Hepimiz bugün neredeyiz?

Hani bir davada, savcılık yargılanan gençlerin önüne, birbiriyle hiç ilgisi olmayan dört örgütü çıkarıvermişti de... Gençler, “Örgütü biz mi seçelim yoksa siz mi bizi birine atarsınız?” diye sormuştu…

Şaka gibiydi. Ama gerçekti.

Hep öyle olmadı mı, olmuyor mu!?

Türkiye, örgüt -üstelik terör örgütü- açısından çok bereketli bir ülke. Bu bollukta, haliyle yolunuz birine düşmese öbürüne düşüyor. Düşmeyeni de iktidar arkadan itiveriyor. Olmadı, ‘örgüt üyesi olmamakla birlikte yardım yataklık yorganlık vs...‘ diye iliştiriyor.

Salı günü -umarım yanılırım ama- Gezi Davası böyle noktalanacak. Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Yiğit Aksakoğlu ve diğer sanıklar, ejderhanın önüne atılan kurbanlıklar gibi haklarındaki kararı dinleyecek.

O karar -umarım yanılırım ama- ‘hükümeti devirmeye teşebbüs eden örgüt’ iddiasına gerekçe olacak.

Son günlerde sosyal medyada, HEPİMİZ ORADAYDIK başlığıyla etiketlenen binlerce mesaj akıyor ya... Biz HEPİMİZ, işte o örgütün üyesi ya da üye olmamakla birlikte şusu busu diye birileri tarafından etiketleneceğiz.

Bu haliyle, dava bittiğinde Türkiye’nin en büyük örgütünün parçası ilan edileceğiz.

***

Bunu, ‘aman ha dikkat’ diye yazmadığımı söylememe gerek var mı!?

“Durduk yerde bir terör örgütünün parçası olmamak için temkinli davranın” demediğimi biliyorsunuz elbette.

Tam aksine!

Madem HEPİMİZ ORADAYDIK… Birilerinin bizim adımıza kurban edilmesine seyirci kalmayalım. En azından duruşmaya giderek desteğimizi gösterelim. Osman’ın gözünün üstünde kaşı var... Yiğit de vaktiyle demişti ki... DEMEYELİM.

Gezi’ye sahip çıkalım.

***

Paris Komünü günleri gibi… 1917 devriminde dünyayı sarsan on gün gibi... Tarih, Gezi Günleri’ni de yazacak.

Üstelik, bana göre, sadece Türkiye tarihi değil, o sırada yarattığı küresel etki ve desteği de düşünürsek, Dünya tarihi yazacak.

Peki, işi sadece tarihe mi bırakacağız? O güzelim çocuklar öldükleriyle / öldürüldükleriyle mi kalacaklar?

Tarihin, bizi yepyeni bir kavşağa getirdiği bir dönemde, Gezi’ye sırtımızı mı döneceğiz?

***

Bu hafta sonu Almanya’da Münih Güvenlik Konferansı toplandı. 56’ncısı düzenlenen konferansa, 70 ülkeden devlet başkanı, başbakan, bakan katıldı ve ‘ne olacak bu dünyanın hali’ diye özetlenebilecek bir sorunu masaya yatırdı.

Elbette sorun / sorunları büyük. Zira küresel sistem artık çözülüyor. Çöküyor. ABD, Trump ile Avrupa’dan -ve hatta dünyanın geri kalanından- kopuyor.
AB, İngiltere’nin çıkışından sonra kendi içinde parçalanmaya başladı zaten. İşsizliğin tırmanışı... Yanı sıra, mülteci sorunu... Ülkeler küreselleşmenin tam aksine, ülkelerinin duvarlarını nasıl yükseltebiliriz derdine düştü.

Mesele, o duvarların nasıl tahkim edileceğinde!

Tarihin bizi getirip önüne diktiği kavşak da, işte tam bu meselenin yanıtında.

Hangi yolu seçeceğiz?

Her ülkenin ve herkesin diğerini DÜŞMAN bildiği bir dünyada, ilk seçenek MİLLİYETÇİ / ETNİK VE DİNSEL KİMLİĞİN ÖNE ÇIKARTILDIĞI YA DA ŞEYTANLAŞTIRILDIĞI yol olacaktır.

Diğer yolda ise, Latin Amerika’dan Fransa’ya... Lübnan’dan Irak’a, 2019 boyunca YOKSULLARIN ELELE BÜYÜTTÜĞÜ KİTLESEL MÜCADELE dalgalanacaktır.

***

Gezi, o mücadelenin öncü ve en güzel örneklerindendi. Tam da bu yüzden kriminalize ediliyor. Bu yüzden, “bir daha yaşanmasın” diye un ufak edilmeye çalışılıyor.

Gezi Davası’na sahip çıkmak ya da çıkmamak... Geleceğimize dair en kritik / hayati seçimlerden biri olacak.

O günlerde hepimiz oradaydık da... Bugün neredeyiz acaba?