Aslında bu başlık da o şahısa hizmet ediyor. Bu yönüyle yazının iddiasıyla çelişkili. Şiddeti, yolsuzluğu, hırsızlığı, savaşı, hukuksuzluğu velhasılı iktidarı Tayyip Erdoğan’la o kadar özdeşleştirdik ki; dikkat çekip okunsun diye hile yapmak zorunda kaldım. Fazla teorik bulup kaçmasın diye bazı okurları aldatma niyeti taşımasaydım, başlık şöyle olacaktı: Aslında hepimiz egemen ideolojiye hizmet ediyoruz.

Tayyip Erdoğan’ın, temsil ettiği ideolojinin önemli sembollerinden biri olduğu tartışılmaz; buna rağmen bu kişinin adı, eylemleri, temsil durumu ona bu rolü veren “ideolojiyi belirleyen asıl unsurları” tanımlamaz. İdeoloji “bireylerin varoluşunu yöneten gerçek ilişkiler sistemi değil (de), içinde yaşadıkları gerçek ilişkilerle kurdukları hayali ilişki” ise biz gerçek olgular yerine bir hayaletle uğraşıyoruz demektir. Gerçek şu ki mevcut üretim ilişkileri, toplumu, hayal gücünü zorlamayan ‘basit’liği ile bireyi kendinden geçirip yabancılaştıran ideolojiyi (din) Erdoğan’ın şahsında tanımlayıp, ister yandaşı, isterse karşıtı olarak peşine takılmamızı istiyor.

Biz, yani bunun kötü bir hayal olduğunu anlatmaya çalışanlar ise topluma” sömürüyü sürdürmeye yarayan baskıyı ve de sömürünün kendisini ortadan kaldırmak üzere devrimci sınıf mücadelesine girmenizi sağlayacak doğru fikirler koyun” demek yerine, gerçek olmayan soyut bir kişiyle uğraşarak, olup biteni kişi ve soyut kavramlarla açıklayarak onlar adına halkı “işletiyoruz.” Kaş yapayım derken göz çıkarıyor, daha da beteri esasın (üretim ilişkilerinin belirleyiciliğinin, bunun bir sınıf mücadelesi olduğunun) göz ardı edilmesine yol açıyoruz. Bu kafayla gidersek bu musibetten kurtulmak uğruna başka bir musibeti bela ederiz başımıza.

Bir başka sorunumuz, Erdoğan’ın bir zulüm abidesi olduğunu ilkesel olarak onunla hiçbir çelişkisi bulunmayan; fakat ona karşı alan hâkimiyeti mücadelesi veren fraksiyonel kişi ve gruplardan gelen eleştirilerle kanıtlamaya çalışmamız. Onlardan gelen muhalif açıklamalara kendi muhalefetimizden daha fazla önem atfediyoruz. Mesela iki İhsan’ın Erdoğan karşıtlığının bizi fazlasıyla etkilemesine izin verdik. Bunların düşüncelerini dinle beslediğini, Erdoğan’la ilkesel olarak ayrı düşmeyeceklerini unuttuk. Biri (Eliaçık), “İŞİD’e karşı değilim, yaptıklarına karşıyım” dediğinde, öteki (Özkes) haram saydığı Saray sofrasına çömeldiğinde apışıp kaldık. Dün güven duyup panelist olarak davet ettiğimiz kişilerin bugün ne denli haysiyetsiz olduklarını kanıtlamaya çalışıyoruz. (İhsan Özkes basit, CHP’nin hatası olarak tanıdığımız sıradanlardan biri. Onun CHP’den ayrılması da Saray tartışmasının yarattığı hasarı onarmak üzere gerçekleştirilmiş transferlerden biri. Bir Müslüman olarak AKP seçmeninin aklını karıştırmış kişi olarak şimdi çeldiği seçmenin aklını başına devşirmesinde kullanılacak. O, AKP ve Erdoğan aleyhine sarf ettiği sözlerle birlikte anıldığı oranda transfer amacına erişmiş olacak. Bu bakımdan bu kişiyi CHP milletvekili iken AKP ve Erdoğan aleyhine söylediği sözlerle eleştirmek tam da onların istediği gibi; Erdoğan’a hizmet eden bir şey.)

Çatışmada kullanılan araçlar, kullanılan dil ne denli öldürücü/incitici olursa olsun fikri kaynağı, referans kişileri, düşünme biçimi aynı olan insanlar arasındaki kavgayı aralamaya kalkmayalım, onlardan medet ummayalım. Onların birbirlerine verecekleri zarardan çok siz hasar görürsünüz. Ben anlatamadıysam şirketleri Erdoğan tarafından basılan Akın İpek’in annesi anlatsın size. Kadın, CHP heyeti operasyon yerinde onların hukukunu ararken “Bunu yaptıranlar da benim düşmanım değil, işin en acısı o! İki kardeş kavga ediyor gibi geliyor bana” dedi.

Uzun lafın kısası, hindi gibi her yumurtaya gurk olmaktan vazgeçelim.

Not: Alıntıların tamamı Althusser’e (Devletin İdeolojik Aygıtları) aittir.