İnsanlar tarih boyunca hep yer değiştirdi. Dolayısıyla bu sınır takıntısı da nereden geliyor? Dünyanın yüzde 3,5’i göçmenlerden oluşuyor. Birçok insan göç ederken kendi bölgelerinde kalıyor, genelde düşük gelirli ülkelerden orta gelirli ülkelere gidiyor

Herkes için yer değiştirme özgürlüğü

Hazel Healty

11 Kasım 2019 gününde Londra’da beş yıldızlı bir otelde yapılan toplantıda sahneye üç başbakan çıktı. Arnavutluk, Saint Lucia ve Karadağ başbakanlarını ağırlayan bu etkinlik, zenginler ile vatandaşlık satan ülkeleri buluşturmak üzerine çalışan Henley & Partners firması tarafından düzenlenmişti.

Eski İngiliz kolonisi Saint Lucia’dan Allen Chastanet izleyicilere vatandaşlık için Saint Lucia adasında yaşamak zorunda olmadıklarını, 100 bin dolar karşılığında bir ev almalarının yeterli olduğunu söyledi. İşin asıl cazip kısmı aralarında İngiltere, Schengen ülkeleri, Hong Kong ve Singapur’un da bulunduğu 145 ülkeye vizesiz seyahat edebilme avantajıydı.

Henley & Partners’ın web sayfasına girdiğinizde Milliyet Kalite Endeksi (MKE) diye bir şey ile karşılaşıyorsunuz. Ülkeler pasaportlarının sağladıkları ayrıcalıklarına, ekonomik durumlarına ve ‘barış derecelerine’ göre puanlanıyor. MKE’nin yaratıcısı milliyet araştırmacısı Dimitry Kochenov’un deyişiyle İsveç’te doğmak size sağlıklı bir yaşam, iyi bir eğitim, 40’tan fazla varlıklı ülkeye özgürce seyahat edebilme ve çalışabilme özgürlüğü sağlarken, Somali’de doğmak bir ‘kırılganlık’ durumunda. Somali’de doğduysanız beş yaşına gelmeden ölme ihtimaliniz yüzde 20 ve pasaportunuzla ülkeden yasal olarak çıkmanız çok zor. Henley & Partners’ın müşterilerinin aksine çıkışınızı parayla satın almanız da mümkün değil.

‘SÜPER MİLLİYETLER’

MKE endeksi küresel hareket özgürlüğündeki ayrımcı durumu açık ve sert terimlerle gözler önüne seriyor. Her yere gidebilen ‘süper milliyetlerin’ genelde eski imparatorluklar ile ilintili olduğunu görüyoruz. Gelir adaletsizlikleri ise genelde hak ve özgürlüklere dair adaletsizliklerle birebir örtüşüyor. Afrika, Suriye, Yemen ve Güney-Doğu Asya’da ‘düşük’ ya da ‘en düşük’ seviyede milliyetler göze çarpıyor. Ahlak felsefecisi Joseph Carens bu durumu ‘feodal ayrıcalıkların modern eşleği’ olarak tarif ediyor. Ortaya çıkan durum, bu insanlar izinsiz yer değiştirmeye başlayınca sorun olmaya başlıyor.

Fransız Filozof Etienne Baliber’in ifadesine göre sınırlar ‘polisemik’ olgulardır; yani sizin kim olduğunuza göre çok farklı şekilde tecrübe edilirler. Bazılarımız için sınırları geçmek imkânsızken, bazılarımız için sınırlar yoktur. Kullandığımız ‘kriz’ dili ve kapalı sınırlardan gelen kaotik görüntüler yüzünden dünyada herkesin sürekli hareket halinde olduğunu unutmak kolay. Bu basit olguyu sık sık tekrar etmek gerek. 2016 yılında dünyada 1 milyar turist seyahat etti. ABD’ye 390 milyon kişi girdi, Avustralya’ya 40 milyon kişi girdi. Bu yolculuklar güvenli ve yasaldı, kimse üzerine iki kere düşünmedi.

271 MİLYON GÖÇMEN

Tabii bir de yeni bir ülkeye yerleşmeye karar verenler var. Dünyanın yüzde 3,5’i göçmenlerden oluşuyor. Bu oran 1960’lı yıllardan beri aşağı yukarı aynı, demek insanların büyük bölümü doğdukları yerde kalıyor. Ayrıca bu sayı 271 milyon insana tekabül ediyor, yani yaklaşık Endonezya’nın nüfusu kadar.
Fakat yaygın algının aksine Güney’den Kuzey’e kitlesel bir göç söz konusu değil. Birçok insan göç ederken kendi bölgelerinde kalıyor, genelde düşük gelirli ülkelerden orta gelirli ülkelere gidiyor. Uzun mesafeli göçmenler genelde MKE’de orta seviyede yer alan ülkelerden: Hindistan, Meksika, Rusya ve Çin. İngiltere gibi bazı ülkeler ise hem göç ‘veriyor’ hem göç ‘alıyor’.

Uluslararası göçmenlerin yüzde 11’ini ise mülteciler ve sığınmacılar oluşturuyor. Evini terk etmek zorunda kalan 26 milyon insanın yüzde 85’i güney ülkelerinde yaşıyor. Tabii bir de ‘izinsiz’ sıvışanlar var. Uluslararası göçmenlerin yüzde 10-15’inin yasadışı olduğu düşünülüyor.
Kısacası, dünya karışık. Uzun mesafeli göç arttıkça küreselleştik; ekonomik gücün ve fırsatların bol olduğu ülkelerde büyük çeşitlilik görmeye başladık. Kuzey Amerika, Batı Avrupa, Körfez ülkeleri ve bazı Asya ülkeleri gibi...

GÜVENLİ SEYAHAT HAKKI

Fakat insanlar devletlerin çizdiği sınırlara başkaldırıyor. Gönüllüler Arizona çölüne su şişeleri bırakıyor. Emekliler mültecileri Alpler’de araçlarına alıyor, anarşistler Atina’da işgal evleri açıyor. ABD’de yoksulluk sınırı altında yaşasanız bile dünyanın en zengin yüzde 14’lük kesiminde yer alabilirsiniz, iklim krizi ise kendi haline bırakılmış durumda. Kimin nereye girebileceği ve nereye yerleşebileceği güncel adaletsizlik tartışmalarının merkezine oturan bir sorun.

Yalnıza süper zenginlere değil, herkese güvenli seyahat hakkı tanısak fena olmaz mı? Düşmanca göç politikalarını, göç ve gümrük bakanlıklarını, Avustralya’nın denizaşırı gözaltı merkezlerini bir kenara bırakamaz mıyız? İnsanların mecburiyetten değil, tercihen yer değiştirdiği bir dünya inşa edemez miyiz?
Bunları başarabilmek için düşünme biçimimizi değiştirmemiz gerek. Dar milliyetçi kalıplardan uzaklaşmalı, hepimizin evi olan bu dünyayı paylaşmanın başka yollarına zihnimizi açmalıyız.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Internationalist