleri gördüğünüzde sakın bozmayın keyiflerini. Onlar ki hakikati arayanlardır. Merak etmeyin, kafalarını kumdan çıkardıklarında hakikati size bildirecekler. Bizler, yüzeyde yüzeysel hayatlar yaşayanlarız; yüzeyde acı çekiyor, yüzeyde iliklerimize kadar sömürülüyor, yüzeyde köleleşiyoruz.

Bedenlerimizi ve ruhlarımızı biçimlendiren, yüzey gerilimleri. “Bu işte bir tuhaflık olmalı” diyebilirsiniz. Yüzeyde gerçeği iliklerinize kadar yaşamanıza rağmen, hakikat nedense hep daha derine kaçıyor. Ve hakikat derine kaçtıkça, daha fazla sömürülüyor, daha fazla acı çekiyorsunuz. Ve kafalarını kuma gömenler, kafalarını kumdan çıkardıkları her seferinde yüzeyin bir yanılsama olduğunu söylüyorlar; katlanmamız gerekirmiş. Bu dünya, yüzeysel çileler dünyasıdır; hakikate ulaşmanız için ya derinlere dalmayı bilmeniz ya da derinlere dalanlara inanmanız gerekir, başka seçenek yok. Şöyle de söylenebilir: Ya kafanızı kuma gömecek ya da efendilere boyun eğeceksiniz. Her ikisi de hakikate çıkıyor.

***

Bizler yüzeyi çok iyi biliriz, ama iş derinlere gelince cahiliz. Hakikati ancak efendiler bilebilir; onlar konuştuğunda susmasını bilecek ve anlattıklarına körü körüne inanacaksınız. Onlar ki yaralarınıza merhem olacak hakikati bildirenlerdir. Bir lokma bir hırkanın, yeryüzü nimetlerinden vazgeçmenin hakiki bir yaşam olduğunu vaaz ettiklerinden beri acılarımız katlanılır hâle geldi. Bizler ancak çile çekerek vaat edilen hakikate ulaşabiliriz. Ve Anton Çehov’un dediği gibi, en tehlikeli insan tipi de aramızdan çıkıyor: “En tehlikeli insan tipi, az anlayan, çok inanandır”. Keşke anlayabilseydik; vurgun yemiş dilleri muamma dolu; söylediklerini yorumlayanlardan anladığımız tek şey, bu dünyanın yalan olduğu. Dünyadan vazgeçebiliriz ama derin hakikatleri bildiren efendilerimizden asla. Yeryüzünü, bedenlerini, aralarındaki ilişkileri, birbirlerini nasıl etkilediklerini ve birbirlerinden nasıl etkilendiklerini çok iyi bilirdiniz ama dünya ve ilişkileri yalan olunca cahilleştiniz. Ve yüzey ilişkileri unutulunca, efendilerin peşlerine takılan derinlik sever sürüler çoğaldı.

***

Yüzeyi iptal edildiğinde insan, kendini gerçekleştirebileceği, ilişkilerini düzenleyip örgütleyeceği zeminini, tenini yitirmiştir. Ten, yeryüzüdür; farklı türlerin kendi aralarında icat ettikleri yatay bağlarla durmadan çoğalan ekolojik bir ortam. Salt derinlikten oluşan insan, olsa olsa tüm yüzeyleri yutan bir kara deliktir. Ve derinlik uğruna yüzeyden vazgeçenler, hakikatin efendilerinin peşine takıldıkça, yeryüzünü yıkıma uğratan kara delik giderek büyüyor. Kara deliklere, “hakikat nedir?” diye sorduğunuzda şunu işitirsiniz: “Biz bilmeyiz, efendimiz bilir”. Efendinin bildiği tek şeyse, sömürüye, köleştirmeye direnenlerin örgütlendikleri yüzeyi, teni, yani bedeni yok etmek. O yüzden hakikati hep daha derine yerleştiriyor; yaşarken asla, öldükten sonra belki ulaşabileceğiniz derinliklere. Ve yüzeyi, teni, yeryüzünü savunanları, hayatın yüzeyde gerçekleştiğini bilenleri, “kutsalımıza saldırıyorlar” diye suçluyor. Değersizleştirilen yeryüzüdür; kutsallaştırılan ise derinlik. Ve kimi kendini bilmezler, yüzeyde varoldukları halde, sırf efendiden korktukları için, asla dibini bilemeyecekleri derinliği savunurken buluyorlar kendilerini.

Biz de biliriz derinliği ama bizimkisi sizin anladığınız derinlik değil. Derinlik, hiçliğin uğultusudur. Yaşam; uçuruma gerili ipin yüzeyinde dengeyi sürdürme çabası. Varlığın dengesi her an bozulur ve yeni bir denge durumuna geçemediği takdirde derinlik tarafından yutulur. Yeni denge durumunda, sadece bedenlerimizin değil, toplumsal ilişkilerimizin de formu değişecek. Efendinin korkusu; dengenin bozulması ve yeni dengeyle birlikte hiçliğe savrulması. Hakikat, oltasının ucuna taktığı yemdir. Yemi hep daha derine yerleştiriyor. Hakikate aldananlar derinliğin hiçliğine gömülürken, efendi yüzeyde varlığına varlık katıyor. Çok tuhaf gerçekten, değil mi?