Bu filmi incelemekten, tanımadığınız karakterleri anlamaktan ziyade kendi anılarınızı ve otobiyografik belleğinizi incelemenizi tavsiye ederim. Bu film bence bir araç, kimliğimizi hatırlamak ve hafızamıza sahip çıkmak için.

Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum: Otobiyografik bellek

Haklısınız, Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum (I’m Thinking of Ending Things) filmi oldukça kafa karıştırıcı, ama en sonunda kavramsal hatta manen anlaşılır bir hal kazanmıyor mu sizce de? Kazanıyor ve tam da bu sebeple farklı, yaratıcı yepyeni bir film olarak hafızamıza ekleniyor. Spoiler vermeden bu filmin analizi yapılamaz. Zaten pek keyifli de olmaz bana göre, ancak ilerlediği yolu, karakterlerin, mekânların olgusal pozisyonlarını rahatlıkla konuşabiliriz. Bu anlamda otobiyografik bellek meselesini hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.

KİŞİSEL BELLEK İPUÇLARI

Neurobiology of Learning and Memory adlı bilimsel dergide, otobiyografik bellekle ilgili ilk bilimsel bulgular yayınlandığından beri insan beyninin dehlizleri bağlamında bu konu ile ilgili çok şey öğrenmeye devam ediyoruz. Bu filmle ilgili hiçbir yazı okumadım ve filmin bana ilk hatırlattığı şey bu konu oldu ve bunun üzerine gitmeyi doğru buldum. Biliyorsunuz bireyler kendi geçmiş yaşam olaylarına ilişkin bilgiye otobiyografik bellek aracılığıyla ulaşır. I’m Thinking of Ending Things filminde de iki ana karakterin kişisel geçmiş yaşam olaylarını organize edilmiş bir hiyerarşi içinde izliyoruz. Geriye dönüşlerindeki bazı ipuçları, kaçırılamaz referans noktaları ile onların belleklerinde geziyoruz. Yoğun duygu yükü taşıyan yaşanmış olayları kişisel bellek aktarımları ile inceliyoruz. İncelemek haricinde sorgulamak, geçmişten ders almak hatta geçmişle yüzleşmek fiillerine de şahit oluyoruz.

MEKÂN YAŞAYAN BİR OLGU

Anı, yaşanmış olgulardan kişinin belleğinde saklanan, sırası, yeri geldiğinde anımsanabilen her türlü şey, bellek ise öğrenilmiş ya da yaşanmış konuları, bunların geçmişle ilgisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü olarak özetlenmekte. Filmde bu iki tanımın seyirciye aktarımını kolaylaştıran en önemli unsur mekân. Mekân deneyimlendiğinden dolayı yaşayan bir olgudur. Mekânın kendini hissettirme gücü zaman gözetmeksizin çok yoğundur. Sinemada kullanılan dil gibi mekân da gerçeğe en iyi referanstır. I’m Thinking Of Ending Things insana ait mekânsal deneyimlerin izini sürerken bireyin belleğinin çalışma şekline dair yaratıcı bir incelemeye de fırsat sunmakta. Filmlerde mekânı yaşatan en önemli unsur ise sinematografidir. Kaufman’ın icat ettiği dehlizleri üstün sinematografisi ile ortaya çıkaran isim ise Ida ve Cold War filmlerinden ezberlediğimiz Polonyalı sinematograf Lukasz Zal.

YAPIŞTIRICI GÜÇ KURGU

Filmin kurgusu özellikle bu anlamda parçaları bütünselleştirmek anlamında son derece işlevsel. Kaleme aldığı Eternal Sunshine of A Spotless Mind (Sil Baştan) filminde de aslında benzer deneyimler sunmuştu Kaufman bizlere. Dijital efektleri bu filmde de en azda tutan Kaufman sinematografinin geniş potansiyelinden faydalanmayı tercih etmiş. Filmin parçalarını seyirciye gösterdiği sıralaması, seyirciyi ipuçlarını toplaması açısından zorlasa da bütüne bakıldığında, bu parçalar görevlerini doğru yapmış. Açıkçası bu filmi kurgu ve sıralamaya dikkat ederek bir kez daha izleyince bu daha net görülmekte. Sadece anılardan beslenmeyen sahne dramaturjisi aslında bireyin bellek içinde kapalı tuttuğu parçaları da ortaya serpmekte. Karakterlerin, zaman, mekân sıçramalı hikâye akışılarına giriş çıkışları daha ziyade bununla ilgili. Parçalar bireyin salt anıları değil de bellek parçaları olunca, seyirci izlediği ve tam anlamlandıramadığı sahneleri kendi zihninde benzerlerini aramaya yönlendirilmiş. İşte tam bu noktada muhtemelen çoğunlukla Kaufman’ın ve dolaylı olarak karakterlerinin belleğinde dolaşan seyirci ara ara karanlık dehlizlerde kendi bellek parçacıklarıyla karşılaşmakta. Durmaksızın değişen ama her seferinde birbirine bir şekilde bağlanan anılar, parçacıklar, mekânlar, zaman ve olayların bağlantılarıyla her şey yeniden bir bütün üretebilmekte.

HAYATINI HATIRLAMAK

Hafızasızlaştırılan bir dünya için hafıza çok önemlidir. Hafızayı konu alan filmler bu yüzden çarpıcı bir şekilde seyirciyi etkiler. Gerçeklik kavramının tanımlanmasının bile güçleştiği evrende, insan zihninin kontrol altına alınmaya çalışıldığı dünyada bireysel hafızamız tehdit altında. Hafıza kimliktir, kimlik kaybetme korkusunu yüzümüze vuran bu film aynı Gizemli Şehir (Alex Proyas), Sil Baştan (Michel Gondry), Aç Gözünü (Alejandro Amenabar) filmleri gibi insanın dünyevi korkularını da yansıtmakta. Bu filmi incelemekten, tanımadığınız karakterleri anlamaktan ziyade kendi anılarınızı ve otobiyorgrafik belleğinizi incelemenizi tavsiye ederim. Bu film bence bir araç, kimliğimizi hatırlamak ve hafızamıza sahip çıkmak için.

CHARLIE KAUFMAN KİMDİR?

Amerika’nın sinema ve televizyon yazarlarını temsil eden sendikası Writers Guild of America’nın, yazılmış en iyi 101 film senaryosu listesinde üç senaryosuyla yer alan biri Charlie Kaufman. Kendisi Amerikalı senaryo yazarı, yapımcı, yönetmen ve aynı zamanda yazar. Döneminin en ünlülerinden, toplam dört Akademi adaylığı bulunan Kaufman’ın kalemini, Being John Malkovich (1999, John Malkoviç Olmak), Adaptation (2002, Tersyüz) ve Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004, Sil Baştan) filmlerinden biliyoruz. Yönetmenliğini ise ilk yaptığı muazzam bir film olan Synecdoche, New York (2008, New York Yanılsamaları) filminde görmüştük. Ve şimdi de uzun zamandır merakla beklenen filmi I’m Thinking of Ending Things (2020), Netflix yapımı olarak izlenebilmekte.