Bu ara içimiz dışımız seçim oldu. İngiltere’nin seçilmemiş başbakanı fırsatın kokusunu almış olmalı ki 8 Haziran’da genel seçim ilan etti. Görünen o ki büyük ihtimalle de bu seçimi kazanacak. Geleneğe uygun biçimde, desteklediği partilerin seçim kazanmasına alışık olmayan birisi olarak tabii ki seçimin kaybedeniyle daha ilgiliyim.

8 Haziran genel seçimlerinde İngiltere Brexit, yani Avrua Birliği’nden çıkma hükümetini oylayacak. Önümüzdeki 4 haftada bunun kararı verilecek. Ancak geçen hafta Perşembe günü İngiltere’de yerel seçimler yapıldı.

Katılım oranının yüzde 30’larda kaldığı seçimde İşçi Partisi ana muhalefet partisi olarak kalmakla birlikte Muhafazakarların yüzde 11 gerisine düştü. Daha kötüsü daha önceki seçime göre yedi puanlık bir seçmenin İşçi Partisi’nden Muhafazakarlara kaydığı tahmin ediliyor. İşçi Partisi için tek teselli Manchester ve Liverpool’da yeni oluşturulan metropol belediyelerini kazanması ve Cardiff belediyesini elinde tutmayı başarması oldu.

2010’lara dek İşçi Partisi’nin yıpranmasından da nemalanarak popülerliğini artıran Liberal Demokratlar bu yerel seçimde umduklarını bulamadılar ama onlar lehine bir kaç puanlık bir kıpırdanma oldu. Genel seçimde yüzde yirmi barajının üstüne çıkarlarsa hem İşçi Partisi’ne faydaları olur hem de siyasette yeniden anlamlı bir yer edinebilirler. Biliyorsunuz 2010’da girdikleri koalisyon hükümetiyle birlikte Liberaller popülerliklerini kaybetmiş ve son seçimde sadece 8 milletvekili kazanabilmişlerdi.

Genelde muhafazakarların güçlü olduğu yerlerde destek alması muhtemel Liberallerin güçlenmesi ironik biçimde İşçi Partisi’ne yarayacak. Seçmen profillerinin ve tabii ki gelir eşitsizliğinin coğrafi dağılımı İşçi Partisi’ne bir avantaj sağlıyor. Dar bölge sisteminde büyük şehirlerde az farklarla kazanan İşçi Partisi, metropoller dışında büyük farklarla kazanan Muhafazakarlara göre bir kaç puan daha az bir destekle iktidar olabiliyor. Bu bağlamda İşçi Partisi’nin bir ‘şansızlığı’ da UKIP yani Bağımsız Birleşik Krallık Partisinin ağır oy kaybı yaşaması. UKIP İşçi Partisi’nden oy çalabilse de genel olarak Muhafazakarlara hitap eden bir parti. Yani sağdaki oyları böldüğü için İşçi Partisinin işini kolaylaştırabiliyor.

Seçimin galibi hiç şüphesiz hem oy oranını hem kontrol ettiği belediye sayısını artıran Theresa May’in Muhafazakar Partisi. Ama dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi yerel seçim sonuçları genel seçimlerden farklı olabiliyor. May’in kamuoyu yoklamalarında daha popüler olduğunu düşünürsek, sonuçlara temkinli yaklaşmak gerekir. Ancak herşeye rağmen şu an ülkedeki en popüler siyasetçi altı ay öncesine kadar ‘piyango vurdu’, ‘yapamaz’ denilen May. Bu seçim zaferiyle daha sık Thatcher’a benzetilecek.

Seçimin en büyük (oy) kaybedeni UKIP oldu. Oyları yüzde yirmilerden yüzde beşe düşen UKIP bu kez seçmenlerinin nerdeyse tamamını Muhafazakar Parti’ye kaptırmış görünüyor. Bunda çok da şaşılacak bir şey yok aslında. UKIP zaten Muhafazakar Parti’nin içinden çıkmış Farage ve benzeri vekillerin oluşturduğu bir tek mesele partisiydi. Tek mesele, yani AB’den çıkış kararı alınınca misyon tamamlandı ve bir anlamda herkes evine döndü.

Ancak asıl kaybeden UKIP değil. Çünkü UKIP, Britanya’nın siyaset dengelerini belki de uzun süre değişmeyecek biçimde milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı eksenine çekti. Corbyn’nin ekibi yerel seçim kayıplarına karşın kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar. Radikal politikalar, popüler politikalarla genel seçimi kazanacağız diyorlar. Bankerlerden hesap sormak, refah devletini güçlendirmek, yeniden devletleştirme gibi vurgular ne kadar etkili olacak göreceğiz. Şimdilik siyasetin en önemli meselesi Brexit ve Corbyn’in bunu daha iyi yapacağını ispatlaması gerekiyor. Çünkü AB’den çıkmayalım diyen sadece Yeşiller ve Liberaller. Açıkça Brexit karşıtı görünmenin siyasi intihar sayıldığı ortamda, onların da tahmin oy toplamı yüzde 10’u bulmayacak gibi. Partilerin ana propaganda eksenleri bu aşırı sağ kıvrımda bir süre daha kalacak gibi görünüyor.

İyi haftalar ve bol şanslar.