Herhangi biri: Kimliksizliğin imkânları

Niteliklerle donattığı formunu diğer formlardan ayırmaya ve özellikle de farklılaştırmaya çabalayan birini düşünün. Yani kendinizi. Nasıl da çabalıyoruz fark yaratabilmek için? Ve fark yaratmak için yüzeyimize nitelikler ekliyoruz durmadan. Bedenimiz nitelikler taşıyan bir dayanak gibi. Ve bedenimizin yüzeyine yeni nitelikler ekleyerek fark yaratmaya çabaladıkça tuhaf bir şekilde aynılaştığımızı da görüyoruz. Saç şeklimizle, giyim tarzımızla, derimizin altına enjekte ettirdiğimiz dolgularla, okuduğumuz kitaplarla, tükettiğimiz yiyeceklerle farkı yüzeyde kurmaya çalıştıkça bir sınıflandırma nesnesi olmaktan kaçamıyoruz ne yazık ki. Ve sadece şeklimize bakarak “Siz şu kümeye aitsiniz” diyebiliyorlar; farklı şekilde kurduğumuzu düşündüğümüz formumuz bizi ele veriyor ve enseleniyoruz. Rafların, klasörlerin, kümelerin içine hapsedildiğimizde artık birer sınıflandırma ve manipülasyon nesnesine dönüşmüşüz demektir. Ve süpermarket reyonlarının raflarında kendimize rastladığımızda şaşırmıyoruz. Raflardaki formlar biziz, bu formlarlarda buluyoruz kimliğimizi. Oysa şekil ya da form bir tuzaktır.

Peki, nasıl kurdular bu tuzağı? Aristoteles formu niteliklerin toplamı olarak tanımlıyordu. Nesnelerin nitelikleri vardır ve bu niteliklerin kimi özsel, kimisi arızidir. Özsel nitelikleri soyutlayarak bir nesneyi o nesne yapan ve diğerlerinden ayıran niteliklerini tek tek tespit ettiğimizde tikel nesnenin formuna ulaşıyoruz. Dolayısıyla her tikel nesnenin niteliklerinin toplamı olan bir formu var. Ve kendimizi bir formun içine sığdırabiliyoruz. Formlarımıza bakarak aramızda özdeşlikler kurduklarında kümelerin içinde topluyorlar bizi. Bu kadarla kalsa yine iyi; sonra da hiyerarşik sınıflandırma kulelerinin içine hapsediliyoruz. Tikel, bir tuğladır, tümel ise hiyerarşik bir kule. Tikellerle ördükleri sınıflandırmanın tümel kulelerinde tutuklu kalıyoruz. Kulenin tuğlalarından biriyiz, unutmayın. Hani, Pink Floyd’un seslendiği “duvardaki tuğlalardan biri”. Hapsedildiğimiz kulenin inşasına güle oynaya katılıyor, sonra da saçımızı uzatıp Rapunzel gibi kulenin dışına sarkıtıyoruz, biri gelip bizi kurtarsın diye.

Kendinizi hapsettiğiniz kuleden sizi kurtaracak birini boş yere beklemeyin, gelmeyecek. Tuğla olmayı kendi rızanızla kabul ettiniz çünkü ve şimdi yine kendi arzunuzla tuğla olmayı bıraktığınızda kuleden kurtulabilirsiniz ancak. Duvardaki yeri ve işlevi belirlenmiş tuğla olmaktan kurtulmak için sınıflandırmaya yarayan niteliklerden soyunmanız gerekecek önce. Buna niteliksizleşme de diyebilirsiniz. Hiçbir niteliğe sahip olmayan ve kimliklendirilemeyen ve her türlü sınıflandırmadan kaçan biri. Kimlikli form bir kimsedir, niteliksiz olan ise herhangi biri. Dolayısıyla birinden söz edebiliriz ama herhangi biri sıradanlığın kopkoyu zemininde kaybolmuştur, ayırt edemezsiniz. Bizler ayırt edilebilmek ve farklı olabilmek için kendimizi niteliklerle donattıkça kulede tutuklu kalanlarız. Ama herhangi biri, niteliklerinden sıyrılarak kuleden çoktan kaçmıştır, dışarıdadır artık.

“Herhangi, saf tekilliğin figürüdür. Herhangi tekilliğin kimliği yoktur” diyor Agamben, ‘Gelmekte Olan Ortaklık’da (Monokl). Ve herhangi biri ‘dışa açıklığı’yla, dışarıyla kurduğu ilişki nedeniyle herhangi biridir. Dışarı olmuştur, içeride mahrum kaldığımız tüm mümkün dünyalarla temas edendir. Dışarıyla temas edenin bir kimliği olmadığı gibi bir formu da yok. Bir ‘EKSTASİS’ (kendi dışına çıkma) hâli yaşamış olabilir ve kimlik/form hapishanesinden kaçmıştır. Oysa iktidar, kuleden tek bir çıkış yolu bırakmıştır: tıp jargonuyla ‘EXITUS’; yani ‘eks’, yani ölüm. Sadece öte dünyadan söz edenler, ölüm severler çok severler ölü tuğlaları. Ve faşizmin kuleleri ölü tuğlalarla örülmüştür. Duvardaki tuğlalardan biri olmak istemiyorsak ölü kabuğumuzdan, kimliğimizden kurtulmak gerekecek önce; taşmak, su olup akmak, yaşama karışmak, yaşam olmak. Dışarıda yaşam var. Herhangi biri, dışarıyla temas kurarak yaşamın tüm potansiyellerini bir anda kavrayan ve devindikçe formunu yitirendir. Ayırt edilemez ve ele geçmez; form içine kapatamazsınız; direngendir. Formsuzluğun imkânları…