“Tanrının sadece bizim inandığımız biçimde olduğunu, iyiliğin sadece bizim yaptığımız haliyle, yasağın ya da haramın sadece bizim inandığımız haliyle olduğunu düşünüyoruz. Bu topraklarda Aleviler için söylenenlerin Ezidiler için söylenenlerden zerre farkı yok”

Herkesi kendi inancımızdaki gibi zannediyoruz

BARIŞ İNCE @barisince82

Amed Gökçen, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi bünyesinde “(Y)Ezidi Kültürünün Karşılaştırmalı Araştırılması” adlı uluslararası çalışmayı yürütüyor. Çalışmalarının ilk ürünü Kalan Müzik tarafından 2009 yılında çıkarılan (Y)Ezidiler adlı CD-Kitaptır. Araştırmalar sonucu elde edilen kaynaklar ise Osmanlı ve İngiliz Arşiv Belgelerinde Yezidiler adı altında İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından 2011 yılında yayımlandı. Gökçen, Ezidiler ile ilgili sorularımızı yanıtladı.  

»En merak edilenden başlayayım, Ezidiler Kürt müdür?
Ezidilerin tamamı kendisini Kürt olarak tanımlamıyor. Ezidilerin hepsinin Kürt olduğuna inanan bir politik söylem de var. Bütün olarak Ezidilerin Kürt olduğunu Ezidiler kabul etmiyor. Özellikle Kafkaslara çok ciddi bir nüfus kendisini Kürt olarak kabul etmiyor. Tabii bu farklı fikirlerde yeni dönemin politik durumunun da etkisi var.

»Nerelere dağılmışlar peki coğrafi olarak?
Onu birkaç parçaya bölmek lazım. Tüm Ortadoğu’da yaygın değiller. Irak, Suriye ve Türkiye ile sınırlılar. Bilindiği üzere Hindistan, Pakistan, Afganistan oralarda yaşamıyorlar. Benzer pratiklerden dolayı Zerdüştlerle karıştırılıyorlar. Onun dışında Kafkaslarda, Rusya, Ermenistan ve Gürcistan’da yaşıyorlar. Birçok Avrupa ülkesinde varlar ama bir yerde bir grup olarak yaşadıkların söylemek gerekirse Almanya’yı örnek vermek lazım.

»Neden Almanya?
Tipik bir işçi göçü meselesi. Müslüman Türkler ve Kürtler gibi Ezidiler de göç etmeye başladıklarında komşularından gördükleri yerlere gitmişler ve Almanya’yı tercih etmişler. Bugün dünyadaki en büyük ikinci Ezidi nüfusunun olduğu yer Almanya’dır, Irak’tan sonra.

»İlginç. Hangi rotadan gitmişler Almanya’ya?
Öncelikli olarak Türkiye’den giden Ezidiler var. Türkiye içerisinde de önce Batman’dan gidenler var, sonrasında Mardin, Urfa ve Diyarbakır Ezidileri gidiyor. Daha yakın zamanda, özellikle ABD’nin Irak işgalinden sonra ırak Ezidileri ve Suriye’deki iç savaş öncesinde de Suriye Ezidileri gidiyor.

»Siz “Osmanlı İngiliz Arşiv Belgelerinde Yezidiler” adlı kitabınızın sadece ilk bölümünde Yezidi ifadesini kullanıyorsunuz daha sonra doğru kullanımı açıklayıp Ezidi diyorsunuz...
Bu tamamen yayınevinin hatası. Benim yazdığım bölüm içinde hiçbir şekilde Yezidi geçmiyor. Kalan’dan çıkan müzik albümünde de diğer yayına hazırladığım kitaplarda da bu tanımı kullanmıyorum. Kitap benim elime geçince şok oldum. Çalışmaya başladığım ilk günden beri Yezidi denilmemeli diye uğraşıyorum. 700 sayfalık kitap hazırlıyoruz onun içinde onlarca kez Ezidi diyoruz, kitabın kapağı Yezidi diye geliyor!

»Farkını anlatalım okurlarımıza o halde...
Yezidi dememek lazım. Ben artık Ezidi’nin ve Yezidi’nin anlamının farklı olduğunu anlatmaktan da geçtim. Bir insan kendisini nasıl tanımlıyorsa biz onu öyle tanımlamak zorundayız. Bunda mantık aramanın bir anlamı yok. Ezidi diyeceğiz çünkü bu insanlar kendilerine Ezidi diyor. Ne mana olursa olsun hiç fark etmez. Aslı Yezidi bile olsa, o insanlar kendilerine Yezidi demiyor ve başka bir şey diyorsa biz bunu kabul etmek zorundayız. Dışarıdan onlar için bir tanım üretmek, kültür üretmek, bir topluluk için olabilecek en büyük saygısızlıktır. Buna benzer hataları oldukça fazla şekilde tekrarlıyoruz.

»Ama Osmanlı zamanında özellikle bilerek Yezidi dendiği de söylenebilir değil mi?
Tabii ki. Sadece Osmanlı zamanı değil şimdi bile birçok resmi kuruluş, birçok gazete ısrarla Yezidi yazıyor.

»Niçin böyle yazıyorlar?
Kendileri de bilmiyor. Böyle bir alışkanlık var. Alışkanlıktan kopmak istemiyorlar.

»İlginç. Melek Tavus’tan bahsediyorsunuz kitabınızda. Bu tanrı değil tanrının bir elçisi gibi tanımlanabilir. Kötü bir melekti ve daha sonra mı iyi olmuş?
Hayır, en başından beri iyi. Melek Tavus her zaman iyiydi ama Tanrı onun iyiliğini ve onun güvenilirliğini test etmek için belli sınavlara tabi tutuyor. Bu sınavlardan geçerek dünyanın yapıcısı değil, şu anda yürütücüsü, Tanrı’nın izniyle yürüten varlık olarak görülüyor.

»Tanrı yine kadri mutlak değil mi?
Tabii ki Melek Tavus’u yaratan da Tanrı. Kaderi yaratan, hayatın tüm akışını belirleyen Tanrı’nın kendisidir. Bunu bir şekilde ileten, günümüzdeki tüm olayları derleyen ve düzenleyen ise bu inanışa göre tanrının izniyle Melek Tavus’tur. Hiçbir zaman kötü olmamıştır. Kötülük tasviri Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler tarafından yapılmıştır. Doğrudan bir kötülük meleği olmasa bile bir iyilik kötülük savaşı olduğundan bahsedilir. Ezidilikte ise böyle bir iyilik kötülük savaşı yoktur. Ezidilikte Tanrı’ya başkaldırmış bir melek de yok. Bir tane melek var o melek de tanrının emriyle bir şeyler yapıyor. Kötülük diye de bir şey yok Ezidilikte. Biz kendi kafamızda üretiyoruz, bizi kötülüğe sevk eden bir melek olduğunu düşünüyoruz, bizi yoldan çıkaran, belli kötülükleri yaptıran. Halbuki Ezidilikte bunu yapan insanın bizatihi kendisi. Böyle bir meleğe, herhangi bir yoldan çıkarıcı kişiye ihtiyaç yok. İnsanın kendisi tüm kötülükleri yapabilecek şeye sahip.

»Peki Ezidilerin güneşle olan diyaloğu nereden geliyor?
Güneş de tıpkı Melek Tavus gibi bir elçidir. Aslında doğadaki her şey Ezidiler için bir elçidir. Ay da bir elçidir, rüzgâr da toprak da, su da, birçok element geçer. Ateşe, suya, toprağa yemin edilir bunlardan en önemlisi de güneştir. Güneşin de onların önemli bir azizi olduğuna inanırlar. Aslında güneşe el açmazlar, el açtıkları yer yine tanrıdır, yine dualarına önce Tanrı ile başlarlar sonra Melek Tavus derler sonrasında diğerleri gelir. Şeyh Şems’in onların yakarışını duyacağına ve Tanrı’ya ileteceğine inanırlar. Yoksa Ezidilerin ateşe ya da güneşe taptıkları gibi belli tanımlar var ama bunların hiçbir gerçeklik payı yok. Ezidiler için güneş çok kutsaldır. Ateş de çok kutsaldır ama sanılmasın ki onların kutsallıkları bu ikisi ile sınırlıdır. Yüzlerce kutsal mekân vardır ama biz dışarıdan bakanlar bunu gördüğümüz için, güneşe el açtıklarını gördüğümüz için bu insanlar güneşe tapıyor sanıyoruz. Mesela Irak’ta Laleş’te yaşayanlar güneşe dönmüyor. Çünkü Laleş’in kendisi kutsal bir mekân, istediğin yere dönebilirsin. Ama şimdi araştırmacılar orada bir saha çalışması yürütmedikleri için sanıyorlar ki herkes güneşe tapıyor. Asıl önemli olan elçinin kim olduğudur.

***

Şeyh Adi, Arap ama tüm ibadetleri Kürtçe

»Yaşanılan coğrafyaya, siyasi yapıya göre de kültürler değişiyor olsa gerek. Siz kitabınızda Şeyh Adi’den bahsediyorsunuz ve bundan öncesi ve sonrası olarak Ezidilik tarihini ikiye ayırıyorsunuz. Kimdir bu şeyh?
Aslında Şeyh Adi’nin kim olduğuna dair net bir kaynak yok. Çünkü mümkün mertebe bu araştırmalarda belli sözlü kültürleri yazılı kaynaklarla bir araya getirmeye çalışıyoruz. Sözlü kültürün ürünlerine de güveniyoruz, hatalarını görüyoruz, yazılı kaynaklara hem güvenip hem onların hatalarını bulmaya çalışıyoruz. Şeyh Adi’nin kim olduğuna dair neredeyse tüm metinler, İslam tasavvufçuları tarafından yazılmıştır. Neredeyse hepsinde Şeyh Adi bin Müsafir, bir Arap Sufi olarak tasvir edilir. Ama bugünkü duruma baktığınızda Ezidilerin hiçbir şekilde herhangi bir Arap kültürü ile alakası yok, tüm duaları Kürtçe, tüm ibadetlerini Kürtçe yapıyorlar, Lübnan’dan geldiği söylenen Şeyh’in Kürtler içerisinde böyle bir organizasyonu gerçekleştirebilme ihtimali çok düşük. Ama şu olabilir, o yüzden ben bunu ikiye ayırıyorum, şeyh’in kendisi zaten var olan ve belli pratikleri olan bir toplamın içinde olması daha muhtemeldir. Bunun adı Ezidi olur, Şemsi olur, Zerdüşti olur hiç fark etmez.
Ama bu pratiklerin çok daha öncesinden var olduğu, şeyh tarafından bir organizasyona tabi tutulduğu söylenebilir. Sözlü kültürde ve birçok duasında da bunun örneklerini görmek mümkün. Şeyhten önce tüm cemaat, pirler ve müritler olarak ikiye ayrılırken Şeyhten sonra cemaat, şeyhler, pirler ve müritler olarak ikiye ayrılmış. Şeyhlik vasfı Şeyh Adi ile birlikte gelmiş ve yayılmış. Mirlik de keza öyle. O sebeple Şeyh Adi öncesi ve sonrası diye ikiye ayırıyorum.


»Tarihsel bölümlere nasıl ayıracağız peki?
Ezidiliği anlamamız için belli tarihsel bölümlere sahip olmalıyız ki daha iyi değerlendirebilelim. Ezidilik gibi konuları değerlendirirken, hem yazılı hem de sözlü kaynaklarımız var her ikisinin de ciddi hataları var o yüzden kesin bir şey söylemektense durum tahlili yapmak önümüzü daha çok açacaktır.  
 

***

Ezidilere bu topraklarda herkes zulmetmiş!

»Şu anki duruma baktığımız zaman Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) denilen çeteden  kaçan Ezidileri, Irak’taki Kürt güçlerinin koruduğu söyleniyor. Ancak geçmişte Ezidilere zulüm yapanların içinde Kürtlerin olduğunu söyleyen de var. Bunlar doğru mu?
Ezidilere bu topraklarda herkes zulmetmiş. Sadece Kürtler dersek bu doğru olmaz. En büyük katliamı Bedrettin Lülü ve Türkmenler yapmış. Arap Müslümanların, Sünni Müslümanların, Osmanlı’nın sonrasında da Kürtlerin, Müslüman olsun olmasın pek çok grubun bu topluluğa zulmü vardır. Bunun da temel kaynağı, Ezidilerin savundukları dini anlayışın yanlış anlaşılmasından veya bilinmemesinden kaynaklı. Irak meselesine geldiğimizde görünen şu ki Birçok yerde Mahmur’da, Telafer’de Duhok’ta, Musul’da ciddi bir askeri güç var, önemli bölümü KDP’ye ait, bunun yanında stratejik yerlerde de YPG ve PKK güçleri var. Fakat bu birlikte mücadelenin nereye kadar süreceği ve nerede biteceği de önemli.  

»Türkiye Ezidilere kapısını açar mı? Yoksa yine bu yardım etme işi de Kürt güçlerine ya da demokrat kesimlere mi kaldı?
Bu iş demokratların, Kürt güçlerinin yapabileceği bir şey değil bence. Yapabilirler ama buraya sınır kapısı açılsa 300 bin insan gelir, Ezidiler Suriyeli mültecilere benzemez. Bulgaristan’dan gelenlere, Kafkaslardan gelenlere benzemez.

»Neden?
Çünkü Müslüman değiller. Siz Müslüman olmayan bir topluluğu Müslümanların içine getiremezsiniz, o kadar kolay olmaz.

»Entegre olmaları zor olur...
Aynen öyle. Üstelik bu insanların tarihsel arka planı sürekli katliamlarla, fermanlarla belirlenmiş. Bunu değiştiremiyor. Sen o insana gel kampa yaşa dediğinde gelmeyecektir, gelmiyor da zaten. Duhok’ta, Zaho’da bekliyorlar. Sınır açılırsa muhtemelen büyük kısmı gelir. Irak’taki genç Ezidilerin neredeyse tamamı Avrupa’ya gitmek istiyor. Hep de böyleydi. IŞİD’den önce de...

***

Kötülük meleği denen melekle, Melek Tavus arasında bağ yok

»Peki neden Ezidilerin inancında sürekli bir “şeytan” bulma söz konusu? Şu ana kadar söylediklerinizin hiçbir yerinde şeytan göremedik?
Biz görüyoruz. Onlar görmüyor.

»Nereden çıkarmışlar o zaman?
Herkesi kendi inancımız gibi zannediyoruz. Tanrının sadece bizim inandığımız biçimde olduğunu, iyiliğin sadece bizim yaptığımız haliyle, yasağın sadece bizim inandığımız haliyle, haramın sadece bizim karşı durduğumuz haliyle olduğunu düşünüyoruz. Bizim gibi düşünmeyen insanları lekelemek onlara hakaret etmek, aslında çok da yadırganacak bir şey değil. Aleviler için söylenenlerin Ezidiler için söylenenlerden zerre farkı yok. Aynı şekilde Çingeneler için de söylenenlerin bunlardan hiçbir farkı yok. Başkaları yaşamış olsa bu topraklarda onlar için de benzer dedikodular, dini dedikodular, yanlış bilgileri görecektik.

»Bu dedikoduların kökeninde Melek Tavus’un diğer dinlerde kötü olarak algılanmasının nedeni yok mu?
 Tabii ki var. Ama aynı şeyi görmüyoruz. Müslümanların kötülük meleği olarak gördüğü melekle, Melek Tavus arasında bir bağ yok. Aynı yere bakıyorlar ama aynı şeyi görmüyorlar. Neredeyse tüm dini anlatılarda denir ki bu melek Tanrı’ya başkaldırdı ve cezalandırıldı. Tanrı’ya, “Ben sana karşı başkaldıracağım ve insanları yoldan çıkaracağım” diyor. Ezidiler de diyor ki “bu nasıl bir Tanrıdır ki tanrının kendi yarattığı melek ona başkaldırıyor. Böyle bir şey mümkün olamaz. Onu da yaratan tanrıdır ve yaptığı her şey tanrının rızasıyla gerçekleşiyor. Hiçbir şey Tanrı’dan habersiz ve bağımsız değildir.” Yani onların dünya ve Tanrı tahayyülü ile diğerlerinin tahayyülü aynı değil. Ama biz kendi anlayışımız üzerinden onları değerlendiriyoruz.

***

“Hakaret ediyorsunuz ama bu insanlar AKP’ye oy verdi” dedim

»Daha önce bir röportajınızda “Ezidiler AKP’ye oy veriyor” dediniz. Gerçekten bu böyle mi, dediniz mi bunu ya da çarpıtma mı?
Dedim, öyleydi, ama şu yüzden söyledim. Bu insanlar uzaydan gelmiş tarikat havasında değiller. Onların da siyasi fikirleri var, siyasi kargaşaları var, onların da hayatları bazen kötü gidebiliyor. İkincisi onlara sürekli sanki 400 kişiyle Türkiye’yi yıkacaklarmış gibi bir misyon biçiliyor. Bu da Erdoğan’ın “Ezidi ayini yapıyorlar” diye hakaret etmeye çalıştığı, (Zerdüşt derken kastettiği Ezidilerdi), bir dönemde ben de “hakaret ediyorsunuz ama bu insanlar size oy verdi” demek istedim.