Herkes biliyor
![Herkes biliyor](https://static.birgun.net/resim/haber/2024/08/11/herkes-biliyor.jpg)
Musa KART - Karikatürist
Değerli kardeşlerim Can Atalay, Çiğdem Mater, Osman Kavala, Tayfun Kahraman ve Mine Özerden’e…
Pek çoğunuzla aynı ortamı paylaşamadım, yüz yüze olamadım. Ancak Gezi Davası’nın ilk gününden bu yana süreci dikkatle izlemeye çalışan biri olarak yakınlarınızı ve dostlarınızı onurlandıran duruşunuza tanıklık ettim. Ben de çizdiği karikatürlerle, kininin takipçisi bir ekibi kızdırdığım için 2 kez cezaevine atılmış bir karikatüristim. Savunmamı yaparken, davamıza bakan hâkim salonda gülüşenleri uyarmıştı, “Lütfen içinizden gülün!” diyerek. Bu sözler yaşadığımız dönemin trajikomik özetiydi sanki.
Yüz yüze gelemesek de kafamda ve gönlümde yer buldunuz. Ancak sevgili Can ile çok uzun zaman önce kesişmişti yollarımız. O güzel adam, benim hem arkadaşım hem de Cumhuriyet Davası’nda avukatım oldu. İddianamemiz, cezaevine girişimizin 5’inci ayında yazılabilmişti. Tüm yaşadıklarımızdan geriye savunmalarımızın kalacağını düşünerek günlerce, aylarca volta atarken bile aldığım notları ilk ziyaretinde ona okumuştum. Görüşme saati boyunca gülmüştük çünkü duruşmada, itirafçı olmak istiyorum diyecektim.
∗∗∗
Bundan sonrasını savunma metnimden aktarayım: İddia makamı bizi bazı terör örgütleriyle irtibatlı gösterebilmek için dile kolay tam 5,5 ay çalıştı ve ekleriyle birlikte 30 klasörlük bir soruşturma dosyası hazırladı. Bu durumda birimizin çıkıp suçunu itiraf etmesi bekleniyor olabilir. Ama belki de bu işi bir karikatüristin yapması daha uygun olur. Karikatüristten itirafçı olur mu? Denemek istiyorum. Evet, ben karikatür hayatımda bir örgüte yardım ve yataklık ettim. Bu örgütün adı Ü.T.Ç. Açılımı: Ülkemin Tüm Çocukları. Üyeleri arasında 2,5 yaşındaki torunum da var. Biliyorum ki heyetinizin de çocukları, salonda bulunan dostlarımızın da çocukları bu örgütün üyeleri arasında.
Torunuma, örgütlerinin amacını sordum, anlattı: “Dede biz de batılı akranlarımız gibi yaşamak istiyoruz. Özgür ve mutlu bir hayatımız olsun istiyoruz. Kimse ölsün mölsün istemiyoruz.”
“Peki, beni de örgütünüze üye yapar mısınız?” dedim.
“Olmaz dede, sen çocuk değilsin. Ama çok istiyorsan, bize yardım ve yataklık yapabilirsin, bizim için çizebilirsin.”
İşte itiraf ettim. Doğrusu bu çocukların örgütüne yardım ve yataklık yapmak, hayatımın anlamı oldu. Ben ceza tehditlerinden ziyade, çocuklarımıza mahcup olmaktan korktum her zaman… Biliyorsunuz, mizah duygusunu yitirmiş bir ülkede yaşamak zordur ama her şeyin mizah olduğu bir toplumda yaşamak daha da zordur. Biz ne yazık ki her şeyin mizah olduğu evreye geçtik galiba. Ama yine de zor zamanlarda sığındığımız bir liman gibi mizah.
∗∗∗
Gezi Davası, yakın tarihimizin tanıklık ettiği en büyük dava. Bir sembol dava. Sizler de bu davada yargılanan sembol isimler oldunuz. Karşılaştığınız tüm haksız ve insaf ölçülerini aşan suçlamalara karşın, önyargılarına esir düşmemiş insanlar, sizlere neler yaşatıldığını görüyorlar, anlıyorlar ve biliyorlar…
Herkes biliyor; hukuk gözetmemiş iddianamenizde suç ve delilin olmadığını ve Gezi Davası’nın yargı aracılığıyla siyasal bir intikam davasına dönüştüğünü…
Herkes biliyor; Akla, vicdana ve hukuka aykırı bir kararla, çevreyi, doğayı ve insanı savunduğunuz için yargılandığınızı…
Herkes biliyor; Yaşamlarını özgürce kurmak isteyen insanların yanında durduğunuz için yargılandığınızı…
Herkes biliyor; Kent suçlarına karşı mücadele ederken, kente sahip çıktığınız için yargılandığınızı…
Herkes biliyor; “Taksim birkaç rantçının değil, emekçilerin, çocukların, gençlerin, marjinallerin, hatta kedilerin, köpeklerin ve kuşların meydanıdır” dediğiniz için yargılandığınızı…
Herkes biliyor; Soma faciasında, Adana Öğrenci Yurdu yangınında, Çorlu tren kazasında halkın yanında ve vicdanında olduğunuz için yargılandığınızı.
İzninizle mektubumu, Leonard Cohen’den ödünç aldığım bir satırla bağlamak istiyorum.
“Ve herkes biliyor, zarların hileli olduğunu.”