Korku edebiyatının ustalarından Dan Simmons 1987’de, korkunç Reagan-Thatcher-Gorbaçov-Evren-Özal döneminin zirvesinde E-Ticket to ‘Namland (Vietnampark’a E-Bilet) adlı bir öykü yayımladı. Benim 1990 tarihli bir derlemede okuduğum öykü belirsiz bir gelecekte geçiyor: Vietnam hakkında hiç konuşmayan Vietnam gazisi Disantis kızının ısrarlarına dayanamaz, kızı, damadı ve küçük torunlarıyla birkaç günlüğüne Saygon’daki Vietnam Savaşı tema parkına gider. Lüks bir […]

Korku edebiyatının ustalarından Dan Simmons 1987’de, korkunç Reagan-Thatcher-Gorbaçov-Evren-Özal döneminin zirvesinde E-Ticket to ‘Namland (Vietnampark’a E-Bilet) adlı bir öykü yayımladı. Benim 1990 tarihli bir derlemede okuduğum öykü belirsiz bir gelecekte geçiyor: Vietnam hakkında hiç konuşmayan Vietnam gazisi Disantis kızının ısrarlarına dayanamaz, kızı, damadı ve küçük torunlarıyla birkaç günlüğüne Saygon’daki Vietnam Savaşı tema parkına gider. Lüks bir otelde kalan turistler her sabah helikopterlere atlayıp Vietkong köylerini boşaltmak, napalm bombasıyla orman yakmak gibi saldırı görevlerini yeniden canlandırmaktadır: “Rehber hedeflerinin birazdan sol tarafta görüneceğini duyurunca, Elizabeth daha iyi görebilmek için kardeşini kenara iteledi. Alevler içindeki köyü görmek için sabırsızlanıyordu.”

Gösterilerin robot ve oyuncularla sergilendiği bu tema parkındaki oyunlar ne hikmetse fazla gerçekçidir: “‘İzle!’ dedi Sammee, kareyi dondurup büyüttü. Görüntü genişledi. Turuncu patlamanın içinde minicik insanlar, siluetler görünür hale geldi. Sammee görüntüyü daha da büyüttü. Disantis kopmuş bir kolu, bir gömlek parçasını, bir köylünün konik şapkasının uçuşunu görebiliyordu. ‘Bunu nasıl yapıyorlar büyükbaba? diye sordu Sammee, geriye dönmeden. Disantis omuz silkti: ‘Hologramdır belki.’. Sammee gizlemeye gerek görmediği bilgiç tavrıyla ‘Hayır, holo değil’ dedi, ‘Ortam çok parlak, uçuşan parçaları da görebiliyorsun. Bahse girerim canlandırmadır.’”

Disantis’in damadı ve başka bazı zengin Amerikalılar, yüksek para karşılığı daha özel etkinliklere katılmak ister. Bu etkinliklerden birinde görevleri Vietkong’u desteklediği söylenen bir köyü boşaltmak ve köylülerden bilgi almaktır. Deniz piyadeleri gibi giyinen bu Amerikalı turistler köyü basıp evleri yakar, 13-14 yaşlarında bir kız çocuğuna sırayla tecavüz eder ve geride hiç canlı bırakmazlar. Neyse ki hepsi oyundur. Değildir belki de… Amaaan, gerçek dediğiniz nedir ki zaten?!

Bir sabah Disantis yanına silah alıp torunlarını da kaçırarak ‘Namland ormanlarına dalar. Travma-sonrası stres bozukluğundan mustarip Disantis’in hep ve hâlâ Vietnam’da olduğunu anlarız. Tüm dünya ormandır, diğer herkes Charlie’dir…
AKP’nin S-400 füzeleri ve f-35 jetleri arasına sıkıştırılmış savaş yanlısı politikalarını, Putin’in tuhaf hamlelerini, Trump’ın Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatma konusundaki ısrarını izlerken ‘Namland’i anımsamamın nedeni öyküdeki tek bir soruydu: “Elizabeth uzandığı yerden doğruldu. Pijamasının önünde Süper-Ördek resmi vardı. ‘Bay Sayers neden bahsediyordu büyükbaba?’ ‘Ne zaman?’ ‘Hani helikopterdeyken Bay Sayers ‘Bugün Charlie’ye gününü gösterdik galiba.’ demişti ya, Charlie kim büyükbaba?’”

Kişisel tarihimde dünyanın bu kadar ‘Namland’e benzediği, kendimi bu kadar Charlie gibi hissettiğim bir başka dönem hatırlamıyorum. Her şey oyun gibi, hiçbir şey oyun değil…

Charlie gibi hissetmenin denk düştüğü gerçekliğin hakikat oranı çok yüksek: Dünya TrumpRTEPutingiller Show’un sahnesine dönmüş, gerçeklik dediğimiz şey artık bombardıman jetleri ve füzeler kadar bile gerçek değil; dünya nane ruhunu geçmiş, daha önce olmadığı kadar havaya uçucu. Ama Charlie hâlâ çok gerçek…

*İşgalci ABD ordusunun Vietkong savaşçılarına verdiği isim.