Her yer Taksim, her yer direniş

GÜRKAN KORKMAZ
Avukat

Taksim’de Gezi Parkı’ndayım, bir bankta oturmuş buluşma saatini bekliyorum.

Aslında BirGün’lük Festival için gelmiştim İstanbul’a, orada toplanacaktık arkadaşlarla... Şarkılarla, şiirlerle mücadeleyi güçlendirmeye, omuz omuza halay çekmeye...

Ama festival iptal... Malum memlekette OHAL var. Hal böyle olunca burada toplanalım dedik. Direniş en güzelidir...

Taksim Gezi Parkı’nda çadırlar kurulmuş, insanlar toplanmıştı.

Derken karşıda belirdi Ethem, elinde bayrak dilinde “Halk kazanacak...” Göz göze geldik uzaktan; kararlı bir bakış, hafif bir tebessüm ile selamladı beni. Arkasında işçi direnişçileri...

Berkin çadırların orda abi ablalarıyla sohbet ediyordu. Ablalardan biri derslerini sordu, ardından bir matematik sorusu... Ben bile zorlandım, el insaf ablası daha 14 yaşında çocuk. Öyle ki rahat çözebilmek için problemi, cebinden çıkardı bilyeleri. Sonra Berkin ayrıldı yanlarından; bir elinde bilyeleri, diğerinde arkasından sürüklenen uçurtmanın ipi...

Hasan Ferit, Abdocan, Mehmet omuz omuza vermiş halay çekiyordu kalabalık bir grupla birlikte. Sendeler gibi oldu arkadaşlardan biri ama hiç düşer mi omuz omuza veren, kolkola giren kimseler. Hissedilmedi bile, halay devam etti tüm neşesiyle...

Medeni de halay çekiyordu ama bu biraz farklıydı bizim bildiklerimizden. Zaten söyledikleri şarkıyı da anlamamıştım ama bir bölümünde herkes bir ağızdan eşlik ediyordu; “Biji Biratiya Gelan”. Anlamını sonradan öğrenmiştim ben de. “Yaşasın Halkların Kardeşliği”ymiş meğerse. Yaşasın tabi ya, halkların kardeşliği yaşamasın da ne olsun bu topraklarda...

Ahmet, Antakya’nın hırçın, asi çocuğu... Suyunda yüzdüğü Asi Nehri gibi heyecanlı, durmak bilmez... Armutlu gençliği ile gelmiş; biraz ıslak, biraz yorgun... TOMA fena hırpalamış belli, bir de üzerine biber gazı... Ama Ahmet diri dirençli, vız gelir ona akrep de TOMA da...

Dalmış izlerken etrafı, yanıma oturdu Ali İsmail. Sohbet ettik biraz havadan sudan. Sordum sevdiği bir kız varmış, ama daha açılamamış. Sınavlar bitsin öyle açılacakmış, yok derse sınavlara çalışamazmış. 19 Yaşındaki birinin en büyük derdi bu olsa gerek. Derken bir curcuna koptu, heyecanlandım ayaklandım. “Ne oluyor abi” dedi. “Bak” dedim, “bizim gençlerin orda olaylar var, Berkin nerede onu korumak lazım” dedim. İşte orada, bir ağacın altında bilyeleri dağılmış onları toplamakta. Koşturdum ama bir türlü ulaşamadım, sarıp kollayamadım. Koştukça uzaklaşıyor, uzandıkça yetişemiyordum.

Ali İsmail’e baktım beni izliyordu bıraktığım yerde. Telaşla yanına koştum olanları anlatmaya. Daha şimdi buradaydı, bu kadar çabuk uzaklaşamazdı.

Çıldıracaktım, her şey bir tuhaftı.

Bizim gençler oradaydı biliyordum ama ulaşamıyordum, görüyordum ama konuşamıyordum.

Bir tuhaflık vardı ama neydi?

Biraz yakından bakayım dedim, çadırdakiler bizim gençler değildi. Pankartlarda mizah, alanlarda halay yoktu. Zaten meydanda TOMA da, akrep de yoktu.

Üç sene önce direnerek, bedeller ödeyerek kendilerinden koruduğumuz park şimdi onlar için direniş alanı olmuştu.

Tek ortak yanı Taksim’di, bir de Direniş!

O park artık bunun simgesiydi; her türlü diktaya, darbeye karşı direniş. Her yerde direniş...

Her yer Taksim, Her yer direniş...