Hepimiz göçmeniz, hepimiz göçmen çocuğuyuz

DR. MİNE YILDIZ
Özgür Brüksel Üniversitesi (Vrije Universiteit Brussel)

Yüzde 0.6 oranındaki mülteci nüfus, AB’ye fazla gelmiş olacak ki duvarlar örüyor.

Avrupa Komisyonu 23 Eylül’de “Avrupa Birliği Göç ve iltica Paktını” açıkladı. Söz konusu teklif insanların güvenli ülkelere ulaşmasını kolaylaştırmak için herhangi olumlu bir yaklaşım sunmuyor, aksine AB ülkelerine göç akışını azaltmak üzerine odaklıyor ve sığınmacıların AB sınırlarına girmesini çok daha zorlaştırıyor.

Pakt’a göre:

1. AB dışında kalan ülke sınırlarından (Türkiye de dâhil olmak üzere) birlik ülkelerine yönelik tüm girişlere çok sıkı “ön kontrol” getiriliyor. Buna göre belgesiz, yasadışı yollardan AB dış sınırlarına gelen kişiler “ön taramaya tabi tutulacak”, ardından hızlı bir prosedür uygulanacak. Bu şu anlama geliyor: Koruma statüsü alma şansının düşük olduğu düşünülen sığınmacıların taleplerinin hemen reddedilebilecek. Oysa iltica taleplerinin incelenmesi için zamana ihtiyaç vardır ve bu insanların durumlarını kanıtlamak için zamanları olmayacak. Bu insanları ülkelerine geri göndermek hayatlarını tehlikeye atmakla eş anlamlıdır.

2. Göç konusundan coğrafi bakımdan uzak olan ülkelerin, mülteci ve/veya sığınmacı kabul etmek istememeleri durumunda, sığınmacıların geri dönüşlerine (sınır dışı edilmeleri) finansal olarak katkıda bulunmaları isteniyor.

3. AB üyesi ülkelerin arasında (ulusal temsilciler aracılığıyla) AB Geri Dönüş Koordinatörlüğü oluşturulması öngörülüyor.

Pakta göre Brüksel mülteci ve sığınmacılarla ilgilenme sorumluluğunu büyük ölçüde üye ülkelere bırakıyor. Yeni düzenleme ile, üye ülkelere zorunlu mülteci kotası uygulanması fikrinden vazgeçilip, üye ülkelere mültecileri-sığınmacıları kabul etmeleri ya da kabul edilmeyenlerin ülkelerine geri gönderilmesi sorumluluğunun verilmesini öngörülüyor. Kalıcı bir çözümden yana olanlar, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Malta gibi göç hareketlerinden doğrudan etkilenen ülkelerdir. Ancak Slovakya, Macaristan, Polonya ve Avusturya gibi Orta Avrupa ülkeleri (mülteci/sığınmacıları zaten istemeyen) sorumluk almayı reddediyor. Slovakya sığınmacılara karşı en düşmanca tavır sergileyen ülke olmayı sürdürüyor. Sığınmacıların ülkelerine dönmeleri için ülkelerinden maddi destek yapmaları gerekeceği önerisini bile kabul etmeyeceklerini, Brüksel’in bunu ‘dikte edemeyeceği’ ifade ediliyor. Bu ülkelere yapılan sığınma başvurularının kabul edilmesi mümkün olabilir mi? İltica taleplerini hızlı bir prosedürle reddetmeyi tercih edecekleri şimdiden açıkça anlaşılıyor.

YENİ KAMPLAR GÜNDEMDE

2015-2020 yılları arasında Yunanistan toprakları üzerinden Avrupa Birliği’ne ulaşmak üzere yaklaşık bir milyon göçmenin geçtiği ifade ediliyor. Bir bölümü ise yakalanarak geri gönderilmek amacıyla Yunan adalarında tutuluyor. Yeni kalıcı kampların yapılması konusu gündemde. Özellikle de üç bin kişinin kalması gereken ancak 12 binden fazla sığınmacının barındığı Midilli’deki Moria’da çıkan yangından sonra.

AB zor durumdaki insanların haklarını koruma konusundaki uluslararası sorumluluğundan ve yükümlülüklerinden vazgeçmek istiyor gibi görünüyor. AB Komisyonu yabancı düşmanı AB ülkelerinin ulusal hükümetlerinin baskısına boyun eğdiği yönünde eleştiriliyor. Avrupa Parlamentosu’nda özellikle Yeşiller ve bazı Sosyal Demokratlar komisyonun bu yeni pakt teklifine tepki verdiler.

Binlerce insan AB’ye ulaşma yolunda, tacize, aşağılanmaya, şiddete, tecavüze maruz kalıyor. Yaşamlarını kaybediyor. Göç konusu insani bir mesele olarak ele alınmalıdır, göç bir insan hakları meselesidir. Bu konunun güvenlik politikaları söylemi üzerinden değil “insan hakları” zemininde ele alınması gerekir.

Avrupa İltica Destek Ofisi’nin (EASO), AB’deki sığınmacıların durumuna ilişkin 2020 raporuna göre, AB’ye 2018’e göre yüzde 11’lik artışla 2019 yılında yaklaşık 612 bin 700 kişi uluslararası koruma başvurusu yaptı. Ocak 2019 itibariyle, AB üyesi olmayan ülke yurttaşlarının sayısı 21,8 milyon (AB nüfusunun yüzde 4,9’ü, Ocak 2019’da 27 AB ülkesinin toplam nüfusu yaklaşık 447 milyon). Sığınma başvurusunda bulunan kişilerin geldikleri ilk beş ülke sırasıyla Suriye, Afganistan ve Venezuela, Kolombiya ve Irak. 2019 yılı sonu itibariyle dünya genelinde 26 milyon mülteci, 45.7 milyon kendi ülke içinde yerinden edilmiş kişi var (BMMYK rakamları).

Avrupa Komisyonu raporuna göre, 2019 yılında Avrupa’ya sığınma başvurusu yapanların yüzde 25’i Asya, yüzde 24’ü Afrika, yüzde 19’u Latin Amerika, yüzde 18’i Orta Doğu ülkelerinden geliyor. AB üyesi devletler toplamda 300 bin kişiye sığınmacı olarak koruma sağladı.

Dünya genelindeki tüm mültecilerin yüzde 10’u AB’de yaşıyor. 2019 sonu itibariyle AB üyesi olmayan ülkelerden olup, AB ülkelerinde yaşayan toplam nüfus 20,9 milyon. Bu sayı, AB nüfusunun yaklaşık yüzde 4,7’sine tekabül ediyor. AB, her yıl ortalama 370 bin uluslararası koruma başvurusunu reddediyor. Ancak bu kişilerin yalnızca üçte biri kendi ülkelerine geri dönmüş durumdalar.

AB ülkeleri 2019 yılı sonu itibariyle 2.6 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bu oran, AB nüfusunda mültecilerin oranı sadece yüzde 0.6’dır.

UCUZA ÇALIŞTIRIYORLAR

Avrupa’da konaklama, yemek, restoran vs. hizmetlerinde istihdam edilen göçmenlerin oranı yüzde 13.2 iken, bu sektörde istihdam edilen AB vatandaşlarının oranı yüzde 4.4. Ev temizliği gibi işlerde çalışan göçmen kökenlilerin oranı yüzde 7.5, AB vatandaşlarında bu oran yalnızca yüzde 0.8’dir.

Bu arada bu verilerin kayıtlı çalışanları kapsadığını hatırlatalım. Avrupa ülkelerinde büyük oranda kayıt dışı çalışan mülteci-sığınmacı-göçmen nüfus var. AB “göçmen istemiyoruz” diyor ancak kimi yerlerde göçmenlerin hem çok daha ucuza, hem de kayıt dışı çalıştırılmasına göz yummaya ne yazık ki devam ediyor.

Avrupa’da ırkçı ve yabancı düşmanı sağ siyasetteki ivmenin artışının etkisiyle, toplam nüfusun yalnızca yüzde 0.6’sını oluşturan mülteci ve sığınmacılar AB ye fazla gelmiş olmalı ki, AB kocaman bir duvar örüyor.

Bir tarafta geri bıraktırılmış, emperyalist çıkarların, savaş/iç savaş, etnik çatışma, şiddet ve yoksullukla boğuşan ve yolda ölümü göze alan zavallı insanlar için bir umut olan AB, bir diğer tarafta ise bir şekilde AB’ye ayak basmayı başarmış ancak gözaltı merkezlerinde/kamplarında tutulan zavallı mülteciler ve sığınmacılar.

Belçika’daki geri gönderme kamplarında kalan mülteci ve sığınmacılarla dayanışma eylemimizde hep birlikte haykırdığımız bir cümleyi tüm dünyaya hatırlatmak gerek:

Première, deuxième, troisième ou quatrième génération: Nous sommes tous des enfants d’immigrés! (Bir, iki, üç veya dördüncü kuşak: Hepimiz göçmeniz, hepimiz göçmen çocuğuyuz!)