Appelfeld, yaşam deneyimini incelikli ve sade, her türlü kötülüğe ve karanlığa rağmen umutlu bir anlatımla aktarıyor okuruna. Philippe Dumas’nın naif çizgileriyle de zenginleşen kitap, gerçek bir insanlık dersi veriyor

Hep kendi kalabilenlerin hikâyesi

DİLARA AKSOY

“‘Garip,’ dedi Thomas.
‘Neymiş garip olan?’ diye sordu Adam.
‘Bir anda yalnız kalmamız.’”

Ödüllü yazar Aharon Appelfeld’in kendi deneyiminden yola çıkarak dokuz yaşındaki iki arkadaşın ormanda yaşam mücadelesini anlattığı kitabı Başka Dünyadan Gelen Kız, Can Çocuk etiketiyle yayımlandı.

Dokuz yaşındaki iki arkadaş Adam ile Thomas’ın savaş nedeniyle anneleri tarafından ormana bırakılması ve yaşam mücadelesini anlatan Başka Dünyadan Gelen Kız, Adam ile Thomas’ın hikâyesinden yola çıkarak insanlığın evrensel konularına değiniyor, yazar Aharon Appelfeld’in kendi yaşantısına da ışık tutuyor.
1932 yılında Bukinova, Czernowitz yakınlarında doğan Appelfeld, İkinci Dünya Savaşı sırasında Transnistria’daki bir toplama kampına gönderilir. Nazi soykırımından kaçıp kurtulmayı başaran İsrailli romancı ve yazar, bir süre ormanda saklanarak yaşam mücadelesi verir. 1944 yılında Kızıl Ordu tarafından bulunup kurtarılınca da nihayet özgürlüğüne kavuşur. Eserleri Irving Hoew ve Philip Roth tarafından desteklenen yazar Ukrayna, İtalya, Filistin gibi pek çok ülkede çalışarak yaşamını sürdürür. Israel, MLA Commonwealth, Médicis étranger, Premio Grinzane Covur ve Premio Boccacio Internazionale, Bertha von Suttner Kültür ve Barış Ödülü, 2012 Bağımsız

Kurgu Ödülü gibi pek çok ödüle de layık görülür. Ayrıca 2013 yılında da Man Booker Uluslararası Ödülü’nde finalist olarak görürüz adını.

KENDİ YAŞAMINDAN

Appelfeld, Başka Dünyadan Gelen Kız adlı kitabında, kendi yaşamından ilhamla bir hikâye kaleme alır. Savaş patlak verdiğinde zarar görmeden yaşamaları için anneleri tarafından ormanda saklanmaya gönderilen Adam ile Thomas’ın hikâyesine tanıklık ediyoruz kitapta. Dokuz yaşındaki bu iki arkadaşın hayatta kalma mücadeleleri ekseninde ise genel olarak insanlık hallerine ve sorunlarına, sevgiyle arkadaşlığa, kötülüklere karşı kendi kalabilmenin önemine…

Adam dokuz yaşında, dördüncü sınıfa giden bir çocuktur. Çok iyi bir öğrenci değildir ancak ormandaki bu hayatta kalma mücadelesinde başarının büyük kısmı ona aittir. Zira Adam, annesi ve babası tarafından doğayla iç içe, hayata karışmış bir şekilde büyüyen cesur bir çocuktur. Öyle ki, annesi, Adam’a ormana getirdiğinde onun kendi başının çaresine bakabileceğine inancı vardır.

KÖTÜCÜL BİR İLGİ

Thomas ise, Adam’dan farklı olarak, hep takdire şayan bir öğrencilik geçirmiş ancak gerek yaşam deneyimi gerekse insan ilişkileri açısından sıkıntılar çekmiş bir çocuktur. Birinci sınıftan bu yana önce miyopluğuyla, daha sonra da farklı nitelikleriyle hem Adam’ın hem diğer çocukların ilgisini çekmiştir. Ancak bu ilgi, Thomas’ın cesaretini kıracak ve özgüvenini kaybettirecek kadar kötücüldür. Sınıf arkadaşları ona hep sataşır ve onu dışlar. Bu nedenle içe kapanık yaşar Thomas.

Annesi Adam’ı ormana götürdüğü zaman, Thomas’ın annesi de aynı çözüme başvurur savaş karşısında. Oğullarının savaştan ve zulümlerden etkilenmesini istemeyen anneler, biraz yiyecekle ve kıyafetle tehlikesiz ve mücadele edebilecekleri bölgeye bırakırlar. Çocuklarına Diana’yı bulmalarını öğütleyen anneler geri dönmek zorundadır; kendilerini sorumlu hissettikleri ve arkalarında bırakamayacakları yaşlı anneleriyle babaları vardır.

Adam ile Thomas karşılaştıklarında bir süre annelerinin hemen geri gelip kendilerini alacağını ümit etseler de, zamanla işlerin pek de düşündükleri gibi ilerlemediğini anlar. Öte yandan, annelerinin tembihlediği gibi, Diana’ya da gitmek istemezler, sevmezler onu. Ormanda yaşayabileceklerini, hayatlarını kolaylıkla idame ettireceklerini düşünürler; özellikle de Adam. Çünkü Adam, bırakıldıkları ormanı ve ormandaki canlıları tanıyan, ihtimalleri sezebilen, nasıl yiyecek ve içecek bulabileceklerini bilecek kadar bilgilidir doğa konusunda. Thomas’ın çekingenliği ve ürkekliği de Adam sayesinde yavaş yavaş kaybolacaktır böylelikle.

ÖZLEM VE UMUT

Başta çok zorluk çekmez bu iki arkadaş. Kendilerine ağaçta bir yuva kurup yaban mersinleriyle beslenirler. Zamanla ormanda gezinip vakit geçirdikçe daha farklı deneyimler edinirler. Kimi zaman yaralı insanlarla karşılaşırlar, kimi zamansa okullarında pek de yakın olmadıkları Mina’yla. Kızıl Ordu’nun yardıma yetişmesiyle savaşın sonlanacağına ve böylelikle de annelerinin döneceğine dair inançları ise hiç bitmez. Rüyalar ve hayallerle gerçek hep iç içe gibidir; anneleriyle konuşurlar, babalarıyla karşılaşırlar, umutlarını hep diri tutarlar. Thomas’ın günlüğüne yazdıklarıyla daha da iyi kavrarız bu zorlu mücadelenin kıskacındaki özlem ve umudu. Üstelik bir yandan da savaş gitgide şiddetlenmekte, kış bastırdıkça bastırmaktadır…

İNSANLIK DERSİ

Arkadaşlığa, sevgiye, cesarete, Tanrı’ya, inanca, savaşa ve etkilerine dair pek çok insanlık hali çıkıyor karşımıza. Appelfeld, yaşam deneyimini incelikli ve sade, her türlü kötülüğe ve karanlığa rağmen umutlu bir anlatımla aktarıyor okuruna. Philippe Dumas’nın naif çizgileriyle de zenginleşen kitap, gerçek bir insanlık dersi vererek sunuyor okuruna, hep kendi kalabilenlerin hikâyesini.

hep-kendi-kalabilenlerin-hikayesi-500500-1.