Bunlar daha iyi günlerimizmiş. Akşener’e Rize’de saldıranlar gayet güzel bir ders vermişler. Gerekeni yapmışlar. Bu daha birincisiymiş, daha neler olacakmış neler.

Artık açık açık söylüyorlar. Açık zorbalık altındayız. Hiç öyle üstü örtülü tehdit etmiyorlar. Rejimin ve gidişatın en çarpıcı özetidir bu sözler. Artık her şey açıktır ve seçiktir.

Öte yandan bu açık seçiklik, kendi mahrem yerlerini de çıplak hale getiriyor. Hiçbir örtü yetmiyor. Gözleri dönmüş şekilde birbirlerinin üstünü de parçalarken bazı sırlarını da açıklamış oluyorlar. Hayır, ünlü video dizisinden söz etmiyorum sadece. Daha geçen hafta İçişleri Bakanı ibretlik bir ifadeyle 17-25 Aralık’ta ortaya çıkanlara gönderme yaptı ve “Benim oğlumun arabasından bir şey çıkmadı, ama eski Bakanın evinden para sayma makinesi çıktı” dedi. Yani FETÖ uydurması denilen iddialardan birisine sahip çıkmış oldu. Daha önce de “bakan olması nedeniyle bazı mahrem bilgilere, sırlara vakıf olduğunu” zaten söylemişti.


***

Söyledi de ne oldu? Şimdilik hiçbir şey. Belki tam da bunları söylediği için “hiçbir şey” olmadı. MHP genel başkanı ardından AKP genel başkanı da hemen sahiplendi o bakanı.

Demek ki bir yandan muhalefete gereken ders verilecek, daha kötü günler gelecek diyecekler, öbür yandan hem “açıklarım ha” diye tehdit edip hem de birbirlerinin ayıplarını örtecekler ve sahiplenecekler. Bunlar daha iyi günler diye hep hatırlatacaklar ve böylece kendi haltlarını unutturacaklarını sanacaklar.

Bazen unutturmak ile hatırlatmak aynı anlama gelebilir. Bu köşede birkaç kez maymunlarla ilgili ünlü bir deneyden, eziyeti hatırlatarak en temel ihtiyaçları unutturmak kurgusuyla yapılan hazin bir deneyden söz etmiştim. Deneyde beş maymunu bir kafese yerleştirirler. Kafesin tepesinde iple asılmış bir hevenk muz, altında da bir merdiven... Maymunlar merdivene tırmanarak muzları almak istediğinde üzerlerine soğuk su sıkılır. Sadece merdivene çıkana değil, diğerlerine de... Hepsi buz gibi suyla sırılsıklam hale gelir. Bir süre sonra da içlerinden biri muzları almak için tekrar hamle ettiği takdirde diğer maymunlar onu engeller, hatta bir güzel pataklar. Deneyi yapanlar suyu kapatırlar. Islanmış maymunlardan birini kafes dışına alıp yeni ve kuru bir maymunu içeri salarlar. Haliyle yeni gelen maymun muzları almak için hemen merdivenlere tırmanmaya çalışır. Ancak diğer dört maymun buna müsaade etmez ve üstelik yeni maymuna bir de dayak atarlar. Kafeste ıslanmış maymun kalmayana kadar maymunlar teker teker bu şekilde değiştirilir ve her yeni gelenin öncekilerden dayak yemesi de sürer. Kafeste artık ıslanmış maymun kalmadığı halde, yeni gelenler dayak yemeye devam eder, artık kafestekilerin yeni gelen her maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur ve tepelerinde o bir hevenk muz hâlâ asılıdır, ancak hiçbiri merdivene yaklaşmamaktadır... 1960’larda Seligman adlı bir psikolog bu deneyleri yapmış ve adını da “öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness)” koymuştur.

Ama burada bence maymunlar değil de kafese suyu sıkanlar önemlidir. Şimdiki rejim de yurttaşları sürekli böyle bir ortama ve olaylara maruz bırakıyor ve bunu üstelik pandemi bahanesiyle pekiştiriyor; insanları maymun yerine koyarak mevcut durumu değiştiremeyeceklermiş hale getirmeyi amaçlıyor. Nitekim çoğu insan olayları değiştirme gücüne sahip oldukları ortamlarda bile edilgenleşiyor ve kendilerini çaresiz, umutsuz hissediyor. Aslında çaresizlik öğretiliyor.

***

Bu arada kendileri de “görmedim duymadım söylemedim” halindeki üç maymunu oynuyorlar. Ama o maymunlardan biri bazen açıkça konuşmasa bile gaz çıkarıyor. Ortalığı berbat hale getiriyor. Toplumda hissedilmemesi imkânsız bir gaz kokusu var, ya tümden zehirleyecek ya patlayacak. Kesin bilgi.
Öğretilen çaresizlikten kurtulmanın tek çaresi elbette “maymun” olmayı kabul etmemektir. Kafese girmeyi baştan reddetmektir. Çünkü insanlar maymun değildir ve bilhassa aç insanların önce inançlarını yediği bilinir.

Dayağı hatırlatarak açlığı ve en temel ihtiyaçları unutturmak nereye kadar?

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür (insan hafızasının sakatlığı unutmasıdır) ama arşiv asla unutmaz” diye bir söz vardı eskilerde, daha dün olanlar bile unutuluyor/unutturuluyor olsa bile, o halde bizler de asıl arşiv için yazıyoruzdur.