2023’e haftalar kaldı. İnsanların ruhsal, bedensel hatta mantıksal olarak bu denli zedelendiği bir dönem hatırlamıyorum. Geçmişte tatlıya bağlanamasa bile bir şekilde yatışan kavgalarımız olurdu. Hafıza kümelerimizin kesişimi daha genişti. Yardımlaşmaya, konukseverliğe, oyun paydaşlığına bağlı hatırat hassas dengeleri korurdu. Bireyselleşmenin tehlikeli bir hal aldığı günümüzde artık aile fertleri bile tahammülsüz, zihnen birbirinden uzak. Ekranda saniyelik hikâyeleri izleyerek çoğu yanıltıcı olan dijital mutluluk alemine dalmaya meyilli, yan dairemizde oturan insanın, sıramızı paylaştığımız arkadaşın, kitabını okuduğumuz yazarın, filmini izlediğimiz yönetmenin hakiki hikâyesini keşfetmekten uzağız. Oysa ki yaşamı anlamlandırmak için beşeri örüntülere ve imajlardan arınmış hikâyelere ihtiyacımız var. Görüntülerden ‘keşke’ler kopyalamak gereksiz.

Yetişkinler tüketim çağının oyuncaklarıyla oyalanırken çocuklar inanç tacirlerinin ya da modern pazarlama baronlarının gizli ya da açık istismarına uğruyor. Yalana dayalı habercilik anlayışı, kaynağını doğrulayarak gerçekleri ortaya koymaya çalışan etik haberciliği baltalıyor. Toplumun yaraları genişliyor. Yaşamları algoritmalarla dizayn edilmemiş ve özgür iradesiyle tercih haklarını kullanabilmiş belki de son nesil yavaş yavaş kabuğuna çekiliyor. İşin kötüsü, çoğu kişi geçmişin olumlu davranış biçimlerini ve bilge yönelimlerini çocuklarına aktaramayacak kadar yorgun, ihmalkâr ya da ilgisiz. Doğa ise etrafımızdaki ve içimizdeki kasvetin derinliğini ortaya çıkarmak istercesine; Aralık ayından beklenmeyecek ölçüde parlak. Tezat, tuhaf!

Bu yıl çocuklarımla okuduğum oyuna dönüştürdüğüm, eğlendiğim, şaşırdığım, yeni bilgiler öğrendiğim kitapları kategorize edip bir liste paylaşmayı planlarken hayat bildik sürprizlerinden birini yaptı, çok sevdiğim bir yakınımı kaybettim. Ferzan Özpetek’in Cahil Periler’inde işittiğim ve aklımdan çıkmayan şu cümle ile izah edecek olursam, yanındayken “daha önce olduğum her yaşta olabildiğim” birini; babasını çok seven bir kız çocuğunu, sevgi dolu bir anneyi, incitmeden rehberlik eden bir çocuk gelişimciyi, toprak gibi cömert olan komşu annemizi kaybettim. Bugün hayatın şefkatli, çalışkan, paylaşımcı dişi enerjisini hissedebildiğim üç kitaptan bahsederek üzüntümle başa çıkmak istedim. Resimli kitapların en sevdiğim işlevlerinden biri de bu.

Cosmos Yayınları - Yazan: Laetitia Colombani, Resimleyen: Clemence Pollet, Çeviren: Olcay KunalCosmos Yayınları - Yazan: Laetitia Colombani, Resimleyen: Clemence Pollet, Çeviren: Olcay Kunal

SAÇ ÖRGÜSÜ ya da Lalita’nın Yolculuğu, Laetitita Colombani’nin Saç Örgüsü adlı romanından uyarlanmış resimli bir çocuk kitabı. Hindistan’da düşük kastlardan gelen kadınlara biçilen rollere ve insan onurunu zedeleyen uygulamalara dikkat çekiyor. Okuma hakkı olmayan kızının iyi bir eğitim alabilmesi için çırpınan ve içinde bulunduğu koşulları zorlayan bir anne görüyoruz. Köy öğretmenini ikna eden kadın Lalita’yı heyecanla okula hazırlıyor fakat küçük kız sınıfa girdiğinde ummadığı bir davranışla karşılaşıyor. Bu duygunun ‘dehşete kapılmak’ olarak ifade edildiği metin, anne Smita’nın kızıyla ülkenin diğer ucundaki ‘dokunulmaz’ çocuklar okuluna doğru yola çıkmasıyla hareketleniyor. Tanrı Vişnu’ya adanan adak, haksızlığa uğrayanları koruyan “Eşkiyalar Kraliçe”si, kutsal kent Varanasi, tıka basa dolu tren kompartımanları onları hedeflerine ulaştırabilecek mi? Bir tapınağın en üst merdivenine tanrıları onurlandırmak için verilen armağanlar dizilecek. Verecek hiçbir şeyi olmayanların hüznü belirecek. Boşaltacak tuvaletin, yenecek farenin olmadığı o yer için kim bilir kaç saç örgüsü feda edilecek?

Cosmos Yayınları - Yazan: Laetitia Colombani Resimleyen: Clemence Pollet Çeviren: Olcay Kunal

Yordam Kitap – Yazan ve Resimleyen: Soner TunaYordam Kitap – Yazan ve Resimleyen: Soner Tuna

Çizgilerle Bir Bilim Kadınının Hikâyesi, MADAME CURIE , 20. Yüzyılın ilk yarısına damga vurmuş ilkeli bir bilim insanının öyküsü. Soner Tuna, yaşamları birer devrimci mücadele örneği olarak kabul edilen tarihi figürleri benzersiz çizgiler ve yalın bir üslupla anlatıyor. Sanatçının Rosa Luxemburg’un yaşamını anlattığı kitabını geçen yıl paylaşmıştım.1891 yılına gidiyor, Sorbon’daki eğitimini tamamlamak üzere yola çıkan ve amacı bir an önce ülkesine geri dönüp öğretmenlik yapmak olan genç Marie Sklodowska’yı taşıyan Varşova – Paris trenini görüyoruz. Marie, Paris’te soğuğa ve açlığa meydan okuyarak zamanının büyük kısmını çalışmaya ayırıyor. Fizik Bölümünü birincilikle bitiren genç kadın araştırmalarını sürdürebilmek için bir laboratuvara ihtiyaç duyuyor. Fizik ve Kimya öğretmeni Pierre Curie ile tanışması ile öyküsü daha tutkulu bir zemine oturuyor. Yoksulluk ile kuşatılmış bir araştırma ortamı iki bilim insanının nasıl oluyor da huzurla kuşatıyor? Marie, radyoaktiviteyi tanımladığı yıllarda bir yandan bebeğini büyütüyor. Tonlarca maden filizini işlemeyi göze alan narin ve kararlı bir kadın görüyoruz. Geçim kaynaklarını araştırmalarına ayıran çift, radyumun ışığında soluklanıyorlar! Sorbon’daki kulislere, global tekliflere, dış dünyanın Nobel’e bağlı büyülü ilgisine rağmen bilimin ruhundan uzaklaşmıyorlar. Sadelik varsıllığı gölgede bırakıyor. Kitapta Curie’nin “devam etmenin imkansızlığını” ilk kez hissettiği olayı öğreniyoruz. Dönemin kadınlara tanıdığı haklar düşünüldüğünde Sorbon’da kürsü alması bir çeşit zafer olan, ikinci kez Nobel kazanan, hekimler ile çalışmalar yürütüp röntgen tekniğini insanlığın hizmetine sunan Curie, hayat için elzem ve gerekli olan şeyi ‘merak’ ve “neticesi bilinmeyen işlere girişmek isteği” olarak açıklıyor.

Yordam Kitap – Yazan ve Resimleyen: Soner Tuna

Yapı Kredi Yayınları - Yazan : Heinz Janisch, Resimleyen: Helga Bansch, Çeviren: Dürrin TunçYapı Kredi Yayınları - Yazan : Heinz Janisch, Resimleyen: Helga Bansch, Çeviren: Dürrin Tunç

KOMŞU TEYZE, yaşlı bir kadın ile küçük bir çocuk arasında kurulan özel bağın duygusal hikâyesi. Küçük bir çocuğun dilinden, masum ifadelerle komşu teyzesini dinliyoruz. İnsanın içini görebilen, duygularını yüksek tonda yansıtmaktan çekinmeyen araştırmacı bir teyze bu. Çocuk, komşu teyzenin sabrına, canlılarla arasındaki ilişkiye hayran. Sayfalardaki çizimler metnin duygusuna göre değişen perspektiflere sahip. Çizer kullandığı renkler aracılığıyla yaşlı kadın ile küçük çocuğun arasında tatlı bir uyum yaratmış. Gücü, neşesi, sihirli sözleriyle çocuğu güldüren teyze hastalanınca yaşamın ritmi farklılaşıyor. Komşu evde yaşananlar; çocuk ile kadının paylaşımları günümüzde ihtiyaç duyulan ama artık pek çok insanın yitirdiği özel bir yakınlığın mis gibi kokusunu burnumuza taşıyor. Komşu teyze gizli kanatlarını takıp gökyüzüne doğru havalanırken geride sıcacık hikâyeler ve duvara asılmış fotoğraflar kalıyor. “Herkesin hayatından hikâyeleri aldığı bir yaşlı vardır…Ve bir gün onlar gider ama hikâyeleri kalır.” diyen kitaptaki küçük çocuk ne kadar şanslı. Ne mutlu bize ki ben ve çocuklarım da en az onun kadar şanslıyız.

Yapı Kredi Yayınları- Yazan : Heinz Janisch Resimleyen: Helga Bansch Çeviren: Dürrin Tunç

Bizimle hikâyesini paylaşanlar ve güvenle hikâyemizi paylaşabildiklerimiz, hepsi nasıl da değerli! Onlara kavuşmak güzel, uğurlamaksa çok hüzünlü bir o kadar meşakkatli.

Şimdiden güzel bir yıl dilerim.