Türkiye, Siyasal İslam tragedyasının finaline yaklaşıyor.

Genç cumhuriyetin 40 yıldır palazlandırılan rahatsız dindarları demokrasi tramvayından inip emeline ulaştı.

Laiklik karanlık dehlizlerde boğduruldu.

Bir eli bozkurt diğer eli dört parmak olanlar iktidarlarının şevkiyle dört köşe.

Yıllarca süren takiye ile kazanılan zaferin kaçınılmaz bir sonucu vardı:

Takiye benliklerini ele geçirdi.

Artık onlar için ağızlarından çıkan ile kulağın duyduğu, gözün gördüğü gerçek arasındaki uçurum fark etmiyor… İkiyüzlülüğün sabrı, ahlaki değerleri eritip bitirdi.

Hafızayı zorlamaya gerek yok, sadece son bir hafta yeter onları anlatmaya.

“Bir hırka bir lokma” der ağzı, jakuzide uzanmış konuşur fedaisi:

“Lan fakirler rahatsız etmeyin.”

Peygamberin “Komşun açken tok uyuma” sözüyle duygulanır pirzolasının sapına 100 TLlik banknotu peçete yapar.

‘Kul hakkı’ dilinden düşmez de eski Ankara Halk Ekmek Genel Müdürü, kendini işten atıp tazminatı cebe indirdiği ortaya çıkınca kulaklarını tıkar. Kayyum atanmış Yalova Belediyesi’nde kesesini doldurmaya devam eden adamı alkışlar.

‘Halka hizmet hakka hizmettir’ çok sevdiği bir slogandır, İBB’nin metro inşaatı için aldığı krediye kamu bankası AKP dönemindeki borçlar nedeniyle haciz uyguladığında da kulağının üstüne yatar.

‘Yerli ve milli’ sloganıyla ülkeyi ikiye böler ama İstanbul’u hançerleyecek Kanal İstanbul güzergahında Katar Şeyhi’nin annesine rant dağıtılırken milli hislerini rafa kaldırır.

‘İşi ehline verin’ hadisini bilge rollerde söylerken AKP Eskişehir Milletvekili’nin 26 yaşındaki oğlunun Türk Hava Kurumu’nun Şube Başkanlığı’na gökten zembille inmesinden gözlerini kaçırır.

‘Hz. Ömer adaleti’ der durur da Çorlu’da tren faciasında çocuklarını kaybetmiş anneler itilip kakılırken dudaklarını kıpırdatmaz, Rabia Naz’ın ölümü için verilen takipsizlik kararına sesi çıkmaz.

Karadeniz’in doğasını gördüğünde ‘Allah’ın nimeti’ diyerek ilahi aşka gelir, HES’ler ile derelerine kıyılmış Rize ve Artvin’deki sel felaketine lafı hazır: ‘Allah’ın hikmetinden sual olunmaz.’

Zeugma Müzesi’ndeki genç arkeolog Merve Kaçmış’ın intihara sürüklenmesiyle ilgili soruşturmada üzerine zimmetlenmeye çalışılan eserlerin kayıp olduğu tespit edilir. ‘Ecdat’lı sloganlar dillerine pelesenk muhafazakar suspus…

Saray’daki ‘15 Temmuz Destanı Senfonisi’nde Fetullah Gülen’e özel konser vermiş ‘tasavvuf sanatçısı’ sahneye çıktığında ise alkış kıyamet… 5 dakika sonra da ‘15 Temmuz şehitleri için mevlit.’

Sadece bir haftaya sığan skandallar, adaletsizlikler ve ‘dilsiz şeytan’ sessizliği bu köşeye sığmıyor. Yazamadıklarım içimde ukde.

Ama bir cümle yeter hepsini özetlemeye:

Laikliği çıkardığında bu ülkeden geriye kalan kabile devleti ve onun vicdansız tezahüratçılarıdır.

Sonuçta; bir avuç azınlık aynı gemide, milyonlarca insan aynı bataklıktayız. Kulaklarımıza balçık dolarken yanımızdakiler bağırıyor:

‘Zincirler kırıldı Ayasofya cami oldu.’

***

Elbette tek kaynaktan beslenmiyor bataklık. Dünya tarihinde değişmez kuraldır: ‘Tek adam’ kötü karakterleri çeken mıknatıstır. Rüyalarında göremeyecekleri makamlara biat ile tırmananlar yapışır eteklerine. Yani sorun sadece liyakatsizlik değil. O yetmez bunca kötülüğün altına imza atmaya…

***

Kötülük sıradanlaşmış, adaletsizliğe alışılmışken bir söz var çok popüler:

“Eskiden çok iyi miydi sanki…”

Elbette değildi. Ama geçmişe giden bir zaman makinesi olsa bugün dilimizin ucuna gelip korkuyla yuttuğumuz sözlerin o zamanlar kolayca ağzımızdan çıkmasına şaşırırız. Eskiden ülkeyi sarsan skandalların katbekat fazlasının şimdi tek gün bile gündem olamadığını da görürüz.

***

İşte Cumhuriyet Gazetesi’nden Seyhan Avşar’ın ortaya çıkardığı skandal da normal bir ülkeyi yerinden oynatır:

Kılıçdaroğlu’nu Man Adası belgelerini açıkladığı için tazminata mahkum eden hakim, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden 5 gün sonra Yunanistan’a kaçarken yakalanan bir ‘FETÖ’ sanığıymış. Tutuklu yargılandıktan sonra göreve dönmüş.

15 Temmuz’dan sonraki yıllar daha iyi özetlenemez.

Yani dil sürçmesi değil Fetullah Gülen’e Meclis’te ‘Sayın’ demeleri. 9 yıl önce Fetullah-AKP ortaklığının kumpaslarıyla hapis yatmış Barış Pehlivan ile Müyesser Yıldız’ın yine kumpas davalarda tutuklu olması rastlantı değil. Boşuna af tartışmaları açılmıyor. Siyasi güç ile baskılanmış gerçek her zaman yaptığı gibi yükseliyor. Uydurma milatlar yetmiyor suç ortaklıklarını gizlemeye. Yargılanmaktan kurtulmak, kendilerini affettirmek istiyorlar. Çünkü hep aynı gemideydi onlar…