Herkesin hikâyesi hepimizin hikâyesi
NANA NUSA NENA, Kadriye Müftüoğlu, Pazar Kültür ve Sanat Evi, 2022

Havva TOZAN

Rize-Pazar Kültür ve Sanat Evi, yerel kültürü nesillere aktarmak ve yaşatmak amacıyla başlattığı ‘Kalbimizden Sesler’ adlı serinin ikinci kitabını eğitimci-yazar Kadriye Müftüoğlu’nun kaleminden çıkararak devam ettiriyor. Kitabın adı Lazca: Nana Nusa Nena (Anne Gelin Ses)

Kapak tasarımını, yazarın ailesiyle olan bebeklik fotoğrafını kullanarak İbrahim Karaca yapmış. Kadriye Müftüoğlu’nun biri yerel kültürü belgesel nitelikte anlattığı, ikisi eğitimle ilgili yayımlanmış üç kitabı daha var.

Müftüoğlu, yeni kitabının iskeletini, hikâyelerine ilham veren kahramanların yaşayanlarıyla görüşerek, vefat edenlerinse yakınlarından bilgi alarak oluşturmuş.

Tamamı gerçek olan bu hikâyeleri, bugünkü kuşağın ‘Yeşilçam melodramı’ tanımından kurtaransa yazarın kurmaca gücü ve üslubu.

Beş ayrı kadın hikâyesi gibi görülse de acı çeken nusa (gelin, kız) yanında; acı çektiren nana (anne, kaynana), ailesine karşı ses çıkaramayan, bazen sadece sesiyle (nena) var olan erkek kahramanlar da var. Her biri, töreyi yazgı olarak görmüş; baş kaldırmayı aklının ucuna bile getirememiş beş kadın kahramanı yazar, kendi hikâyelerinin sonunda aynı otobüsle yolculuğa çıkarıyor.

Toplum, önüne geçemediği acıları efsaneleştirerek vicdanını rahatlatır. Modern toplumlarda, dolaylı veya doğrudan bu görevi sanatçılar üstlenir. Özellikle yazarın hem toplumun hafızası hem de öncüsü olmak gibi önemli sorumluluğu vardır. Unutturmamak ve hatayı kabullenmek, toplumsal hesaplaşma için gereklidir. Yazar, bu eserle bunu başarıyor. Bu bakımdan bu kitap bana İnci Aral’ın Maraş olaylarını anlattığı ‘Kıran Resimleri’ni hatırlattı. İki eserin çıkış noktalarının uzaktan yakından ilgisi yok ama kadın merkezinde gerçek hikâye ve acılardan doğmuş olmaları birbirine yakınlaştırıyor.

Hikâyelerdeki acı çeken kadınlar her şeye rağmen güçlü, dirençli kadınlar, doğa başta olmak üzere birçok şeyle mücadele etmişler ama töreye yenik düşmüşler. Öte yandan kitaba adını verdiren asıl detay kadının kadına zulmü. Karadeniz kadınları her yerde, tarlada, dağda, ocakta, yakacakta, kundakta var olan var olduğu için de heterojen özellikler gösteren, hemcinsini kolayca harcayabilen kadınlar… Bu nedenle hikâyelerin çoğunda evladı için başka evlatları harcayan anneler, onlara ses çıkaramayan oğullar var.

Yazar, kitabın önsözünde özel hayata saygılı olmak adına isimleri değiştirdiğini söylüyor. Bunu öyle ileri götürmüş ki hikâyedeki kahraman adları yöreye oldukça yabancı kalıyor. Emeti, Azize, Şermin, Şirin, Belkıs…Yöreyi tanıyanlar okurken bu yabancılaşmayı hemen fark edecektir.

Buna rağmen olaylar ve karakterler o kadar doğal sunulmuş ki o yöre okuyucusu hikâyeleri, bir akrabasının yaşamı sanma ihtimali var. Yazar, hikâyelerde eğreti duran bu adları bu nedenle tercih etmiş diye düşünebiliriz.

Öte yandan yöre kültürüne yabancı okuyucular, olayların neden sonuç ilişkisinde boşluk veya mantık hatası bulabilir diye akış içinde soslanarak sunulmuş açıklamalar var. Kahraman ağzından yapılan anlatımlarda kullanılan aksana rağmen öykülerin akıcılığı bozulmuyor.

“Ali’de çocukluğumu bıraktım, Fuat’ta gençliğimi, annemde bundan ötesini…”

“Severken çocuk gibi oluyor insan, anladum. Ben Miktat’te çocuktum. ‘Hiç gülmeyursin’ dedun ya bana. Ben gülmeyi Avramit’te onun gözlerinde biraktum, bir daha da bulamadum.”

“Bir sesle evlenmekte olduğumu anladım.”
“Adil kendine alışabildi mi ki kızına alışsın.”
“Ağzımda sevdanın kırmızı tadı.” …

Yer yer şiire yakın üslupta cümleler, tasvirler…

Ara ara kahramanın aksanlı Türkçe anlatımı, Türkçeye çevrildiğinde büyüsünü yitiren Lazca deyimler…

Yaşananların değil aktaranın anlatım gücü, samimiyeti etkiliyor bizi. Yoksa memleketimizin her damında duyulmayan ya da unutulan sessiz çığlık maalesef her zaman mevcut; kötülüğün ve iyiliğin malzemesi farklılaşıyor sadece.Herkesin hikâyesi, hepimizin hikâyesi…Örtüyü bir yerinden kaldırınca çok tanıdık geliyor, gelmemesi mümkün mü? Bunca acıyı yaşayan insanımızın gücü Kadriye Müftüoğlu’nun kalem gücüyle birleşip yüzümüzü tokatlamadan, yakmadan latif bir yel gibi okşaya okşaya gözyaşı döktürüyor; en kötü karakterleri bile affettiriyor. İyi okumalar!