Hepiniz bir,  Veli tek!

Hikâyesi başlı başına bir ‘devlet dersi’. Veli Saçılık, ‘sosyal devlet nasıl olunmaz’ ya da ‘faşizm nedir?’ sorularının canlı yanıtı gibi. Genelde; değişmeyen sistemi, özelde artarak devam eden siyasal faşizmin ne olduğunu gösteriyor.

Burdur’da tutukluyken koğuşta çıkan isyanı bastırmak için cezaevi duvarı yıkılıyor. Saçılık’ın kolunu kepçe koparıyor. Tutuklu yargılandığı davadan beraat ediyor, kopan kolu için hukuk mücadelesini sürdürüyor, tazminat kazanıyor. İçişleri Bakanlığı, Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü’nde sosyolog olarak çalışmaya başlıyor. Ne var ki devlet, suçunu öyle kolay kabul etmiyor. Saçılık’a, saçılacak para yok! Terörist olduğu iddiasıyla dava açılıyor. 150 bin TL’lik tazminatın 500 bin olarak geri ödenmesi kararı veriliyor.

O fotoğraf… Direniştir. Ama yine ne yazık ki aynı zamanda büyük bir yalnızlıktır. Veli Saçılık albümünde bir şeref madalyası, Türkiye tarihinde kara bir lekedir.

Tüm hikâyelerin başı sonu vardır; bunun yok. Saçılık’ın hikâyesi dipsiz kuyu. Bir fotoğraf… Üzerinde mavi kapüşonlu bir hırka, sırtı dönük. Polislerle arasında iki metre bile bulunmuyor. Kurşuna dizme görüntüsü gibi. Nazi Almanyası ya da Mussolini İtalyası değil. 2017 Türkiyesi’nin başkenti; Yüksel Caddesi.

Sahi; fotoğraf neyi gösteriyor, anlatıyor… Aynı anda birçok şeyi!

Şüphesiz sistemin kibrini… Saçılık darbe sonrası; haksız yere işinden edilen muhaliflerden biri. Tıpkı, halen cezaevinde açlık grevine devam eden Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gibi. Yanlıştan dönülüp, ‘baş ağrısı’ olan birinden kurtulmak kolay mı? Devlet hatasını temize çeksin, kibrinden arınsın da, Veli Saçılık, binlerce başka kişiye emsal mi olsun? Devletin kibirli inadıdır o görüntü.

Zulümdür aynı zamanda… Onlarca polis… Yerde; artık neredeyse her gün gözaltına alınan biri! Tatsız bir oyuna benziyor. Saçılık; bedenindeki plastik mermi izlerini gösteriyor. Sokak ortasında işkencenin meşruluk kazanması. Ankara’nın göbeğinde objektifler önünde bunu yapan, kuytuda köşede neler yapmaz ki!

O fotoğraf acizliktir…

Ne yazık ki bir zavallılığın dondurulmuş hali; tarihe geçmiş karesidir. Onlarca kolluk görevlisinin, dakikalarca elinde hiçbir savunma aracı olmayan bir tek kişiye silahlarla saldırması bir güç gösterisi değil, zayıflığın itirafıdır. Devleti, polisi, kolluk gücünü tam olarak itibarsızlaştırmaktır.

Gözdağının en kaba halidir… Siyasal faşizmin, ‘kimsenin gözünün yaşına bakmayız’, ‘sokakları bile işkencehane olarak kullanırız’ itirafıdır. O fotoğraf, Türkiye’de demokrasinin kırıntısının bile kalmadığının, tüm temel hak ve hürriyetlerin ayaklar altına alındığının bir anlatımıdır. Bir milattır!

Sulandırılan 15 Temmuz’dur… Askeri darbe girişiminin, solcu öğretmenle, muhalifle, emekçiyle, gazeteciyle, Nuriye Gülmen’le, Semih Özakça ve Veli Saçılık ile ne ilgisi var’ sorusudur. O fotoğraf ‘Allah’ın lütfünün’ ispatıdır!

Acımasızlık ve basiretsizliktir. Kolektif bir kötülüktür. Umutsuzluktur… ‘Arkadaşlar biz ne yapıyoruz’ sorusunu soracak bir polisi boş yere beklemektir. ‘Onurla, simidin’ asla yan yana gelemeyecek oluşunun derin yarasıdır. Geçmişimizin, kültürümüzün geri çevrilmesidir…

‘Komşun açken, tok yatmayacaksın sözünün’, ‘düşene bir tekme de sen vuracaksın’, ‘ahlakıyla’ yer değiştirmesidir.

O fotoğraf…

Direniştir. Ama yine ne yazık ki aynı zamanda büyük bir yalnızlıktır. Veli Saçılık albümünde bir şeref madalyası, Türkiye tarihinde kara bir lekedir.