Her mahalleye kıraathane değil, her mahalleye kreş

24 Haziran’a 12 gün kala AKP’nin “dâhiyane’” vaatleri 16 yılın sonunda geleceğe dair söyleyecek sözü kalmamış olan iktidarın çaresizliklerine işaret ediyor. Öte yandan tam da neye ihtiyacımız olmadığını göstererek, Türkiye’nin gerçek ihtiyacını ortaya koymamıza da imkân veriyor.

Birkaç hafta önce uluslararası finans çevrelerine siyasete göbekten bağımlı bir Merkez Bankası’nda ısrar edeceğini “müjdeleyen” iktidar, bugün de her sabah işsizliğin karanlığına uyanan 6 milyon insana, yarınların endişesiyle boğulan milyonlarca gence, işsiz günlerini geçirecekleri kıraathaneler vaat ediyor. Erkeklerin buluştuğu kıraathanelerle kurulacak bir gelecek, kadınlara da onlarsız bir hayat müjdeliyor. Bir de Millet Kıraathanelerinde internetin de olacağı müjdesiyle somutlaşan AKP’nin Sanayi 4.0 ve teknoloji anlayışı var tabi...

Millet Kıraathanesi projesini hafife almamalı, zira AKP’nin Türkiye vizyonunu detayıyla ortaya koyuyor. Üretimsiz, ayrımcı, işsiz, teknolojiyi üretmeye değil tüketmeye bağımlı bir gelecek… İşte tam da burada çağı yakalayan, Sanayi 4.0 devriminin teknolojik dönüşümünde öncü olacak üretici güçleri merkezine alan, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan, güvenceli ve yüksek ücretli bir istihdamla zenginleşen Türkiye geleceğinde milyonları ortaklaştırma fırsatı karşımıza çıkıyor. Millet Kıraathaneleriyle değil Mahalle Kreşleri ve Aktif Yaşam Merkezleriyle!

Biz her mahalleye kıraathane kurmayacağız. Bilhassa böyle yapmayacağız. Biz her mahallenin çocuklarının gideceği kreşler, yaşlı ve bakıma muhtaçlarının hakları olan bakım hizmetlerine erişebilecekleri Aktif Yaşam Merkezleri kuracağız. İnternette gezinmeyi değil, interneti üretim gücüne dönüştürmesi için KOBİ’lerimizin dijital dönüşümünü destekleyecek, işgücünün bu dönüşümde ihtiyaç duyacağı becerileri edinmesini sağlayacak aktif istihdam politikalarını uygulayacağız. Kısacası biz gerçek bir sosyal devleti kuracağız.

Türkiye’nin bu üretim dönüşümünü gerçekleştirmek, hak temelli sosyal devleti kurmak için kaynağı da kapasitesi de var. Mesele kamu kaynaklarını sosyal devlet önceliği ile yönlendirmeyi tercih edecek bir halkçı kalkınma programını uygulayacak bir siyasi anlayışı iktidara getirmek meselesi.

GSYH’nin yaklaşık yüzde 1’i kadar kaynakla yapılacak bu sosyal devlet yatırımlarıyla 719 bin yeni iş yaratmak mümkün. Tercih çok açık… AKP Türkiyesinde kıraathanelerde bedava kek eşliğinde iktidarın propaganda medyasını internetten izleyerek vakit öldürmeyi vaat eden işsizlik var. Oysa kuracağımız halkçı kalkınmaya dayanan Türkiye’de kreşleri ve aktif yaşam merkezlerini inşa edecek mühendis, mimar, inşaat işçisi; kreş sınıflarında öğrencileriyle buluşan öğretmenler, bakım hizmetlerini sağlayacak sağlık çalışanları, yemekhanelerdeki aşçılar, teknolojiyi öğretecek ve altyapısını kuracak bilişimcilerle hakça yaşayacak milyonlar var. Verimsiz mega projeler yerine insanı merkezine alan böyle bir halkçı kalkınma hamlesinin yatırımlarıyla 2,5 kat daha fazla istihdam yaratabiliriz. Hem de stajyer, bursiyer, kursiyer yani esnek çalışma değil, gerçek tam zamanlı güvenceli ve güvenli istihdam.

Erken eğitim imkânlarına erişecek olan çocuklar, akranlarından 1,5 yıl daha önde becerilerle ilkokula başlıyor, daha kolay iş buluyor, buldukları işlerin de güvenceli ve daha yüksek ücretli olma ihtimali artıyor. Çocukları ve ebeveynleri için güvenli ve güvenceli sosyal bakım hizmetine erişemediği için bugün istihdam piyasasının dışına itilen milyonlarca kadın iş arama özgürlüğünü kazanıyor. Kısacası, bu anlayış değişikliğiyle katılımcı ve kapsayıcı, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan bir kalkınma için önemli bir adım atılmış olacak.

Bu yatırım programının aktif istihdam politikaları ile işgücü piyasasını düzenleyici politikaları içerecek bütüncül bir programla desteklenmesi, verimliliği de arttıracak. Eşit ebeveyn izni, tam-zamanlı çalışma mesaisinin insana yakışır işler çerçevesinde kısaltılması, işlevsel esneklik sağlayacak uygulamalar, çocuk kreş-anaokulu açılış-kapanış saatleri ile işyeri mesai başlangıç-bitiş saatlerinin koordinasyonu gibi politikalar bu kamu yatırımlarıyla eşzamanlı olarak uygulamaya geçirilmeli.

Kıraathanelerin vaat ettiği işsizliğe son verecek yatırımlarla, kadını yok sayan erkek egemen mahallelerin yerine kadını ekonomiye ve hayata ortaklaştıran atılımla, teknolojik dönüşüme insan dokunuşlarını da katarak Sanayi 4.0 karşısında boğulmamızın önüne geçecek bir dijital dönüşümle, Türkiye’nin krizin eşiğinden dönüşünün reçetesi mahallelerimizden başlayacak.

Artan işgücü verimliliği, azalan işsizlik ve yoksulluk, toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik eden bir kalkınma, katma değeri yüksek üretimle artan gelirler, azalan cari açık ile borçluluk…

Şimdi ilk iş, 24 Haziran’da Türkiye’nin dönüşümünü sağlamak üzere, sosyal devleti kurmayı tercih edecek bir programa oy vermek. 25 Haziran sabahından başlayarak da, bu atılım için hep beraber işe koyulmak.

Az kaldı...