Hep siyah giyerdi...

Kayhan Ayhan
kayhanayhan@birgun.netKüçük bir çocukken tanıştım kayıplarla... 1990'lı yıllarda çocukken bir kayıp yakını olmanın ne anlama geldiğini de yavaş yavaş fark ediyordum. Evde annemin sakladığı bir çanta içerisinde zaman zaman ortaya çıkan o gazete küpürleri gerçeğin saklandığı yerden çıkmasını sağlıyordu. Anneme 'Bunlar nedir?' diye sorduğumda yaşanılanların korkusuyla kapatıp o karanlığa geri sürüyordu gerçeği...
Gazete küpürlerindeki o gerçek ise çok sonradan öğrendiğim ve onlarda derin bir iz bırakmış o haberdi: 21 Şubat 1993’te kaçırılarak katledilen İnsan Hakları Derneği (İHD) Elazığ Şube Başkanı Avukat Metin Can’ın haberleri....
1990'lı yıllar ülke tarihinde çokça acıların yaşandığı zamanlardı ve insanlar üzerindeki o travma etkisi de çok büyük olmuştu. İşte bu yüzdendir ki bir annenin evladını koruma refleksiyle gerçeğin üstünü örtme çabası. Birçok kişi şu sözlerden alışkındır aslında buna: "Olaylara karışma, okulunu bitir..."
Lise yılları ve ardından bir gazeteci olmak için girdiğim Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde her gazetecilik öğrencisinin ilk heyecanı olan 'araştırmacı gazeteci ruhu' ile yaşanılanları bir bir araştırdım. Çok sonradan göreceğim o gazete küpürlerindeki gerçek, burada daha da detaylandı ve ortaya ülkenin kaderi haline getirtilmiş büyük bir acı daha çıktı.
Kuzenim, İHD Elazığ Şube Başkanı avukat Metin Can, Elazığ’da 21 Şubat 1993 günü arkadaşı Doktor Hasan Kaya ile kaçırılmıştı. Kaçırılmalarının ardından aileler, avukatlar ve İHD birçok girişimde bulunmuş ancak herhangi bir yanıt alınamamıştı. Metin Can ve arkadaşı Hasan kaçırıldıkları sırada aileleri telefonla aranarak işkence sesleri dinletilmiş ve her ikisinin de katledildiği söylenmişti. 23 Şubat 1993’te Metin ve Hasan’ın ayakkabıları ise bir poşet içerisinde Metin’in bürosunun yakınına bırakılmıştı. Olaydan 6 gün sonra ise cenazeleri Dersim yakınlarındaki Dinar Köprüsü altında bulunmuştu. Otopsi sonucunda, cenazelerin üzerinde yanık ve darp izlerine rastlanmıştı. Binlerce insanın katıldığı Metin ve Hasan’ın cenaze törenleri, kontrgerillayı protesto mitinglerine dönüşmüştü.
Yeşil olarak bilinen ve aynı zamanda MİT ve JİTEM için önemli bir operasyon elemanı olarak görev yapan Mahmut Yıldırım’ın Metin ve Hasan’ın katledilmelerinden sorumlu olduğu basında ve ‘Binbaşı Ersever’in İtirafları’ kitabında yazıldı. Bunun üzerine aileler, Elazığ Cumhuriyet Savcılığı’na 21 Şubat 1994 tarihinde bir dilekçe vererek suç duyurusunda bulundu. Savcıların verdiği ‘görevsizlik’ kararı sonucunda Elazığ, Tunceli, Kayseri, Erzincan ve Malatya savcılıkları arasında dosya dolaştı. Hiçbir yerde etkin bir soruşturma yapılmadı ve soruşturma davaya dönüşmedi. Bunun üzerine dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı.
YİĞİT KADINLAR
Oğlunun faillerinin cezalandırılması için 26 yıldır mücadele eden teyzem Anik Can, faillerin cezalandırıldığını göremeden 14 Eylül 2019 günü Kocaeli Darıca’da kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Darıca'da düzenlenen ve ona saygı duyanların uğurladığı teyzem, Dersim’in Mazgirt ilçesine bağlı Sorek (Karabulut) köyünde toprağa verildi. Teyzeme ne zaman kuzenimden bahsetsem yüzü bir buruk gururla gülümserdi. Yaptığım haberler ve paylaşımlar için de bana ayrıca teşekkür ederdi.
Teyzem, o günden yaşamını yitirdiği güne kadar ise hep siyah giyerdi.... Düğünlere çok katılmaz ve içindeki o yası kimseye belli etmeden yaşardı.
Anik Can da bir Cumartesi Annesi idi. Oğlunun faillerinin ceza alması için çokça mücadele etti.
AİHM’in Türkiye’yi mahkûm ettiği tazminatı “Siz öldürdünüz. Şimdi de para mı teklif ediyorsunuz? Benim çocuğum gitti ben parayı ne yapacağım” diyerek reddettiğini de kuzenlerimden öğrendim.

(Fotoğraf: BirGün)
Cumartesi Anneleri’nin her hafta Galatasaray Meydanı’nda yaptığı oturma eylemlerini ilgiyle takip ediyordu, ortaya çıkan şartlar ve sağlık sorunları o meydana gidip oturmasına engel olsa da mücadelenin sıcaklığını hep içinde hissediyordu.
Annelerin mücadelesini bize şöyle anlatırdı: “Ne kadar yiğit insanlar, yiğit kadınlar... Bakın çocuklarını arıyorlar. Hesap soruyorlar.”
Teyzem de tıpkı diğer anneler gibi adalet mücadelesinde faillerin yargılanmadığını göremeden göç etti bu dünyadan. Geriye tarih önündeki mücadelesi ve gururlu gülüşü kaldı.
Bugün anneler 1000'inci kez meydanda adalet talep edecek. Giden her canımızın yerine o meydan binlerce kişi tarafından yine dolacak bugün ve yarın...