CHP’nin Türkiye’nin toplumsal dönüşümünü görmezden gelerek ısrarla 1970’ler popülasyonuna seslenircesine yaptığı bu siyasetin temel direği de iktidar partisinin geleneksel ve sadık tabanı olarak görülen esnaf ve çiftçilere seslenmek üzerinden şekilleniyor.

Herkes için mi CHP?

Onur Alp Yılmaz

Geçtiğimiz günlerde Metropoll’ün yaptığı Türkiye’nin Nabzı araştırmasındaki bir veri, muhalefete aslında çok önemli bir mesaj veriyor. Bu veri, “İmamoğlu Algısı” üzerine yapılan araştırmaydı. Buna göre halkın %62’si İBB’de terörle iltisaklı 500 kişinin çalıştığına inanmazken, yalnızca %24’ü buna inandığını belirtiyor. Bu %24’lük kesimin kahir ekseriyeti ise iktidar kanadının iki ortağının seçmenleri. Dolayısıyla bu veriden hareketle muhalefet, ısrarla kazanabileceğine inandığı bu kitlenin alternatif bir gerçeklikte yaşatıldığını idrak ederek bu beyhude çabasından vazgeçmeli. Çünkü Arendt’in ifadesiyle bu insanlar, “Ne gördüklerine ne de duyduklarına inanır. Onları sadece parçası oldukları sistemin tutarlılığı ikna eder.” Başka bir ifadeyle, bu insanlar hayata, “inanıyorum, çünkü doğru” noktasından değil de “doğru, çünkü inanıyorum” noktasından bakıyorlar. Bu da muhalefet kanadını ve CHP’yi herkese seslenmeye çalışırken kimseye seslenememe gibi bir tuzağa sürüklüyor.


CHP’nin Türkiye’nin toplumsal dönüşümünü görmezden gelerek ısrarla 1970’ler popülasyonuna seslenircesine yaptığı bu siyasetin temel direği de iktidar partisinin geleneksel ve sadık tabanı olarak görülen esnaf ve çiftçilere seslenmek üzerinden şekilleniyor. Ancak burada gözden kaçırılan en önemli husus, Türkiye’nin koşar adımlarla ücretli emek toplumuna, yani bir patrondan maaş alan insanlar toplumuna doğru evrilmesi. Bugün artık esnaf, seçmenin yalnızca %3,5’unu oluşturuyor. Dolayısıyla hem niceliksel durum hem de muhatap olduğu sembollerin iktidarın değerlerinden beslenmesinden kaynaklı olarak CHP’nin bu alandaki ısrarı gereksiz enerji israfına dönüşüyor. Aslında yapılması gereken bunun tam tersi. Yani CHP, iktidarın sosyo-ekonomik ittifakına talip olmamalı. Onun açısından yapılması gereken, itidalli değil, 20 yıllık iktidarın sebep olduğu tüm sorunları çözmeye talip radikal bir dönüşüm planı ortaya koymak olmalı.

Peki, bu nasıl olmalı? Türkiye’de işsizlik rakamlarına dahi dahil edilmeyen 3.7 milyonluk bir kitle iş bulma ümidini yitirmiş durumda. Yani bu insanlar, yaşama umutlarını yitirmişler. Aynı zamanda SODEV’in yaptığı araştırmaya göre de gençlerin %62,5’u fırsat bulmaları hâlinde yurtdışında yaşamak istediklerini ifade ediyor. Bununla beraber, Tüketici Hakları Derneği’nin 2019 araştırmasına göre Türkiye’deki 191 bin milyonere karşılık 50 milyonu yoksulluk, 16 milyonu açlık sınırının altında olmak üzere 66 milyon yurttaş hayatta kalma mücadelesi veriyor. Son olarak Türkiye’de üç iş sahasının dramatik biçimde büyüdüğü gözlemleniyor: AVM çalışanları, moto-kuryeler ve çağrı merkezi çalışanları. Bu üç işin de ortak özelliği esnek çalışma koşullarında ve insan onuruna aykırı koşullarda çalışmayı dayatmaları. Dolayısıyla bu tabloda mutedil değil, kudretli bir dönüşüm vadetmek gereklidir.

Dolayısıyla bu dönüşüm vaadi, 191 bin milyonerin karşısına sefalet içinde yaşayan 66 milyonu koyarak başlamalı. CHP, siyasetin herkesi kapsamak değil, ekseriyeti kapsamak olduğunu görerek bu stratejisini tanımlamalı. Peki, artık emekçi dendiğinde yalnızca fabrika proleterleri değil, esnek çalışma koşullarından mustarip olan toplumun tüm ücretli emek kesimlerinin anlaşıldığı günümüzde bu projenin kapsamı ne olmalı?

Servet eşitsizliğini bertaraf etmek için 18-30 yaş arasındaki gençlere Türkiye’ye katma değer sağlayacak işlere yatırım yapmaları ve büyüme ölçeğine uygun olarak istihdam sağlamaları koşuluyla belirlenecek asgari ve azami miktarlarda destek sağlanması.

Avrupa’da genç nüfusun düşük olmasından kaynaklı olarak işsizliğe sebep olmayan, ancak Türkiye’de genç nüfusun varlığı dolayısıyla işsizliğe sebep olan emeklilik yaşının düşürülmesi.

Emeklilere onurlu bir yaşam sürebilecekleri ve emeklilik sonrasında istihdama katılmalarının önüne geçecek bir yaşam standardı sağlanması.

Gençlerin öğrencilik yıllarında çalışmalarının önüne geçecek bir kredi-burs ve yurt sistemi sağlanması. Bu yolla hem gençlerin piyasanın yarısına çalıştırılmasının hem de bu yüzden emekçiler arasında ucuz işgücünün bile makbul hâle gelerek rekabetin kızıştığı ortamın önüne geçilmesi.

Seçmenin sadece %3,5’unu oluşturan esnafa değil, toplamları benzer bir orana tekabül eden moto-kurye, çağrı merkezi ve AVM çalışanlarına yönelik söylemler geliştirilmesi.

Çağın gereklerine uygun biçimde emekçilere nasıl sosyal haklar tanıyacağını da içeren (yılda bir hafta ya da 15 gün yurtiçi-dışı tatil imkânı, tiyatro-sinema gibi sosyalleşme hakları vb.) bir plan ortaya konulması.

Katma değer üreten ve toplumsal refahı arttıran alternatif bir proje ortaya konulmalı (Merkez Türkiye gibi), ancak bu projede yalnızca yeni nesillerin değil, mevcut durumda niteliğinin altında işlerde çalışmak zorunda kalan yurttaşların da rolü tanımlanmalıdır. Yani CHP, bilgiye ulaşımı yaygınlaştırıp kolaylaştırarak üniversite mezunu niteliksiz elemanları nitelikli hâle getirip katma değer üreten bu yeni projesine dönük kitleyi bu dönemin öznesi kılacak projeler üzerine düşünmeli.

Bunlar, CHP’nin dikkati iktidar karşıtlığına değil, sosyal adaletsizliğe çekmesi için yegâne yoldur. Dolayısıyla ancak bu biçimde CHP, iktidarın istediği gibi meseleyi failler üzerinden tartışma tuzağından kurtulup, meseleyi tam da iktidarın istemeyeceği biçimde sistem eleştirisi noktasına çekebilir. Bunun da yegâne yolu, TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı ve iktidarı bu “halk düşmanı” düzenin müsebbibi olarak bir tarafa koyarken, karşısına da toplumun neredeyse %80’ini oluşturan yoksul çoğunluğu koyabilecek irade ve siyasi bilinçtir.