Geçen hafta Türkiye genelinde elektriklerin kesik olduğu karanlık saatlerde, Berkin Elvan’ın katillerinin kamera karşısında suçlarını itiraf etmelerini isteyen DHKP-C’li militanlar Savcı Kiraz’ı Çağlayan Adliyesi’ndeki odasında rehin aldılar. Şekli, yeri, zamanlaması ve doğuracağı sonuçlar nedeniyle hiçbir şekilde savunulamayacak eylem, elektriklerin geldiği akşam saatlerinde devletin istediği gibi sonuçlandı; kanla, karanlıkla bitti.

Türkiye gibi profesyonel arabulucuların dahası, arabulma niyetinin hiç olmadığı, bir odaya yüzlerce kurşun sıkabilen, rehine dahil, odadaki herkesin ölmesine neden olan anti-terör timlerine sahipseniz sonuç kaçınılmazdır. Bu tür eylemlere karşı azgelişmiş, antidemokratik ülkelerin tamamında devlet aynı süreçleri işletir, mesele iş bilmezlikten fazlasıdır. İnsan hayatına verilen değer, öldürme motivasyonu, nefret ve karanlık ilişkilerdir asıl mesele.

Savcı ve iki genç militanın ölümüyle sonuçlanan eylemle örgüt tam olarak ne amaçlamıştı, kazanan kim oldu? Daha çok oğulun öldüğü eylemle Berkin Elvan’ın ailesinin acılarına, oğullarını, eşlerini kaybeden üç ailenin acıları da eklendi. Kazanan Gezi, Alevilik ve terörü birlikte anmak isteyen iktidar oldu. Bu olay en küçük protestoyu bile terör faaliyeti olarak görme arzusunda olan iktidar için önemli bir dayanak noktası olacak. Polisin silah kullanmasına ve yargısız infazlara zemin hazırlayan İç Güvenlik Yasası’nın gerekliliğine dem vurularak, mevcut otoriter yapı daha tehlikeli bir hale gelecek.


Sol anahtarı

Solun, sosyalistlerin bir bölümünün ise eylemi destekleyen sözleri AKP’nin ve maskarası medyanın abartarak kullanacağı fotoğrafta herkese, hepimize yer açtı. Sokak muhalefetinin etkinleştiği, AKP iktidarının ise giderek çözüldüğü mevcut ortamda sol, Çağlayan eyleminin yanlışlığı üzerinde durmak yerine kimin kimi öldürdü meselesi üzerine demirledi. Kiraz’ı kimin öldürdüğü, üzerinden kaç kurşun çıktığını tartışmak elbette önemliydi ancak savcının polis kurşunuyla ölmüş olma ihtimali bile eylemi haklı çıkarmıyor, ölenleri geri getirmiyor, devlet ezberini bozmuyor.

Neden herkes sürekli olarak Berkin Elvan ve Gezi gibi anlam ve kavramları sadece kendine miras bırakılmış sanıyor, olayları sadece kendi inandığı biçimde, kendi zamanlamasıyla çözmeye çalışıyor? Daha çok sokağa çıktığı için mi, oturduğu yerden ahkam kesmediği için mi, sadece yazıp çizmek yerine, çatışmadan kaçmadığı için mi?

Biliyorum, elbette bizim buralarda her şeyin tek bir sahibi, tek bir mirasçısı olması gerekiyor. Paydaşlığın, aynı hissetmenin ve ortaklaşmanın bile yolu yordamı, hiyerarşisi var değil mi? Kitapta yazdığına bakma, mülkiyet meselesi aşılamaz büyüklükte. Yaşanan acılara, çekilen sıkıntılara uzaktan saygı duymanın pek bir kıymeti harbiyesi yok mahallede, mutlak bir parçası olmak gerekiyor, geçmişin zerresi olmadan, pratiği yaşamadan olmuyor. Bütün bunlar olurken destek ol ama sakın ha eleştirme.

Öyleyse tüm isimleri, önemli gün ve olayları paylaşalım. Herkes kendi anlamları için kendi dilediği anlayışta, doğrusuyla, yanlışıyla mücadele etsin. Komşuyu ölçüp biçmeye, çarpıp bölmeye devam ederken iktidarı ve devleti bu şekliyle baki kılmaya devam edelim hep birlikte, savrulmaya devam edelim.

Mahir senin, Deniz benim, Berkin onun, Gezi şunun, Roboski onların, Mayıs bizim, Eylül de o cancağızların olsun...