Unuttuğunuz bir şey var, Aleviler size teslim olmaz, olmayacak, Alevilerin laiklik anlayışlarını, yaşam biçimlerini, kadın-erkek özgürlüğünü hiçe sayanlara Aleviler teslim olur mu?

Kaygılanacak bir şey yok doktor, sadece Aleviyim. Olabilir, insanlık hali. Beni başka bir kliniğe sevketmene gerek yok, psikiyatri mi, onu da nereden çıkarıyorsun? Hasta mıyım? Hasta filan değilim doktor, sadece Aleviyim. Hayır, ilaç istemem, istirahat da istemem. Antibiyotik mi? Doktor bu dinlenmekle, istirahat etmekle geçecek bir şey değil ki. Terapiye de gerek yok. Ben iyileşmek istemiyorum doktor, hem son zamanlarda iyi olan ne var ki biz de iyileşelim, kendimizi iyi hissedelim. Hasta değilim, iyi de değilim, sadece Aleviyim doktor.

Anlamadım, burası Türkiye değil mi, hani laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti? Gerçi demokratik, sosyal ve bilhassa son yıllarda ‘hukuk’ devleti olduğuna bin şahit ister, ‘laik’ olduğu da herhalde bir yanlışlık sonucu yazılmış anayasaya. Yine de ‘laiklik’, hani yazıda da kalsa, sözde de olsa, bir güvence oluşturuyormuş gibi görünüyordu. Gerçi laik sözcüğünü telaffuz eden devletliler, çoğu kez sözcüğü ilk kez gördüklerinden, okuduklarından, duyduklarından ve eskiden zaman zaman konuşmalarında söylemek zorunda kaldıklarından ötürü epey zorlanıyorlardı. Artık ‘milli şarkı’mız olan ‘Angara’nın bağları’nı içinde “ne zaman serhoş oldun da/galdıramıyon golları” sözleri olduğu için içlerinden söyleseler de, öyle ya ‘serhoş merhoş’ geçiyor içinde, Allah muhafaza, o şarkının verdiği telaffuz rahatlığı ve genişliğiyle ‘laaik’ diyebiliyorlar. Ama ‘laik’ ya da ‘laaik’, uzatmanın ne gereği var? Diyeceğim sayın yargıç, başyargıç, sayın başkan, yüce mahkemenizi meşgul etmek, başınızı ağrıtmak istemem, dediğim gibi sadece laik bir yurttaşım, sadece laik ve Aleviyim. Umarım bu şimdilik bir suç oluşturmuyordur. Hayır anlıyorum tabii, olmasaydık iyiydi ama, olmuşuz bir kere, yapacak bir şey yok, bana, daha doğrusu biz Alevilere katlandığınız için de zatıalilerinize çok teşekkür ederiz. Yani en azından diyorsunuz 2023’e kadar laik ve Alevi olmak, anayasamıza, Türk Ceza Kanunumuza, belediye yasalarımıza ve hıfzısıhha kanununa göre suç oluşturmuyor. Sonrası Allah kerim!

Şimdi ‘cemevi, cümbüş evi’ diye aslında beni hiç de rahatsız etmeyen bir tanım bile yapıldı geçmişte. Saz çalmak, deyiş, Duvaz-ı İmam, yani ‘12 İmam’ların anıldığı nefesler, Yaradan aşkına semah dönmek, cümbüş olarak adlandırılıyorsa ne yapalım, bu o kadar da kötü değil. Allah beterinden saklasın! Beteri var tabii olmaz mı? Hiç olmazsa Alevilerin bir yurdu var, evi bahçesi var, ocağı tütüyor, okula gidiyor, çoğu dilini serbestçe konuşuyor. Ama bir türlü cemevi ibadet yeri olarak kabul edilmiyor. Madem Allah’ın evi diyorsunuz camiye, kiliseye, havraya, insanların ibadet yaptığı her yer de Allah’ın evi sayılmaz mı? Hoş insanların inançlarının gereğini yerine getirmek için mekana da gereksinimi yok, ama olunca da gidiyorlar işte. Hem bunlar daha bildiğimiz ilahi dinler, bilmediğimiz ne çok din, inanç, ibadet ve ibadet yeri var. Şimdi madem laik bir devlette yaşıyoruz, madem yurttaşların değil ama devlet görevlilerinin, polislerin, askerlerin, vb. laik olması gerekir. İyi de paşam, doğal olarak ordu mensupları arasında sünni olanlar kadar aleviler de vardır. Ve onlar ‘şehit’ olduklarında da bazıları son yolculuklarına camiden, bazıları da cemevinden uğurlanacaktır. İnananların inançları gereği de doğrusu budur. TC yurttaşı Ermeni, Rum, Musevi askerler de, Tanrı, inancı ne olursa olsun kimsenin başına vermesin, kiliseden, havradan uğurlanmayacaklar mı? Başkomutanı Atatürk olan bir ordudan söz ediyoruz, ve tıpkı diğer mezhepler, kültürler, diller, inançlar gibi biz de bu devlete vergi, bu orduya asker veriyoruz. Cami Allah’ın eviyse, cemevi de Allah’ın evi, orada da “Medet Allah, ya Muhammed, ya Ali/Yusuf kuyusunda zindana düştüm/gülbankı çekilen Bektaş-ı Veli/mürvetiniz yok mu ummana düştüm” diyerek semah dönülüyor, niyaz ve dua ediliyor. Alevi dergahlarında, cemevlerinde Atatürk resimleri de yer alıyor ama, siz avlusundan içeri adım atmıyorsunuz. Devletin de dini olmaz ordunun da, olmaması gerekir, ikisi de laik kurumlardır bizim gözümüzde. Dediğim gibi ben sadece bir Aleviyim ve fazla enerjilerini atmak isteyen bazıları gibi ‘şehit’ olmak isteğim filan da yok, hem kimse de olmasın ama, askerleri son yolculuklarına uğurlarken ibadethane ayrımı yapmak da herhalde iyi bir şey değil paşam!

Garip Musa Ocağına bağlı bir Alevi Dedesiyim. Ama bizde kast sistemi, hiyerarşi türünden ayrımlar yoktur, dededen çok ‘talip’ gibi görürüm kendimi. Yani öğretmenden çok öğrenci olmak gibi bir şey. Şimdi okuyorum, ilgileniyorum elbette, ama sünni mezhepler, tarikatlar arasındaki farklılıklara ilişkin bir şey söylemek benim haddim değil. Haddimi biliyorum. Ayrıca istersem fikir de belirtebilirim, ama sınırlı bir ilgim var ve sivil bir yurttaşım sonuçta. İyi de size ne oluyor devletlim, burası bir din devleti değil ki, sünniler, aleviler hakkında fetva veriyorsunuz! Bu açıkcası anayasaya da, laikliğe de aykırı bir tutum. Aleviler kaç çeşit olursa olsun, içinde Ali’yi sevenler çoğunlukta ama, Alisiz Alevilik isteyenler de, ateistler de olsun, bundan size ne, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlere ne, Türkiye din esaslarına, şer’i kurallara göre mi yönetiliyor, çok şükür henüz yasal olarak böyle bir şey yok, öyleyse sizi ilgilendiren bir şey de yok demektir. Şehzadem siz de bakıyorum ufaktan Alevilik meselelerine girdiniz. Ama unuttuğunuz bir şey var, Aleviler size teslim olmaz, olmayacak, Alevilerin laiklik anlayışlarını, yaşam biçimlerini, kadın-erkek özgürlüğünü hiçe sayanlara Aleviler teslim olur mu? Boşuna yoruyorsunuz kendinizi. Aleviler bu Cumhuriyetin devrimci temellerine ve ilkelerine sıkı sıkıya bağlı oldukları gibi, bundan daha da ilerisini ister, asla geriye gitmek istemez! Geçenlerde de Osmanlı adaletinden filan söz ediyordunuz, o Alevilerin gayet iyi bildiği bir adalettir, biz almayalım şehzadem!
Sevgili şair arkadaşlarım, kardeşlerim, kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz. Biliriz de, hayırdır, son zamanlarda pek coştunuz. Şiirlerinizi de severim, sizleri de. Pek çoğunuz için konuşmalar yaptım, yapıyorum, yazıyorum.

İyiliğinizden, insanlığınızdan, dürüstlüğünüzden kuşkum yok, siyasi görüşlerimiz, inançlarımız, mezheplerimiz farklı, şimdiye kadar da bu farklılıklara saygı göstererek dostluk ettik, ediyoruz. İyi de görebildiğim kadarıyla adılazımdeğil bir şair Alevilere sosyal medyada küfür etti. Çok sevdiğim şair arkadaşlardan biri köşeyazısında Türkiye Cumhuriyetinin sünni bir devlet olarak bölgede parlayacağını yazdı, bir diğeri de Türküm, doğruyum, çalışkanım dercesine ‘Türk, Müslüman ve sünni’ kimliğine abartılı vurgular yaptı. Bunlar sevdiğim arkadaşlar, yazıları o yüzden gözüme çarptı. Allah bilir belki de sünni bir cumhuriyet kurulmuştur da bizim haberimiz yoktur!

Korkmayın, hepimiz Alevi değiliz, hem niye olalım ki, olmayalım, ayrıca ne önemi var ki, alevi ol, sünni ol, budist ol, ateist ol, islamcı ol, ülkücü ol, kemalist ol, solcu ol, türk ol, kürt ol, ezidi ol, suriyeli ol, yunan ol, ne olursan ol, ama kendinden önce başkası ol!