Her cinayetin en az bir tanığı vardır!

ALİ DEĞİRMENCİ

Adli bilimler tarihine dalıp, suç mahallerinde bulunan delilleri okumaya yönelik inanılmaz tekniklerin gelişiminin incelendiği, tamamen gerçek vakaların ele alınıp, öyküleyici bir anlatımla okuyucuya sunulan bu eser, onu okumayı bitirdiğinizde size genel bir adli bilimler tarihi bilgisini de kazandırmış olacaktır.

Cinayetler, geride kalanlar için vicdanda onarılması zor acılar bıraktığından dolayı çözülmek zorundadır; katil bulunmalı ve cezalandırılmalıdır. Eğer cinayetin bilinen bir tanığı varsa onları sorgulamak polislerin görevidir. Ya tanık hayatta değilse? İşte bu görev bir adli tıpçı veya kriminoloğa aittir.

Bu kitabın en kısa özeti aslında kendi adında saklı bulunuyor: Ölüler Sır Saklamaz. Bu fikri dünyanın ilk kriminal laboratuvarını (1910) kuran Dr. Edmond Locard (1877-1966) şöyle ifade etmişti: “Her temas bir iz bırakır”. Bu basit ifade adli bilimlerin çekirdeğini ihtiva eden Locard prensibi ya da Locard’s exchange principle olarak da bilinir. Yani meydana gelen her cinayet, mutlaka olay yerinde bir delil, kurbanda ise bir iz bırakacaktır. Bu kimi zaman bir saç teli, kimi zaman da bir parmak izi olacaktır. Arkasında iz bırakmayan suçlu gerçekten çok nadirdir.

Ölüler Sır Saklamaz, aralıksız yirmi sezondur BBC ekranlarında yer bulan başarılı televizyon dizisi Silent Witness’ın yaratıcısı Nigel McCrery tarafından yazıldı. Nigel McCrery, Nottingham Emniyeti bünyesinde, çeşitli cinayet ve ciddi suç vakalarında görev almış bir polis memurudur. 1987’de malulen emekliye ayrıldıktan sonra Modern tarih okumak üzere Trinity College’a yazılmıştır. 1990 yılında yeni mezun alım planı dahilinde BBC’ye giren McCreary kısa sürede drama bölümüne geçmiş ve aralarında Silent Witness’ın da bulunduğu birçok başarılı dizi yaratmıştır. Halen Nottingham’da oturmaya ve çalışmaya devam eden McCreary ayrıca polisiye ve askeri romanlar da kaleme almıştır.

Kitap yedi bölümden oluşuyor: Kimlik tespiti, balistik, kan, izler ve deliller, ceset, zehirler ve son bölüm DNA. McCrery adli bilimlerin, balistik, liflerin analizi ve genetik parmak izi dâhil bütün başat alanlarını, her bir gelişme ve keşfin kendini ispatladığı vakalardan örneklerle anlatarak okura gizemleri uzmanlarla birlikte çözme hazzı tattırırken bilimsel ilkelerin dramatik uygulamalarını da gösteriyor.

Kitaptaki en ilginç bölümlerden birisi de son bölüm yani DNA bölümünde yer alan, bizzat McCrery’in de dahil olduğunu öğrendiğimiz son Rus hanedanı Romanof Ailesi’nin Ekim Devrimi akabinde infaz edilmeleri sonrası kayıp mezarlarının tespiti ve bu mezarlardaki cesetler üzerinde yapılan DNA araştırması sürecinin anlatıldığı kısımdı. McCrery’in olayları arka planlarına hakim olduğunu gösteren anlatımı oldukça başarılı, olaylara ilişkin ilginç anekdotlar ise okumaya ayrı bir keyif katıyor. Her bölüm sonunda McCrery’in çok titiz bir araştırmacı olduğunu ve ne kadar yetenekli bir anlatıcı olduğunu tekrar tekrar anlıyorsunuz.

Ölüler Sır Saklamaz, kimi zaman hafife alınan bu disipline dair, cin dolu bir küpte saklanmış kesik bir başı içeren ve parmak izi kullanılarak çözülen ilk cinayetten sadist bir katilin DNA delilleriyle ilk kez adalet karşısına çıkarılmasına kadar birçok önemli noktaya değiniyor ve tüm adli bilimcilerin bildiği bir gerçeği, insanların öldükten çok sonra bile anlatacak hikâyeleri olduğunu gösteriyor.

Nika Yayınevi etiketiyle geçen kasım ayında okuyucu ile buluşan bu eseri Algan Sezgintüredi Türkçe’ye çevirdi. Kitap 256 sayfadan oluşuyor.