Zor ülkede yaşıyoruz…

Gerçekten çok zor…

Hiçbir kurumsal yapının aslında söz konusu olmadığı ve varmış gibi görünen kurumsal yapının bir kişiye endekslendiği bir ülkede…

Türkiye’nin bir kesitinden bahsetmek yeterli sanırım.

Ha, kesit biliyorsunuzdur; bütünün tüm özelliklerini taşıyan küçük bir parçadır.

Sadece futbol kulüplerine bakmamız yeter sanırım;

Güç sarhoşluğu;

İçerik olarak aslında bir zehirlenmeden bahsediyorum.

Kişideki yapısal dinamiklerin içine girdiği üst standarttaki yönetim içinde çaresiz kalma halidir. Çünkü çaresizlik gelişimdeki evrimsel sürecin kırılmalar yaşayarak doğru olanı yakalayamamasıdır.

Yanlış kod yüklemeleriyle geldiği yerin donanımları arasında yaşadığı var olma savaşının sonucudur güç zehirlenmesi.

Kırılmalar; birer mutasyonun oluşumuyla farklılaşarak amaç dışı yöne kaymaya neden olur.

Gidilen yerin şeklini veya şemalini önceden bilmek mümkün değil, mümkün olmadığı gibi gücü kaybetmemek için de anlık değişimler ve manevralar artık mutasyona taş çıkartacak sonuçlara gebe olmaktadır.

Her zıt kavram anında yer değiştirebilir.

Toplumun bir kısmının bunu anlayabilecek (….) bir algıya sahip olması mümkün değildir.

Bir kısmı ise ikna yöntemleri sayesinde inandırılmış olur.

Bu ikna yöntemleri; alanlar olarak daha çok maddi dayanakları sever, arkasından hediyeler, arkasından içeriği boş koltuklar, düz yazılar yazacak kağıtlar, konuşacak mikrofonlar ve kutsal alanın mealleri…

Ve sonunda en etkili ikna yöntemi olan şiddet…

Bu şiddet sadece silah değildir, ötekileştirerek yapılır, onur kırılması ile yapılır, anıların imhasıyla yapılır, yaşam alanının imhasıyla yapılır, duygular hissizleştirilerek yapılır.

Ve bunların hepsi kamusal olarak kabul ettiğimiz, fakat kişiselleştirilmiş alanlarda olur.

Demokrasi gibi bir kavramdan cesaret edip bahsedemedim bile…

Ortak akıl, emeğe saygı ve demokrasiye saygı…

Yok artık.

Kulüpler birer çiftliktir; anahtarları çan kulesine teslim edilmiş olarak…

Kulüp başkanları benim der, teknik adam benim der, devlet erkanı benim der…

“Benim sayemde oldu” derler.

“Nankör” derler.

Kaybetmezler! Her şey artık oyuncak haline gelmiştir.

Bir kısmı: Hangi kısım mı?

Soyunma odasını basarlar,

Sahayı basarlar,

Koridorları basarlar,

Tribünleri boşaltırlar.

Kendilerine verilen emir ile verdikleri kontrol kartla stada sokarlar.

Stadı yıktırırlar.

Stadı bitiremezler.

Hocayı kovarlar.

Hoca kurumu kişiselleştirmişse(!) oyuncuyu kovarlar.

Başarıyı kovarlar, istikrarı kovarlar.

İnsanlığı kovarlar.

Ve sonunda sadece kulüp kaybeder.

45. Sıra, 4. Torba; sadece seyirciyi bağlar.