12 Eylül’de birçok psikiyatrist ‘Anarşistler ve komünistler tedavi edilemez, psikolojileri bozuktur’ türünden argümanları savundu. Moda tabirle ’38 yıllık reklam arasının ardından’ devam ettiğini söyleyebiliriz

Her eleştiriye ‘şov’ demek 12 Eylülcülerin psikolojisi

Can Uğur / @canugur1987 / canugur@birgun.net

Ekonomik kriz hayatın her alanında kendisini hissettiriyor. Neredeyse her gün kriz nedeniyle yaşanan bir sıkıntı veya rahatsızlık haberi ortaya çıkıyor. Bunların başında ise intiharlar geliyor. Kırılgan ekonomiye sahip Türkiye’de kriz, yaşamı daha zor hale getirirken bu çıkmaz toplumsal travmaları da beraberinde getiriyor. Son bir ayda çocuğuna okul elbisesi alamadığı için intihar eden baba ile atanmadığı için hayatına son veren öğretmen haberi kamuoyunun en sık konuştuğu konulardandı. Hükümete yakın isimlere sorsanız kriz psikolojik, intiharlar ise bireysel sorunlara bağlı ama bilimsel veriler ve toplumsal gerçekler bunun tam tersini söylüyor bize. Krizi psikolojiye bağlayan söylemini ve intiharlarla birlikte gündemimize gelen konuları meselenin birinci elden muhatabı bir isimle konuştuk. Psikiyatrist İlker Küçükparlak bu haftaki Pazartesi Söyleşisi’nin konuğu oldu. Küçükparlak, ‘Kriz psikolojik, şov yapıyorlar’ türü söylemlerin olayın gerçek nedenlerini örten hamleler olarak yorumluyor. Ailelerin ve özelde çocukların daha fazla etkilendiği bu süreçte İlker Küçükparlak nasıl davranılması gerektiğine ilişkin yorumlarda bulundu.

>> ‘Kriz psikolojik’ deniyor, nedir bunun arka planı?

Orada da şöyle bir atıf var galiba. Bireyin psikolojisi bozuk bizimle, iktidarımızla ilgili bir durum yok bu onun kişisel meselesi. Böyle bir anlam çıkartılıyor sanırım. Benim daha çok kulağıma gıda zehirlenmeleri meselesinde çalınıyor bu söylem. Yani zehirlenme yok, psikolojik bir durum var gibi bir anlama sahip.

>> Bu söylem tehlikeli mi?

Şimdi psikolojik dediğiniz zaman olan biteni bireye yüklüyormuşsunuz gibi bir arka plana sahip oluyor söylemleriniz. Atıf dediğimiz bir hadise var. Bunu neye atfedeceğiz. Başım ağrıyor, çünkü uykusuzum gibi. Yaşadığımız şeyleri gerekçelendirme ihtiyacımız oluyor. Şimdi bir intihar var bizimle ilgili değil. Bu onunla alakalı bir anlam açığa çıkıyor. Bunun çok uzanımı var ve çok tehlikeli bir mevzu.

>> Nedir bunlar?

En görünen tehlike bu bakış açısıyla bir kere çözüm üretemezsiniz. Yaşanan her sorunu ya da ekonomik hadiseyi psikolojik diye tanımlarsanız bu akabinde bir ciddi bir çözümsüzlüğü de getirir. Tüm bu yaşananlara kör kalma sıkıntısını doğurabilir bu bakış açısı. Ortada bir dram varsa katlanarak artar. Daha derinde olanı ise birinin tepki ya da intiharını ‘şov’ diye nitelendirmeniz. İktidara yakın kalemlerden okuduk, konuşanlardan duyduk. Bunun şov için yapıldığını açık açık yazabiliyorlar.
Sosyodise ve teodise

>> Öldüğü için özür dilesin diyecekler neredeyse?

Elbette, sadece örgütlü yapılandırılmış eylemler, protestolar değil örneğin pazarda fiyattan şikâyet eden insanların çıkışları bile iktidara karşı bir kötüleme hamlesi olarak kodlanabiliyor. Ya da politik bir amacı olmaksızın yaşadığı ekonomik sıkıntılardan kaynaklı intihar edenlere bu söylem uygun görülüyor. Daha önce de BirGün Pazar’da yazmıştım. Teodise ve sosyodise kavramları bu süreci anlamlandırmak için oldukça kullanışlılar. Teodise şu demek kısaca, Tanrı varsa niye bu kadar kötülük ve acı var. Çocukların bile açlıktan öldüğü dünyada adalet nasıl mümkün oluyor. Leibniz’in ürettiği bir kavram bu. Böyle bir tablo için var olan dünyaların en iyisinin içinde yaşadığımız olduğu söyleniyor.

Daha sonra bu kavram sosyodiseye dönüşüyor. Sosyodisede ise yoksulluk neden var sorusuna yoksul olanlar varlıklı olabilecek kapasitede olmadıkları için yoksul kalıyorlar bakışı hâkim oluyor. Şimdi bugüne geldiğimizde iktidar ve yandaşların kullandığı argümanlara baktığımızda onların psikolojisi de tam bu sosyodisenin üzerine oturuyor. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında da gördük bunu. Psikiyatri alanından bir sürü isim o günlerde ‘anarşistler ve komünistler tedavi edilemez, psikolojileri bozuktur’ türünden argümanları savundu. 12 Eylül söyleminin ve politikalarının moda tabirle ’38 yıllık reklam arasının ardından’ devam ettiğini söyleyebiliriz.
İktidarın payı…

>> Bu tablonun oluşmasında iktidarın payı nedir?

Şimdi iktidara yakın duran gazetecisinden bürokratına kadar herkes bu tablonun oluşmasına hizmet etti ve ediyor. Yani en büyük pay onların.

>> Toplum olarak psikolojimiz kriz dönemlerinde nasıl seyreder?

Şimdi elimizde şöyle bir veri var. Ekonomik kriz dönemlerinde intihar oranları 2 katına kadar çıkabiliyor. Toplumsal cinsiyet rollerinden hareketle ‘otorite, gelir getiren’ olan erkek, kriz ve yoksullaşma döneminde daha yıkıcı olarak etkilenebiliyor. O nedenle erkeklerde oran daha yüksek. İntihar dediğimiz şey bireyin çıkış üretemediği ruhsal zorlanmanın uç noktalara gidişini ifade ediyor. Bir de şöyle bir durum var. İntihar etmeyip ama krizden çok ciddi biçimde etkilenen kesimler var. Bunlar da toplumun en çok etkilenen kesimleri. Bu kesimler de toplumun bir parçası. Bu da toplumsal gidişatı önemli ölçüde etkiliyor.

>> Aileler ya da başka sosyal birimler buna eklenebilir mi?

Elbette. Depresyon doğası itibariyle bireyi görünmez kılar. Evden çıkmakta sosyalleşmekte zorlanma hali oluyor. Daha önce krizi yaşayanlarla konuştuğunuzda şu cümleler tanıdık gelebilir. Telefon sesi çarpıntı yaratır. Bu çok zor ve sürdürülmesi oldukça meşakkatli bir süreç. Bunun yansımalarını da eklediğinizde bu insanların değdiği dokunduğu herkes olumsuz etkileniyor.

Kaygı yaşamdan bağımsız değil

Krizlerin sosyo-psikolojik arka planları da var tabi...

Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olaylarını ele alalım. Bunlar geçmişimizde yer alan mülkiyetin el değiştirmesini esas alan ama bununla sınırlı kalmayıp toplumsal hafızamızda çok ciddi yer edinen olaylar. Derin travmalar. İşte bu travmaların etkisinin devam ettiğini düşünüyorum ben. Örneğin Türkiye’de insanlar sürekli ev almak istiyor. İşte çocuğumun geleceği olsun diye çocuklarını yurtlara verdiler. Sonra İslamcıların yurtlarında çok trajik yerlere gitti mesele. Yoksul ailelerin birçoğu iyi niyetle çocuklarının geleceklerini teminat altına almak için yurtlara verdiler. Ama öyle olmadı. Bu kaygı yaşadığımız süreçlerden bağımsız değil. Kaygı hali geçmişimizdeki olaylardan ciddi biçimde besleniyor. Travmalar bugün yaşadıklarımızın rengini belli ediyor.

psikiyatrist-ilker-kucukparlak-her-elestiriye-sov-demek-12-eylulculerin-psikolojisi-523142-1.

Psikiyatrist İlker Küçükparlak

İntihar edenin çocuğunun kimliği gizlenmeli

>> Gelelim çocuklara, onlar nasıl etkileniyor?

Çocukların birinci dereceden muhatap olduğu vakalar var. Şimdi burada çok kritik bir mesele var. İntiharları özendirmemek adına ciddi bir özen gerekiyor. Yani ‘onurlu duruş, onuruna yediremedi’ türünden kahramansı-epik bir hikâyeye dönüştürmemek lazım olayı. Bu eşikteki insanları da etkileme ihtimalini içinde barındırıyor. Ama bu tabi ki intiharlara vb vakalara duyarsız kalalım görmeyelim anlamına gelmiyor bunu da eklemek isterim.

>> Çocuklar nasıl sorunlar yaşıyor?

Bir ebeveyn intihar ederek çocuğunun yaşantısını kolaylaştırıyor gibi bir durum kesinlikle söz konusu değil. İntiharın sonrasında o çocuğa bakılması, ekonomik anlamda aileye yardım edilmesi (ki bunların da kamusal anlamda da mutlaka yapılması gerekiyor), o çocuğun psikolojisi açısından kurtarıcı bir yere tekabül etmiyor Bill Gates gelse çocuğun yaşadığı travmaya çare olmayacaktır. Yani intihar ederek çocuğa yardım etmek gibi bir durum söz konusu değil. Bu mesleki deneyimi olan birisi olarak söylüyorum bunu.

>> Somut önerileriniz neler?

Ebeveyni intihar eden çocukların kimliğinin saklanması gerekiyor. Hatta intihar eden ebeveynin de saklanması gerekiyor. Bu önemli bir mesele. Bir de birinci dereceden muhatap olmayan diğer çocuklar var. Çocuklar evde ne varsa onu yaşar. Özellikle ilkokul ve okul öncesi çocuklar için bu geçerli. Çocuğu bir kere mutlaka korumak gerekli. Örneğin okul öncesi çocuklar için haber seyretmek kötü bir fikir. Sadece intihar değil diğer haberler için de geçerli bu durum. Bir yaştan sonra tabi haberleri izlettirmemek durum söz konusu. Burada ebeveynlerin o olaya verdiği tepkiler önemli. Yani izlerken ya da haberdar olunduğunda çocuğa bu olayın normal bir şeymiş gibi anlatılmaması gerek. Bu meselenin o ailenin sorunu olmadığını, bunun yani intiharın bir çözüm olmayacağını ailenin çocuklara ya da çocuğa uygun bir şekilde anlatması gerek. Bunu sağlık biçimde yorumlamak da oldukça önemli.