Hollanda'nın yaramaz evladı yönetmen Verhoeven'in tek derdi eğlendirici bir macera anlatmakla sınırlı değil. Önyargılara meydan okumak istiyor Verhoeven...

Kara Kitap
Orijinal Adı: Black Book Yönetmen: Paul Verhoeven Oyuncular: Carice van Houten, Sebastian Koch, Thorn Hoffman Süre: 145 dk

Bara kitap 1956'da, İsrail'deki bir kib-butz'da (bir tür devlet çiftliği) açılıyor. Tursitlerden birisi okulda ders veren öğretmeni şaşkınlıkla hatırlıyor: "Sen Yahudi miydin?" Hatırlanan öğretmenin, yani Rachel'in (Carice van Houten) anılarıyla geçmişe, II. Dünya Savaşı yıllarının Hollanda'sına dönüyoruz.

Filmin ana bölümü bu uzun flashback'ten oluşuyor. Ronnie (Halina Reijn) adlı turist kadının neden Rachel'in Yahudi olduğunu öğrendiğinde şaşırdığını bize bu yıllarda yaşananlar anlatıyor. Rachel savaş sırasında, Ellis adıyla direniş için casusluk yaparken, Ronnie Nazilerle yatarak fırsatçılığını sergilemiştir. Rachel, önce bir Hıristiyan ailenin yanına sığınmış, sonra yurtdışına kaçmaya çalışırken ailesini yitirmiş, ardından direnişe katılmış, casus olarak Gestapo şefiyle aşk yaşamış, savaş bitiminde ise kendisini "hain" konumunda bulmuştur.

Film bir flashback'le başladığı için, zaten sonunu baştan söylüyor, Rachel'in kurtulup soluğu İsrail'de alacağını biliyoruz. Ama buna ve 145 dakikalık süresine rağmen film kendisini baştan sona merakla izletiyor, bu açıdan hiç sorun yok. Ama Hollanda'nın yaramaz evladı yönetmen Verhoeven'in tek derdi eğlendirici bir macera anlatmakla sınırlı değil. Önyargılara meydan okumak istiyor Verhoeven. Ne direnişçilerin hepsi iddia edildiği gibi birer kahramandı ne de Nazilerin hepsi birer canavardı derken o kadar ileri gidiyor ki filmin en sempatik kişisini Gesta-po'nun bölge şefi olarak sunabiliyor. Hatta RachePle aşk yaşayan Nazi subayı Müntze (Sebastian Koch) sadece diğerlerine göre değil mutlak anlamda da olumlu bir kişilik. Peki nasıl olmuştu da Müntze, Gestapo içinde bu kadar yükselebilmişti?

NE GERÇEĞE BENZİYOR NE KURGUYA
Verhoeven'in bir Nazi yanlısı olmadığını biliyoruz elbette. "Yıldız Gemisi Askerleri"yle kendi deyimiyle "militan ve faşist bir kitabı" alıp ters yüz etmiş, ondan faşizmle dalga geçen bir film çıkarmıştı. "Kara Kitap"taki derdi Nazileri yüceltmekle değil, savaş sırası ve sonrasında Hollanda'nın tutumuyla. Ne direnişçiler, ne de müttefikler Verhoeven'in eleştiri oklarından kurtulamıyor. Bu hesaplaşmayı yapmak güzel de, ortaya Müntze gibi kahramanların çıkması doğrusu garip.

Verhoeven, "savaş bitti ve mutlu sona ulaşıldı" klişesini de kırmadan durmuyor tabii ki. Filmin finalinde kibbutz'un bir saldırıya karşı hazırlandığını görüyoruz. Saldırganlar gösterilmiyor ama bunların Filistinliler olduğunu biliyoruz. Verhoeven'in aklındaki belki Filistinlileri yeni Naziler olarak sunmak değil ama filmin kahramanı Rachel'in yeniden saldırı altında olması, doğrusu bu izlenimi veriyor. Tarih bitmedi, devam ediyor ve bu sonsuz mücadelede melekler ve şeytanlar yok demek güzel ama taraf olmak da lazım. Verhoeven klişeleri kırarken neredeyse yanlış tarafta olduğu izlenimini veriyor.

"Kara Kitap" bir macera filmi olarak rahatlıkla izleniyor ama o kadar. Filmin asıl kahramanları Müntze ve Rachel inandırıcı kişilikler değil. Rachel o kadar çok beladan o kadar yara almadan çıkıyor İd, neredeyse "demir lady" gibi bir şey oluyor. Ama o klasik bir kahraman da değil, seyircinin özdeş-leşebileceği. Ne gerçeğe benziyor ne de bildiğimiz anlamıyla kurguya. "Sonuçta "Kara Kitap" klişeleri kırarken kendine özgü inandırıcı bir yapı oluşturamıyor.

* * *

Yakın siyasi tarih

Zincirbozan
Yönetmen:
Atıl inanç Oyuncular: Haldun Boysan, Ayşe Tuna-boylu, Bülent Emin Yarar, Suna Selen, Münir Kutlu, Ege Aydan

Zincirbozan, 12 Eylül öncesi ve sonrasını anlatmaya çalışıyor. Siyasal bir film olarak da çok sayıda kişi ve kurumdan söz ediyor. Fakat hiçbir kahramanın öne çıkmaması ve derinliğine ele alınmaması filmin seyrini zorlaştırıyor. Fakat temel kusuru 'Zincirbo-zan'ın indirgemeci tavrı.

12 Eylül'ün yapılış gerekçeleri Yunanistan NATO'ya girmesini engelleyen Türkiye vetosunun kaldırılması (dış faktör) ve asayiş sorunu olarak (iç faktör) gözüküyor.

Asayişin neden sağlanamadığı da tartışılır olduğuna göre geriye sanki sadece NATO kalıyor. Hani işçileri kastederek "bugüne kadar hep onlar güldü, artık biz güleceğiz" diyen patronlar? Burada 12 Eylül'ün niye olduğunu yazma iddiasında değilim ama 'Zincirbozan' bu iddiada olduğuna göre daha kapsamlı olmak zorunda.

Siyasilerin kimilerini gösterip, kimilerini (Türkeş) göstermemek de filmin bir başka boşluğu. Finalde "bu film idealleri uğruna ölen gençlere adanmıştır" diyorsa da bu idealler de filmde görülmüyor.

* * *

Festivalden...
'USTALIK Sınıfı' başlığı altındaki toplantılardan ikincisi Amerikan bağımsız sinemasının önde gelen ismi Gus van Sant'in katılımıyla yine Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleşti. Van Sant, Park Chun Wook'tan farklı olarak doğrudan soru cevap bölümüne geçmedi ve önce kendi sinemaya giriş tarihini anlattı. Van Sant üzerinde bazı hocalarının yanı sıra Allan Ginsberg ve William Burroughs gibi beat kuşağı sanatçılarının büyük etkisi olmuştu. Onlardan öğrendiği 'kes yapıştır' (cut-up) tekniğini ya da 'yavaşlat, hızlandır ve geri sar' gibi kural yıkıcı yaklaşımları 'My Own Private Idaho' ya da son filmi 'Paranoid Park'ta görmek mümkündü.

NICOLE Kidman 'To Die For' filmi için kendisini aramış ve "bu filmde oynamak benim kaderim" demişti. 'Kader' sözcüğü Van Sant'i her zaman olduğu gibi derinden etkilemiş ve rolü Van Sant'e vermişti.

FESTİVAL'de gerçekleşen bir başka toplantıda Fassbinder oyuncuları Udo Kier ve Irm Hermann seyirciyle buluştu. Fatih Özgüven'in moderatörlüğünü yaptığı toplantı konuşulanlardan çok atmosferiyle özel bir yer edindi. Kier'in hem Özgüven'e hem de toplantının olağanüstü çevirmeni Fatma Artunkal'a yaptığı sataşmalar toplantıyı tam anlamıyla bir tiyatroya dönüştürdü. Bu arada Fassbinder'le çalışmanın güçlükleri ve keyfine dair bilgiler de edindik.