Referandum için Türkiye’ye örnek olarak Şili gösterildi. 1988’de Şili Diktatörü Augusto Pinochet’ye karşı düzenlenen “No” kampanyasının yaratıcısı Eugenio Francisco Garcia Ferrada CHP tarafından İstanbul’a davet edildi. Geldi, toplantılara katıldı “aman ha” dedi:

-Kişiyi hedef almayın, kampanyayı gelecek üzerine oturtun. Biz öyle yaptık ve kazandık.

Öneriyi Türkiye’de uygulamak mümkün olamadı. Çünkü Türkiye’de Pinochet yoktu, Recep Tayyip Erdoğan vardı. Biricisi asker ikincisi sivil…

Birincisi askeri darbeyle gelmişti, ikinci üst üste kazandığı serbest demokratik seçimlerle…

Şili’de şehirlerin meydan ve caddeleri general Pinochet ile ne kadar doldurulmuştu bilemiyoruz. Türkiye’de ise bir santim boş yer kalmadı ki, üzerinde Tayyip Erdoğan ve “Evet” afişi, posteri, pankartı olmasın.

Bu yüzden referandum kampanyasının tam ortasında Erdoğan yer aldı.

Evetçiler Erdoğan’a evet diyorlardı.

Hayırcılar ise “Tek Adam”a hayır diye haykırıyorlardı.

Erdoğan referandumu, seçim eksenine oturttu. Sürekli olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklendi. Çünkü bir tek o kalmıştı Meclis’teki muhalefet lideri olarak. HDP’nin Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş Edirne ve Figen Yüksekdağ ise Kandıra Cezaevlerine konulmuşlardı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise iktidarın yediğinde yer almıştı. Türk-İslam sentezi klasörünün içinde güvenli bir bölge temin etmişti kendisine…

•••

Geriye sadece Kılıçdaroğlu kalıyordu. Erdoğan da ona yükleniyordu:

»Bu Kılıçdaroğlu var ya…

Oysa yeni bir anayasa paketi oylanıyordu. İçinde öyle maddeler vardı ki, Türkiye Cumhuriyeti son durağına varacak, arkasından yeni bir yol haritası çizilerek öyle devam edilecekti. Meraklı sorular kafa kurcalıyordu:

»Cumhurbaşkanı Meclis’i feshedecek mi?

»Bu Kılıçdaroğlu var ya!..

»Meclis bakanlar hakkında gensoru önergesi verebilecek mi?

»Bakın bu Kılıçdaroğlu bugüne kadar taş üstüne taş koymadı biliyor musunuz?

»Kaç tane Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak?

»Kılıçdaroğlu kaç seçim kaybetti hâlâ koltuğunda oturuyor.

»İcranın başı olarak hesap sorulması için 400 milletvekili sayısı çok değil mi?

»Kılıçdaroğlu ve partisi şimdiye kadar hiçbir şeyin hesabını veremediler.

»Başka bir şey söyleyecek misiniz?

»Bu hayırcılar var ya benim türbanlı bacılarımı üniversiteye sokmadılar.

Eh bu kadar ülke ekseninde olunca başkası da mümkün değil tabii… Şili 1988’de avantajlıydı:

Darbeyle gelmiş bir diktatöre sahipti!

Sandık, seçim, demokrasi gibi kavramlara uzaktı. Sadece ülkesini yönetmek istiyordu. Şili halkı ona “yeter” diyebilirdi.

•••

Bu alanda da sınır tanımıyor.

En son yaptığı bir benzetme ile gönüllerde taht kurdu. 15 Temmuz Darbe Girişimi gecesi ile Hazreti Muhammed’in saklandığı mağara arasında irtibatı aklılarla getirmesi gerçekten göz yaşartıcıydı.

İki olay arasında herhangi bir ilginin bulunmaması dışında hiçbir eksikliği olmayan bu tespit muhteşemdi.

Anadolu’da bazı imamlar iki önceki seçimden itibaren hutbelerine eklemeler yapıyorlardı:

»Oy vermeyeceksiniz, cemaatime katılıp beni de günaha sokmayın!

Bütün bunlara karşın referandumdan ‘Evet’ çıkması hâlâ garantilenmiş değil.

Neden?

Ülkenin en içinden “yanık” halde…

Canı yanan, yakılan çok fazla insan var.

Bu yüzden Türkiye “Hayır” diyecek.

Bu sonuç başta iktidar partisi olmak üzere herkesin hayrına olacak!