Trump yönetiminin YPG’yi ağır silahlarla donatma kararı sonrasında Ankara ile Washington arasında çıkan kriz, iktidarın iddialarının aksine iki ülke arasında herhangi bir kopmaya yol açmaz. Ne Türkiye’deki siyasal İslamcıların böyle bir gücü/arzusu, ne de ABD’nin bu yönde bir isteği var.

ABD’ye göbekten bağımlı iktidarın mevcut bağımlılık ilişkileri içerisinde istediği kırılmayı yapması mümkün değil. Ekonomik ve siyasi angajmanlar da Türkiye gibi ülkelere istediği manevrayı canı istediğinde sağlama olanağı vermez.

Türkiye’deki siyasal İslamcıların da “bağımsızlık” gibi, ABD’ye mesafe koyma gibi niyetleri ve iradeleri olmadığından yapılan her çıkış günü kurtarma arayışının ötesinde bir anlam ifade etmiyor. Saray ve AKP hükümeti bu tarz krizlerde hep olduğu üzere, her zamanki efelenmesiyle pazarlık gücünü artırma niyetinde.

Erdoğan’ın “görüşme kırılma noktası olacak, istediklerimiz olmazsa başımızın çaresine bakarız” çıkışının bu nedenle herhangi bir somut karşılığı yok.

İçeride ve dışarıda ciddi anlamda meşruiyeti sorgulanan Tayyip Erdoğan için Beyaz Saray’daki o “meşhur” Oval Ofis’te Trump ile vereceği fotoğraf karesi her şeyden önemli.

ABD başkanı ile poz vermek her siyasal İslamcı liderin rüyasıdır. ABD’ye göbekten bağlı, kıblesi Washington’a ayarlı siyasal İslamcılar için bu her zaman böyle olmuştur. Mısır’daki darbeci Sisi için de, Malezya’daki “ılımlı İslamcı” Razak için de, Erdoğan için de bu böyle. İktidarın ziyarete bu kadar önem vermesinin altında da bu gerçeklik var.

Soğuk savaş döneminde ABD tarafından şekillendirilen, kalıba sokulan siyasal İslamcı siyaset için olmazsa olmazlardan bir tanesidir Beyaz Saray’da boy göstermek.

Çin’den Washington’a geçen Erdoğan’ın ziyareti referandum sonrasında içeriye verilecek mesaj açısından manidar! Kendisi de Pekin’e uçmadan önce “ABD ziyareti iptal edilsin” yönlü açıklamaları zırva olarak nitelendirerek, muhalefeti siyaseti okumamakla itham etmişti.

•••

O poz bugün bir şekilde verilecek. Trump ve Erdoğan ilk kez yüz yüze görüşmüş olacak. İki isim de birçok açıdan birbirine benziyor. Erdoğan kadar Trump da hem ülke içinde hem de ülke dışında ciddi sıkıntılarla, sorunlarla karşı karşıya. Uyguladıkları politikalar, hayata geçirdikleri kararlarla ciddi eleştirilerin hedefindeler.

1- Meşruiyet krizi: Trump da Erdoğan da ciddi bir meşruiyet krizi yaşıyor. Son olarak FBI başkanını görevden alan Trump aylardır işbaşında olmasına rağmen, henüz kendi yönetim kademesini kurabilmiş değil. ABD müesses nizamı ile cebelleşmekte. Benzer şekilde Erdoğan da şaibeli referandum sonrasında “partili cumhurbaşkanı” olarak meşruiyet krizi içerisinde.

2- Güvenlik krizi: Güvenlikçi politikaları devreye sokan, Bannon yasası ile yabancı düşmanı, ötekileştirici politikaları tavan yapan Trump, uluslararası kamuoyunda ciddi bir meseleye dönüşmüş durumda. İdam kararı, komşularla sorunlar, içerideki otoriterleşme, başka ülkelerin iç işlerine müdahale gibi konular nedeniyle Erdoğan da uluslararası arenada bir “sorun” olarak telakki ediliyor.

•••

Washinton’daki buluşmada bagaj bir hayli dolu. Sarraf davası, Gülen’in iadesi, Rakka operasyonu, IŞİD ile mücadele gibi önemli konular olsa da temel gündem YPG’nin silahlandırılması. Trump bu konudaki mesajını göstere göstere verdi. Erdoğan’ın ziyaretinden günler önce hem de Genelkurmay Başkanı Akar, MİT müsteşarı Fidan ve Saray Sözcüsü Kalın Washington’dayken YPG’ye ağır silahlar verilmesini onaylayarak, tercihini yapmış oldu. Bu tercih Türkiye’nin sinir uçlarına dokundu.

1-YPG/PYD/SDG’ye verilen silahlar: Temel görüşme ve müzakere maddesi YPG’ye verilen ağır silahlar. Trump’ın PYD’nin silahlı gücü SGD’nin ana bileşeni YPG’ye verdiği silahlar çoktan yola çıktı. Ankara bu silahların mevcudiyetini ciddi bir sorun olarak görüyor. ABD ise “endişeleri anlıyoruz” diyerek Ankara’yı geçiştirme arayışında.

2-Rakka operasyonu: IŞİD’in İslam Devleti’nin başkenti Rakka’ya yapılacak operasyonda kimler yer alacak. Ankara, ABD’nin kendisini tercih etmesini istese de Washington’un tercihi YPG. Pentagon, Rakka’ya YPG’nin ana bileşeni olduğu SGD ile yürüyecek.

3-Suriye’nin geleceği: Suriye’nin geleceğinin şekillendirilmesi konusu bütün krizlerin temel noktası. Türkiye, Kürtlerin Suriye’de her hangi bir şekilde statüye kavuşmasını “kırmızı çizgi” olarak ilan etmiş durumda. ABD’nin bütün politikaları Kürtlerin statüye kavuşması üzerine. Suriye’deki kriz nereye evrilirse evrilsin Kürtlerin artık eski konumuyla yola devam etmeyeceğinin bilincinde olan ABD, bütün yatırımını buna göre yapmış vaziyette.

4-Selefi gruplar/İslamcı radikalizm: ABD bölgedeki İslamcı radikalizmi uzun süre kullandı. Kullanmaya da devam ediyor. Bundan sonrasında da bölgesel çıkarları doğrultusunda kullanacağından şüphe yok. Ancak kontrolden çıkan bir radikalizmin kendisine ve bölgedeki çıkarlarına ne tür zararlar verebileceğinin de farkında. Türkiye’den bu konuda temkinli olmasını istiyor. Türkiye’nin ise bu konuda sicili oldukça kötü.

Erdoğan, Washington’dan eli boş dönecek. Ne Gülen iade edilecek ne de Sarraf. Rakka’ya da Kürtlerle yürünecek, üstüne de YPG silahlandırılmaya devam edilecek. Ama ne gam, “bir dünya lideri” olarak Erdoğan’ın Trump ile Oval Ofis’te vereceği poz bütün bu handikapların üstünü örecek!